27.08.2015 Views

T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ​

1WQPJ6Jax

1WQPJ6Jax

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

A h i l i k<br />

A n s i k l o p e d i s i<br />

34<br />

için maddî <strong>ve</strong>ya manevî bir karşılık beklenmeden<br />

sırf Allah rızâsı <strong>ve</strong> insan sevgisinden dolayı yapılması<br />

gerekir. Çünkü iyilik karşılığında teşekkür<br />

<strong>ve</strong>ya övgü bekleyen kişi cömertlik değil alış<strong>ve</strong>riş<br />

yapmış sayılır.<br />

Kaynaklarda, bir kimsenin sıkıntı içinde bulunmasına<br />

rağmen imkânlarını başkası için kullanıp<br />

nefsini mahrum bırakmasının câiz olup olmadığı<br />

hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Çoğunluğun<br />

benimsediği görüşe göre mahrumiyet<br />

<strong>ve</strong> sıkıntıya sabredebilenler için îsâr, halinden<br />

şikâyet edecek <strong>ve</strong>ya başkalarına el açabilecek<br />

yapıda olanlar için malına sahip olmak (imsak)<br />

daha hayırlıdır. Nitekim Hz. Peygamber, bir kimsenin<br />

elindeki imkânların tamamını muhtaçlara<br />

<strong>ve</strong>rip sonra da başkalarından yardım istemesini<br />

kınamıştır. Ayrıca bir müslümanın malının üçte<br />

birinden fazlasını vasiyet etmesini yasaklayan hüküm<br />

dikkate alınarak aile fertlerini maddî sıkıntıyla<br />

karşı karşıya bırakacak derecede tasaddukta<br />

bulunmanın doğru olmadığı sonucuna varılabilir.<br />

Resûl-i Ekrem konuyla ilgili hadislerinin birinde<br />

şöyle demiştir: “Arkanda zengin vârisler bırakman,<br />

onları insanların elindekine göz dikecek<br />

derecede yoksul bırakmandan daha iyidir. Eşinin<br />

ağzına <strong>ve</strong>rdiğin bir lokma dahil olmak üzere iyilik<br />

olarak yaptığın her harcama sadakadır”.<br />

Îsâr kavramı genellikle malî fedakârlıklar için<br />

kullanılmakla birlikte bazı kaynaklarda “can ile<br />

îsâr”dan, yani kişinin sevdiği bir kimse için kendi<br />

rahatını, huzurunu, hatta hayatını feda etmeyi<br />

göze almasından da söz edilmekte <strong>ve</strong> bunun malla<br />

îsârdan daha faziletli olduğu belirtilmektedir.<br />

Bundan dolayı tasavvufta sevgi kısaca îsâr olarak<br />

da tanımlanır. Çünkü en yüksek derecede sevgi,<br />

se<strong>ve</strong>n kişinin gerektiğinde sevdiği için canını feda<br />

etmeyi göze almasını sağlar. Kaynaklarda, Mısır<br />

azizinin eşinin Hz. Yûsuf’a duyduğu derin sevgi<br />

bunun ne kadar ulvî bir duygu olduğuna örnek<br />

gösterilir. Uhud Gaz<strong>ve</strong>si’nde İslâm ordusunun<br />

geçici olarak bozguna uğradığı sırada bazı müminlerin<br />

Hz. Peygamber’in hayatını korumak<br />

için kendi hayatlarını ortaya koymaları da can<br />

ile îsâr için örnek gösterilir. Bu arada Ebû Talha<br />

adlı sahâbînin kendini Resûlullah’a siper etmesi<br />

<strong>ve</strong> onu korurken yaralanması öz<strong>ve</strong>rinin en güzel<br />

örneklerinden biri olarak anılır.<br />

KAYNAKÇA:<br />

Abdülkerim Kuşeyrî, er-Risâle, II, Kahire 1385/1966, s. 502;<br />

Gazzâlî, İhyâ (Beyrut), III, 257, 260; IV, 299-306; Râgıb el-<br />

İsfahânî, el-Müfredât, “eşr” md.; et-Ta‘rîfât, “el-îşâr” md.; Wensinck,<br />

el-Mu‘cem, “eşr” md.; Kurtubî, el-Câmi, XVIII, 23-32;<br />

İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsîri İbn Kesîr (yay. Muhammed Ali es-<br />

Sâbûnî), III, Beyrut 1402/1981, s. 474; Şevkânî, Fethu’l-ķadîr,<br />

Beyrut 1412/1991, V, 232; R. Le Senne, Traité de morale générale,<br />

Paris 1947; Mustafa Çağrıcı, Gazzâlî’ye Göre İslâm Ahlâkı, İstanbul<br />

1982, s. 139-143; aynı yazar, “Îsâr”, DİA, XXII, 490-491.<br />

Mustafa ÇAĞRICI<br />

İSLAM VE TÜRK İLLERİNDE<br />

FÜTÜVVET TEŞKİLATI VE<br />

KAYNAKLARI<br />

Abdülbaki Gölpınarlı tarafından kaleme alınan<br />

<strong>ve</strong> son baskısı İstanbul’da çıkan eser (İstanbul<br />

2011), yedi bölüm <strong>ve</strong> bibliyografyadan oluşur.<br />

Kitabın bölüm isimleri sırasıyla şöyledir: Fütüv<strong>ve</strong>t<br />

hakkında umumi bilgiler; Fütüv<strong>ve</strong>tnâmeler,<br />

mukayese, tahlil <strong>ve</strong> tenkidleri; fütüv<strong>ve</strong>t erkanı;<br />

fütüv<strong>ve</strong>t ehlinin mezhebi <strong>ve</strong> inanışı; fütüv<strong>ve</strong>tin tarihçesi<br />

<strong>ve</strong> yayıldığı yerler; fütüv<strong>ve</strong>t erkanı hakkında<br />

bazı mülahazalar; fütüv<strong>ve</strong>t <strong>ve</strong> esnaf teşkilatı.<br />

Gençlik, yiğitlik, cömertlik anlamına gelen fütüv<strong>ve</strong>t<br />

kelimesi, esas itibariyle tasavvufa dayanan fakat<br />

aynı zamanda ekonomik bir kimliği olan bir<br />

terimdir. Fütüv<strong>ve</strong>ti kendine şiar edinen bir topluluğun,<br />

hicretin ikinci yüzyılında ortaya çıktığı<br />

bilinmektedir. İlk zamandan beri kendilerinin<br />

sûfîlerden ayırdıklarını, Melametilerle kaynaştıklarını,<br />

hatta Fütüv<strong>ve</strong>tin Melametiler tarafından<br />

benimsendiğini, Melameti büyüklerinin aynı<br />

zamanda Fütüv<strong>ve</strong>t ashabından olduğu belirtilmektedir.<br />

Büyük sûfîlerin tarifine göre Fütüv<strong>ve</strong>t,<br />

kendini değil, Muhammed gibi halkı düşünmek,<br />

halkın derdiyle dertlenmek, nefsi için istediğini<br />

fazlasıyla başkaları için de istemek, kusur <strong>ve</strong><br />

ayıpları örtmek, nefse düşman olmak, yoksuldan<br />

nefret duymamak, zengine halini arz etmek, kimseye<br />

düşman olmamak, kimseden mürüv<strong>ve</strong>t <strong>ve</strong><br />

insaf beklememek, fakat herkese karşı mürüv<strong>ve</strong>t<br />

sahibi <strong>ve</strong> insaflı olmak, iki âlemden de geçmektir.<br />

Fütüv<strong>ve</strong>t mesleğine girenlerin şeyhlerine Ahi<br />

denmektedir. Diğer tarikat erbabının şeyhleri<br />

gibi Ahiler de aynı zamanda birer zaviyenin reisidirler.<br />

Fütüv<strong>ve</strong>t hakkındaki sözler, anane, rivayet <strong>ve</strong><br />

Fütüv<strong>ve</strong>t ehlinin erkânı, Fütüv<strong>ve</strong>tnâme denilen<br />

kitaplarla tespit edilmiştir. Bilinen en eski<br />

Fütüv<strong>ve</strong>tnâme, hicri dördüncü asırda yazılan<br />

Sülemî’nin Kitabü’l-Futuv<strong>ve</strong> adlı eseridir. Sülemi<br />

Tabakat-ı Sûfîyye adlı eserinde Fütüv<strong>ve</strong>ti şöyle<br />

tarif ediyor: “Melâmeti şeyhlerinden bazıları da,<br />

sizce Fütüv<strong>ve</strong>t makamını kim kazanır, fetâ adını

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!