You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
221<br />
set”le birlikte ama işlevsel bakımdan ondan ayrışık, bir dereceye kadar papalığa<br />
benzetilebilecek bir nitelik kazanmıştır (Çetinsaya, 1988: 20; Türköne, 1994: 179).<br />
I. Meşrutiyet’le daha da pekişen söz konusu yeni kavrayışla Osmanlı padişahı artık<br />
“Sultan-Halife”dir ve aradaki “tire” işareti boyutundan beklenmeyecek kadar<br />
büyük anlam taşımaktadır. Çünkü eskiden çok fazla vurgu yapılmamakla birlikte<br />
siyasete “içkin” olan hilafet, bu yeni durumda görünür biçimde öne çıkmış olsa<br />
da artık siyasete içkin değil eklemlidir. “Tire” ise sanki bir pamuk ipliğidir ve kopma<br />
ya da kırılmaya doğru ilerleyen sürecin sinyallerini vermektedir.<br />
Bu hal ve şartlarda 19. yüzyılda kamuoyunun gündemine Yeni Osmanlılar tarafından<br />
getirildiği belirtilen (Türköne, 1994: 182) hilafet nosyonunu en ısrarlı<br />
biçimde öne çıkaran Sultan II. Abdülhamit oldu. Kendi saltanat döneminde<br />
mevcut İmparatorluk topraklarının büyük bir kısmında Müslüman halkların<br />
yaşadığı gerçeğini göz önüne alan II. Abdülhamit, bu coğrafya üzerinde iktidarını<br />
sağlamlaştırmak amacıyla kararlı bir panislâmizm (“İttihad-ı İslâm”) politikası<br />
izleyerek bu politikanın tamamlayıcı bir unsuru olarak da halifelik ünvanını<br />
etkin bir şekilde kullanıma soktu. 15 Dış politik hedeflere de yönelik olmakla<br />
birlikte, Sultan Abdülhamid’in panislâmist politikasının temel amacı, gayrı-<br />
Müslimlerin çoğunlukta olduğu toprakların kaybından sonra, tebaasının ortak<br />
kimliği artık İslâm olan bir İmparatorluğun sürekliliğini sağlamaktı. İlginç olan<br />
nokta bu hedefin kendisini tahttan indirerek, ihtilalci bir girişimle iktidara gelen<br />
İttihad ve Terakki Komitesi tarafından da sürdürülmüş olmasıdır.<br />
Bir tür “parti oligarşisi” olarak nitelenebilecek olan İttihad ve Terakki iktidarı,<br />
Abdülhamid gibi aynı amaç doğrultusunda, yani İmparatorluğun bekâsını sağlamak<br />
için “saltanat”la bitişik biçimde “hilafet” ünvanını da kullanımda tuttu<br />
(Toynbee, 1927: 43). Bununla birlikte 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra<br />
“Sultan-Halife”nin yetkilerini daha da daraltan 1909 anayasa değişiklikleri ile<br />
halifeliğin kaldırılmasına giden yolda çok önemli bir kırılma noktası daha oluştuğu<br />
söylenebilir (Koloğlu, 1995: 192, 274; Özcan, 1998b: 548). Yine de Birinci<br />
Dünya Savaşı’na Osmanlı Devleti’nin Almanya saflarında katılmasını müteakiben<br />
“Cihad” ilân edilmesi, hilafet nosyonunu öne çıkararak onun önemini artırmıştır.<br />
Ancak hilafet ve ona dayalı cihad vurgusu, özellikle Arap topraklarındaki<br />
Müslümanların milliyetçilik temelinde ortaya çıkan ayrılıkçı hareketliliklerini<br />
engelleyemedi ve İmparatorluğun Birinci Dünya Savaşı’nda karşı karşıya<br />
kaldığı ciddi yenilgi, söz konusu kurum ve sembolün bağlayıcılık açısından etkisizliği<br />
ve yetersizliği yolundaki kanaatlerin daha da güçlenmesine neden oldu.<br />
15 II. Abdülhamit’in halifelik anlayışının genel bir değerlendirmesi ve bu anlayış doğrultusundaki<br />
siyasal pratikten örnekler için bkz. Eraslan, 1995: 198-209. Abdülhamit’in panislâmizm politikası<br />
ve bu politikanın içinde hilafet nosyonunun yeri ve ağırlığı konusunda araştırmaların ve tartışmaların<br />
vardığı en son noktada yapılmış değerlendirmeler olarak bkz. Çetinsaya, 1999a ve<br />
1999b.