T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
1WQPJ6Jax
1WQPJ6Jax
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
A h i l i k<br />
A n s i k l o p e d i s i<br />
106<br />
rad Han oğlu Allahın affettiği Bâyezıd oğlu Sultan<br />
Mehmed’in gömüldüğü yerdir. Allah onu rızasına<br />
gark <strong>ve</strong> cennetin bahçelerinde iskan etsin. Kendisi<br />
824 H. Senesi Cemaziyel-ulasında (8 Mayıs<br />
1421) <strong>ve</strong>fat etmiştir” diye Türkçeye çevirebileceğimiz<br />
bir kitabe yazılmıştır. Bu sandukanın güneyinde<br />
oğulları Mustafa ile Mahmud’un, kuzeyinde<br />
de oğlu Yusuf’un sandukası bulunmakta; arka<br />
sırada ise kızları Selçuk Hatun, Sitti Hatun, Hafza<br />
Sultan, Ayşe Hatun <strong>ve</strong> Daya Hatun’a ait çinili<br />
sandukalar yer almaktadır. Çinilerle kaplı olan bu<br />
sandukaların üzerindeki kitabelerde içinde yatanların<br />
<strong>ve</strong>fat tarihleri yazılıdır.<br />
Türbe, cami <strong>ve</strong> medrese gibi Osmanlı döneminde<br />
1623 yıllarından başlamak üzere müteaddid<br />
defalar onarılmış, yakın zamanlardaki restorasyonda<br />
ise dökülen çinileri tamir edilerek ziyarete<br />
açılmıştır.<br />
KAYNAKÇA:<br />
Ekrem Hakkı Ay<strong>ve</strong>rdi, Osmanlı Mimarisinde Çelebi <strong>ve</strong> II. Murad<br />
Devri 806-855(1403-1451), İstanbul 1972, s.94-99; Komisyon,<br />
Türkiyede Vakıf Abideler <strong>ve</strong> Eski Eserler, III, Ankara 1983, s.318-<br />
321; Sedat Çetintaş, Bursa Tarihi Yerler, Müze, Camiler <strong>ve</strong> Türbeler,<br />
İstanbul 1934; Albert Gabriel, Une Capitale Tuguie, Brousse,<br />
Paris, 1959; Ali Saim Ülgen, Bursa Anıtları, İstanbul 1950.<br />
Yaşar ERDEMİR<br />
MELÂMET<br />
Sözlükte “kınamak, kötülemek, ayıplamak” gibi<br />
anlamlara gelen melâmet kelimesinin tasavvuf literatüründe<br />
bir terim, bir makam <strong>ve</strong> bir tasavvuf<br />
anlayışının adı olarak yaygın bir kullanım alanı<br />
bulunmaktadır. III. (IX.) yüzyılda Merv, Herat,<br />
Belh <strong>ve</strong> Nîşâbur şehirlerini içine alan Horasan’da<br />
ortaya çıkıp özellikle Nîşâbur’da yaygınlık kazanan<br />
<strong>ve</strong> etkisini günümüzde de sürdüren bu tasavvuf<br />
anlayışını benimseyenlere ehl-i melâmet,<br />
melâmî, melâmetî; bu akıma da Melâmetiyye,<br />
Melâmiyye (Melâmetîlik) denilmiştir. İlk dönem<br />
kaynaklarında dil bilgisi kurallarına aykırı olarak<br />
genellikle melâmetî <strong>ve</strong> melâmetiyye kelimelerinin<br />
kullanıldığı, Osmanlı devrinde ise Bayramiyye tarikatı<br />
mensuplarından bir gruba melâmî, tarikatlarına<br />
da Melâmiyye adı <strong>ve</strong>rildiği görülmektedir.<br />
Melâmet konusu bir tasavvuf terimi <strong>ve</strong> tasavvuf<br />
akımı olarak birbiriyle bağlantılı olmakla birlikte<br />
iki ayrı düzlemde ele alınabilir. Melâmetin terim<br />
olarak kullanımı kökü olan levm kelimesinin<br />
geçtiği iki âyete (el-Mâide 5/54; el-Kıyâme 75/2)<br />
dayandırılmaktadır (aynı kökten türeyen kelimelerin<br />
yer aldığı diğer âyetler için bk. İbrâhim<br />
14/22; el-İsrâ 17/29, 39; es-Sâffât 37/142; ez-<br />
Zâriyât 51/40; el-Kalem 68/30; el-Meâric 70/30).<br />
Bu âyetlerin, ‘’Ey müminler! Sizden kim dininden<br />
dönerse bilsin ki Allah yakında öyle bir<br />
topluluk getirecektir ki O onları se<strong>ve</strong>r, onlar da<br />
O’nu se<strong>ve</strong>rler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü,<br />
kâfirlere karşı onurlu <strong>ve</strong> şiddetlidirler.<br />
Allah yolunda cihad ederler, kınayanın kınamasından<br />
korkmazlar. Bu Allah’ın bir lütfudur, onu<br />
dilediğine <strong>ve</strong>rir. Allah’ın lutfu geniştir. O her şeyi<br />
en iyi bilendir’’ anlamına gelen ilkinde (el-Mâide<br />
5/54) müminler arasından çıkacak bir grubun<br />
özellikleri anlatılırken kullanılan, “Onlar kınayanın<br />
kınamasından korkmazlar” ifadesi melâmet<br />
teriminin içerdiği anlamı vurguladığı şeklinde yorumlanmış,<br />
ayrıca “Allah onları, onlar da Allah’ı<br />
se<strong>ve</strong>rler” şeklindeki ifadeden hareketle melâmet<br />
<strong>ve</strong> muhabbet terimleri arasında ilişki kurulmuştur.<br />
Âyette geçen cihad kelimesi, Cenâb-ı Hakk’ın<br />
kendisini kınayan nefsi yemin ederek övdüğü<br />
diğer âyetle (el-Kıyâme 75/2) birlikte düşünülüp<br />
“nefisle cihad” (mücadele) manasında ele alındığında<br />
melâmet <strong>ve</strong> melâmetî terimlerinin kavramsal<br />
çerçe<strong>ve</strong>si Allah tarafından sevilmek, Allah’ı<br />
sevmek, O’nun yolunda nefisle mücahede etmek<br />
<strong>ve</strong> bu mücahede sırasında kendisini kınayanların<br />
kınamasından korkmamak şeklinde belirlenmiş<br />
olmaktadır.<br />
Nîşâbur bölgesinden olmakla birlikte bu akımı<br />
benimsemeyen <strong>ve</strong> mensuplarına eleştiriler yönelten<br />
Hücvîrî tasavvuf yolunun önde gelenlerinden<br />
bir kısmının melâmet yolunu tuttuğunu <strong>ve</strong> bu<br />
yolda halkın kınamasına mâruz kaldığını söyler.<br />
Hz. Peygamber’i misal göstererek kendisine vahiy<br />
gelmeden önce herkesin onu örnek bir şahsiyet<br />
olarak kabul ettiğini, ancak Cenâb-ı Hak tarafından<br />
dostluk tacı giydirilince halkın ona şair,<br />
mecnun, kâhin diye dil uzatıp kınamaya başladığını<br />
belirtip, ‘’Onlar kınayanın kınamasından<br />
korkmazlar’’ ifadesinin geçtiği âyete atıfta bulunur.<br />
Hücvîrî, Allah’ın kendisinden razı olduğu<br />
kimselerden halkın razı olmadığını belirtir <strong>ve</strong><br />
bu görüşünü meleklerin Âdem’i beğenmeyip, “Yâ<br />
rab, yeryüzünde fesat çıkaracak <strong>ve</strong> kan dökecek<br />
birini mi yaratacaksın?” dediklerini haber <strong>ve</strong>ren<br />
âyetle (el-Bakara 2/30) destekler.<br />
Melâmet anlayışının yiğitlik, başkalarını kendine<br />
tercih etme, fedakârlık anlamındaki ahlâk ilkesi<br />
fütüv<strong>ve</strong>t kavramıyla, Horasan’ın dinî <strong>ve</strong> içtimaî<br />
hayatının bir parçası olan meslekî-sûfî fütüv<strong>ve</strong>t