Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
38<br />
ARUS YUMUL<br />
lumları da gayrı medeni olarak sınıflandırmıyor. Toplumsal ilişkileri sürekli ve<br />
sonsuz bir akış halinde kavramsallaştıran Elias, bu sürecin bir başlangıç veya<br />
bir bitiş noktasının bulunmadığını belirtiyor, ve savunduğu süreçsel sosyolojiye<br />
uygun olarak, medeniyetten ziyade medenileşme süreçlerinden bahsediyor.<br />
Elias’ın Avrupa medenileşme süreçleri çözümlemesi aynı zamanda ‘medeni<br />
bedenler’ kuramını da içermektedir (Shilling, 1993). Batı toplumlarında ‘medeni’<br />
ve ‘biçimsiz’ (grotesque) bedenler arasında bir ayrım yapılmakta, ‘medeni<br />
beden’ kavramı (Shilling, 1993), davranış ve görünüşü açısından toplumdaki<br />
hakim normlara uyan beden olarak kurgulanırken, ‘biçimsiz beden’ denetlenmesi<br />
zor, toplumsal ve ahlaki normlara, ‘doğru’ davranış kurallarına uymayan<br />
ve bu nedenle de ‘hayvani’ olarak algılanan beden olarak sunulmaktadır (Bakhtin,<br />
1984).<br />
Medeni beden toplumsallaşma, rasyonelleşme ve bireyselleşme süreçlerinden<br />
geçen bedendir (Shilling, 1993; 1997). Doğal işlevlerin gizli olarak yerine getirilmesi<br />
ve bedenin artık davranış kodlarını yansıtan bir merkez haline gelmesi<br />
bedenin toplumsallaşmasını tanımlarken, bedenin rasyonelleşmesi dürtü ve<br />
duyguların bilinçli olarak kontrol altında tutulmasını içermektedir. Medenileşme<br />
süreci bedenleri rasyonalize ettiği ölçüde kişiler bedenleri üzerinde daha<br />
fazla kontrol kapasitesine sahip olmakta, aynı zamanda bedenlerini kontrol etmeleri<br />
için daha fazla toplumsal baskı ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bedenin<br />
rasyonelleşmesi hayatı daha güvenli hale getirirken aynı zamanda yeknesaklaştırmakta,<br />
daha az heyecan verici bir hale getirmektedir. Bu yönüyle Weber’in<br />
rasyonelleşme sürecini andırmaktadır (Shilling, 1993). Bu sürecin insanları demir<br />
kafese hapsetmesi gibi, kendini kontrol yetisinin kazanılması ve bedenin<br />
medenileşmesi hiç bir zaman ‘acıdan tamamen arınmış bir süreç değildir, her<br />
zaman iz bırakır’ (Elias, 1982: 202). Bedenlerin bireyselleşmesi ile kişiler kendilerini<br />
diğerlerinden ayrı ve farklı varlıklar olarak algılamaya başlarlar. Bedenler<br />
arasında mesafe yaratılmaya başlanıp, insan teni artık utanç kaynağı haline dönüşür.<br />
Beden ile benlik birbirlerinden farklı olarak algılanıp, beden benliği ihtiva<br />
eden bir kap işlevini görmeye başlar. Bu beden; sadece kendisini çevreleyen<br />
dünyayı değil, aynı zamanda duygu ve eğilimlerini, korku ve dürtülerini de nesneleştirir.<br />
Bu yolla onu rasyonel davranmaya iten kendine belirli bir mesafe alma<br />
ve benliğine sahip olma yetilerini kazanır (Taylor, 1989: 21). Bireyselleşmiş<br />
bedenin sosyal ve doğal ortamlarını ayıran sınırlar kalındır. Koku, çıplaklık, yakın<br />
temas gibi durumlara duyarlılık artar. Cinsellik toplumsal yaşamda görünürlüğünü<br />
kaybeder. Ortaçağda yabancıların, çocukların ve erişkinlerin aynı<br />
yatağı paylaşması doğal olarak algılanırken, yabancılarla uyumak kabul edilir<br />
davranış kodlarının dışına itilir, Elias’ın sözleriyle; ‘yatak’ ve ‘beden’ ‘psikolojik<br />
tehlike bölgeleri’ ne dönüşür (Elias, 1978: 168). Bedensel işlevler doğanın ritmine<br />
bağlı olmaktan çıkar, etraflarında tabular oluşturulur, toplumsal olarak düzenlenip<br />
özel alana hapsedilir.