T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
1WQPJ6Jax
1WQPJ6Jax
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
A h i l i k<br />
A n s i k l o p e d i s i<br />
ları örneklerle <strong>ve</strong>rilir. Üçüncü bölümde yazar,<br />
Hz. Ayşe <strong>ve</strong> Hz. Fatma’nın, Osmanlı Devleti’nin<br />
kurucusu Osman Bey’in babaannesi Hayme<br />
Ana’nın, Ahi Evran’ın Kadın Ana, Kadıncık Ana /<br />
Fatma Bacı, Melikşah’ın hanımlarından Türkan /<br />
Terken Hatun <strong>ve</strong> Tuğrul Bey’in hanımı Altuncan<br />
Hatun’un siyasî, askerî, toplumsal <strong>ve</strong> iktisadî<br />
hayatlarındaki faaliyetlerine değinir. Dördüncü<br />
bölüm, Anadolu’nun siyasî <strong>ve</strong> iktisadî yönden<br />
oldukça karışık <strong>ve</strong> zayıf olduğu bir dönemde etrafına<br />
kadınları toplayarak hem iktisadî hayatta<br />
hem siyasî hayatta sadece tüketen değil aynı<br />
zamanda üreten bir konuma geçme düşüncesini<br />
ortaya atan <strong>ve</strong> bu yolda ilk kadın hareketlerini<br />
başlatan Ahi Evran’ın hanımı Fatma Bacı’nın faaliyetleri<br />
ele alınır <strong>ve</strong> bu bağlamda Baciyan-ı Rum<br />
teşkilatı hakkında bilgi <strong>ve</strong>rilir.<br />
Aziz AYVA<br />
TARUS, İLHAN<br />
(d. 1907 - ö. 1967)<br />
Ahiler adlı kitabın yazarıdır. Tekirdağ’da doğdu.<br />
İlköğrenimini Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde<br />
tamamladı. İstanbul Kabataş Lisesi <strong>ve</strong> Ankara<br />
Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1929-1932<br />
yılları arasında Türkiye’nin çeşitli yerlerinde savcı<br />
<strong>ve</strong> hâkim olarak çalıştı. Siyasî bir gerekçe ile<br />
görevine son <strong>ve</strong>rildikten sonra 1932-1945 yılları<br />
arasında İstanbul’a yerleşerek muhabirlik <strong>ve</strong> gazetecilik<br />
yaptı. Daha sonra tekrar mesleğine dönerek<br />
1946-1957 yıllarında Adalet <strong>Bakanlığı</strong>’nda<br />
çalışmasını sürdürdü. 8 Ocak 1967 tarihinde<br />
Ankara’da <strong>ve</strong>fat etti <strong>ve</strong> Cebeci Mezarlığı’na defnedildi.<br />
İlk eserleri tiyatro türünde olan Tarus’un<br />
çeşitli gazetelerde hikâye <strong>ve</strong> romanları yayımlandı.<br />
KAYNAKÇA:<br />
Mustafa Kurt, İlhan Tarus Hayatı <strong>ve</strong> Eserleri Üzerine Monografik<br />
Bir İnceleme, GÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek<br />
Lisans Tezi, Ankara 2001.<br />
Ömer AKDAĞ<br />
TASAVVUF<br />
İçinde Ahiliğin de bulunduğu İslam’da manevî <strong>ve</strong><br />
rûhânî hayatı ifade için kullanılan tasavvuf kelimesinin<br />
Arapça hangi kökten <strong>ve</strong> nasıl türetildiğine<br />
dair değişik görüşler ileri sürülmüştür. Çoğu<br />
âbid <strong>ve</strong> zâhidin, tevâzuun bir sembolü olan yün<br />
elbise giymeleri sebebiyle VIII. yüzyıldan itibaren<br />
“sûfî” diye anıldığı <strong>ve</strong> onların bu hayat tarzını<br />
ifade için kamîs/gömlek kelimesinden “tekammese”/gömlek<br />
giydi fiilinin türetilmiş olmasına<br />
benzetilerek “sûf” kelimesinden “yün giydi” anlamına<br />
gelen “tasav<strong>ve</strong>fe” fiilinin türetildiği <strong>ve</strong> tasavvuf<br />
tabirinin bu fiilin masdarı olarak kullanıldığı<br />
şeklindeki görüş genel kabul görmüştür. Tasavvuf<br />
klasik yazarlarından Abdülkerîm el-Kuşeyrî<br />
(ö. 465 / 1072) ise Hz. Peygamber döneminden<br />
sonra zamanla ortaya çıkan bid’atlere karşı Ehl-i<br />
sünnet seçkinlerinin her an Allah’la birlikte olma<br />
<strong>ve</strong> gafletten sakınma gayretlerine VIII. yüzyıldan<br />
itibaren “tasavvuf” denildiğini belirtmektedir.<br />
Tasavvufla ilgili çok çeşitli tarifler yapılmıştır.<br />
Tasavvufun manevî bir hayat tarzı olarak özelliklerini,<br />
Kitap <strong>ve</strong> Sünnet’le olan irtibatını, kulun<br />
Allah <strong>ve</strong> mâsivâ ile ilişkilerini, kalb temizliği, nefis<br />
terbiyesi, güzel ahlâk gibi işlevlerini, sûfînin<br />
vasıflarını <strong>ve</strong> vazifelerini vb. dile getiren bu tariflerin<br />
bine kadar çıktığı belirtilmektedir. İlk tariflerden<br />
olan Muhammad b. Vâsî’nin (ö. 123 / 741)<br />
tarifinde tasavvuf huşû, nefsi hor görme, kanaatkarlık<br />
<strong>ve</strong> alçak gönüllülük olarak ifade edilir.<br />
Cüneyd-i Bağdâdî (ö. 297 / 909) tasavvufun dünya<br />
ile ilgili şeylerde azla yetinme, kalbiyle Allah’a<br />
dayanma, tâat <strong>ve</strong> ibadete yönelme, dünyevî arzulara<br />
karşı sabretme, eline geçecek şeylerin<br />
yararlısını seçme, Allah’ın dışındaki şeylerden<br />
uzaklaşıp Allah’a yönelme <strong>ve</strong> O’nu içten zikretme,<br />
<strong>ve</strong>s<strong>ve</strong>seye karşı ihlâsı gerçekleştirme, şüpheye<br />
karşı yakîn elde etme, uzaklaşma <strong>ve</strong> yabancılaşmadan<br />
kurtulup Allah ile sükûn <strong>ve</strong> huzur bulma<br />
gibi konuları içerdiğini <strong>ve</strong> İbrâhim’in cömertliği,<br />
İshak’ın rızâsı, Eyyûb’un sabrı, Zekeriyyâ’nın<br />
işâreti, Yahyâ’nın garibliği, Mûsâ’nın yün giymesi,<br />
Îsâ’nın seyahati <strong>ve</strong> Muhammed’in fakrı gibi hasletler<br />
üzerine kurulduğunu belirtmiştir.<br />
Kur’an’da (el-Bakara 2/200; Âl-i İmran 3/145;<br />
en-Nisâ 4/77; Hûd 11/15-16; Ankebut 29/64;<br />
eş-Şûrâ 42/20) <strong>ve</strong> hadis-i şerîflerde müminlerin<br />
dünya hayatına <strong>ve</strong> maddî zevklere dalmamaları,<br />
âhirete <strong>ve</strong> manevî değerlere öncelik <strong>ve</strong>rmeleri<br />
hususundaki kuv<strong>ve</strong>tli vurgu (Buhârî, “Rikâk”,<br />
3; Tirmizî, “Zühd”, 25; İbn Mâce, “Zühd”, 1, 6),<br />
tasavvufî hayat tarzını benimseyenlerin âhiret<br />
hayatına dünya hayatından daha fazla önem<br />
289