Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
250<br />
“Fail” perspektifini, “mağdur” perspektifinden ayıran en önemli nokta ise, tarihsel<br />
sürekliliğe vurgu yapmasıydı. “Mağdur perspektifi”, süreçteki, “kırılma”<br />
ile ilgileniyordu. “Fail perspektifi” ise olguyu, tarihî süreç içindeki yatağına<br />
oturtmaya çalışıyordu. Soykırım türü eylemleri, “istenmeyen bir iş kazası” veya<br />
bir daha tekrarlanmayacak, “istisnai” bir olgu olarak ele almak isteyen anlayışlar<br />
aşılmaya çalışılıyordu. Soykırım, belli bir tarihsel-kültürel gelenek içinde, bu<br />
sürecin “anlaşılabilir” bir ürünü olarak kavranmak durumundaydı. İddia edilen,<br />
soykırım gibi olayların, belli bir kültürel arka planın otomatik ürünü olduğu değildi.<br />
Son derece özel bir takım koşulların varlığı ve bu koşulların mevcut kültürel<br />
arka planla özel bir “buluşması”nın nasıl gerçekleştiği sorusuna cevap aranmaya<br />
çalışılıyordu. Bu sayede hem kırıma yol açan özel koşulların neler olduğu<br />
daha iyi kavranabilecek ve tanımlanabilecek hem de söz konusu kültürel arka<br />
zemini belirleyen faktörlerin günümüzde de bir biçimde etkin olup olmadıkları<br />
sorusuna cevap verilebilecekti.<br />
Norbert Elias: Almanlar Üzerine Çalışmalar<br />
Ermeni soykırımı üzerine bugüne kadarki çalışmalar, bildiğimiz nedenlerden<br />
dolayı, esas olarak “mağdur grup” perspektifinden yapılmıştı. Benim çabam daha<br />
çok, şimdiye kadar “inkâr” ve “tabulaştırma” nedeniyle hemen hemen hiç denenmemiş,<br />
“fail grup”un perspektifinden konuya yaklaşmak arzusuydu. Adorno,<br />
bu yaklaşım tarzını, “Özneye Dönüş” (Wendung aufs Subjekt) (Adorno, 1977b:<br />
676) olarak tanımlar. Eğer kolektif olarak işlenmiş bir vahşeti analiz etmek ve<br />
“anlamak” istiyorsanız ve buradaki amacınız da bu tür olayların tekrar etmesini<br />
engelleyebilmek ise, dikkatinizi “mağdur” gurubun üzerine yoğunlaştırmakla bir<br />
çözüme ulaşamazsınız. Asıl dikkat, “fail” üzerine çekilmeli ve onların, “bilinç veya<br />
bilinçaltlarında” var olan bir takım mekanizmalar açığa çıkarılmaya çalışmalıdır.<br />
Çünkü bu mekanizmaların işleyişidir ki onları “fail” yapmaktadır.<br />
Bu saiklerle Ermeni soykırımı konusunda çalışmaya başladığımda yukarda<br />
saydığım teorik problemlerle karşı karşıyaydım. Sorunun önemli bir boyutunun,<br />
Türk Ulusal Kimliğinde yattığını seziyordum. Bu kimlik nasıl tanımlanacaktı,<br />
temel özellikleri hangi ölçülere göre tasnif edilecekti? Onu şekilleyen faktörler<br />
nelerdi? Bu ve benzeri sorularla boğuşmakta iken, Elias’ın, Studien Über<br />
die Deutschen (Almanlar Üzerine Çalışmalar) adlı eseriyle karşılaştım. “Bir kitap<br />
okudum, hayatım değişti”, cümlesi durumun en açık özeti sayılmalıdır.<br />
Elias’ın bu kitabını, Uygarlık Süreci’nde dile getirdiği bazı görüşlerini “düzelttiği”<br />
için, sessiz bir özeleştiri olarak değerlendirenler vardır. Onun “uygarlık”<br />
kavramı etrafında yürütülen bir tartışmadır bu. Uygarlık kitabına, “iyimser ilerlemeci”<br />
olduğu ve büyük kitlesel kıyımlar biçimindeki barbarlıkları, “uygarlık<br />
sürecinin kısmi ve geçici sapmaları” olarak küçümsediği eleştirileri yapılır. Almanlar<br />
Üzerine Çalışmalar bu eleştirilere bir cevap gibidir. Bu tartışmadan ba-