27.08.2015 Views

T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ​

1WQPJ6Jax

1WQPJ6Jax

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

A h i l i k<br />

A n s i k l o p e d i s i<br />

144<br />

MUTAF<br />

Kıl dokuyan, kıldan eşya yapanlara mutaf<br />

(muytâb) denilmekteydi. Mutaflar, keçi kılından<br />

eğrilen iple çuval, heybe, at çulu, urgan, yem torbası,<br />

yular, köstek, burunsalık gibi çeşitli eşya dokuyup<br />

satarlardı Mutafçılığın temel hammaddesi<br />

keçi kılı olup, bu kasaplardan temin ediliyordu.<br />

Mutaf esnafının kethüda <strong>ve</strong> yiğitbaşısı tarafından<br />

alınan kıllar, kendi aralarında tevzi edilirdi. Tabaklardan<br />

alınan kıllar önce kazılhaneye gönderilir,<br />

burada temizlenip eğrilir <strong>ve</strong> kazıl yapılırdı. Bu<br />

işlemler esnasında mutaf ustasına kalfa <strong>ve</strong> çırak<br />

eşlik ederdi. Kıllar eğildikten <strong>ve</strong> kazıl yapıldıktan<br />

sonra torba, çuval yapılmak üzere dükkâna<br />

götürülürdü. Mamul edilen malzeme mutafların<br />

pazar yeri olan bezzâzistanda satılırdı. Karesi<br />

sancağı dahilinde olan Edincik, Manyas, Erdek <strong>ve</strong><br />

Bursa’ya bağlı Mihaliç kazaları, keçi kıllarının bol<br />

mikdarda elde edildiği yerler arasındaydı.<br />

KAYNAKÇA:<br />

M. Çağatay Uluçay, XVII inci Yüzyılda Manisa’da Ziraat, <strong>Ticaret</strong><br />

<strong>ve</strong> Esnaf Teşkilatı, İstanbul 1942, s. 77, 78, 79; Yusuf Ekinci, Ahîlik,<br />

Ankara 2011, s. 319; Tuncer Baykara, Osmanlı Taşra Teşkilatında<br />

XVIII. Yüzyılda Görev <strong>ve</strong> Görevliler (Anadolu), Ankara 1990; M.<br />

Murat Öntuğ, XVII. Yüzyılın İlk Yarısında Balıkesir Şehrinin Fiziki,<br />

Demografik <strong>ve</strong> Sosyo-Ekonomik Yapısı, SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü<br />

Basılmamış Doktora Tezi, Konya 2003, s. 241.<br />

M. Murat ÖNTUĞ<br />

MÜCELLİD<br />

Kitap ciltleyen zanaatkâra mücellid denir. Osmanlı<br />

ciltleri, kullanılan malzemeye <strong>ve</strong> süsleme tekniklerine<br />

göre deri, kumaş, ebru, murassa, lake,<br />

şemseli, zilbahar, yekşah, zerduz, çeharkûşe gibi<br />

adlarla bilinirdi. II. Mehmed dönemine kadar<br />

Anadolu Selçukluları üslubunun da görüldüğü<br />

Osmanlı ciltçiliği bu yüzyılın sonundan itibaren<br />

kendi özgün yapısına kavuşmuştur. Mücellidlerin<br />

cilt yapımında kullandıkları aletler ise şunlardır:<br />

Bıçkı, eski mücellitlerin meşin tıraş için kullandıkları<br />

balta şeklindeki alet; Gıldırgıç, kitaplar<br />

ciltlenirken kenarları kesmeye yarayan rende biçiminde<br />

alet; Kalıp baskısı, mücellitlerin kitap ciltlerine<br />

süsleme motifleri basmak için kullandıkları<br />

alet; Muşta, baskı aleti; Nevregân, mücellitlerin<br />

mukavva <strong>ve</strong> deri oymakta kullandıkları alet olup<br />

eğri <strong>ve</strong> ağzı keskin olan bu bıçağın ucuyla katı’ da<br />

yapılırdı; Nokta demiri, noktalar üzerine vurulan<br />

demirin adıdır; Sakal, altın varakları tutmak <strong>ve</strong><br />

yapıştırmak için mücellitlerin kullandıkları seyrek<br />

tüylü geniş fırçadır. Günümüzde bu meslek<br />

eski önemini yitirmiştir.<br />

KAYNAKÇA:<br />

Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Konya 1981, s.<br />

116; Serkan Özburun, Kaybolan Meslekler, İstanbul 2006, s. 159;<br />

http://www. konyayazmakutup. gov.tr/ erişim: 29.06.2014.<br />

M. Murat ÖNTUĞ<br />

MÜCEVVEZCİLİK<br />

Osmanlı devlet ricalinin alaylarda <strong>ve</strong> Divan-ı<br />

Hümayun’da giydikleri, üst kısmı başı kapsayan<br />

kısımdan daha geniş, silindir şeklinde <strong>ve</strong><br />

yarım endaze bir nevi kavuk olan başlığa “mücev<strong>ve</strong>ze”<br />

denilir. Mücev<strong>ve</strong>ze tepesi ceviz gibi kabartılmış<br />

manasındadır. Kavuk Türkçe’de “içi<br />

boş şey” demektir. Uygurca’da kağuk şeklinde<br />

geçer <strong>ve</strong> “mesane” anlamına gelir. Kâşgarlı<br />

Mahmud kelimenin mesane yanında “başlık”<br />

manasını da zikreder. Fatih Sultan Mehmed’in<br />

kanunnâmesinde, “Hizmetkârlarına mücev<strong>ve</strong>ze<br />

giydirmek vüzerânın <strong>ve</strong> kazaskerlerin <strong>ve</strong> defterdarların<br />

yoludur <strong>ve</strong> beylerbeyiler <strong>ve</strong> sancak<br />

beyleri üsküf yürütmek gerekir” ifadesi yer alır.<br />

Mücev<strong>ve</strong>ze 30-35 cm boyunda, mukavvadan, yukarıya<br />

doğru genişleyen yuvarlak (üstüvânî) şekilde<br />

yapılır <strong>ve</strong> üzerine beyaz tülbent çekilirdi. Tepe<br />

kısmında ceviz gibi kırmızı kumaştan bir ila<strong>ve</strong><br />

yapılırdı ki kavuğun adı da bundan gelmektedir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!