T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
1WQPJ6Jax
1WQPJ6Jax
- No tags were found...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
A h i l i k<br />
A n s i k l o p e d i s i<br />
Ayyâr, şuttâr <strong>ve</strong> rünûd olarak anılan bu kitleler,<br />
özellikle Horasan’da Melami gelenek içinde<br />
sûfîliğe doğru evrilmişler <strong>ve</strong> tasavvufi bir fütüv<strong>ve</strong>t<br />
anlayışına yönelmişlerdir. Bazı araştırmacılar,<br />
bu kitlelerin Horasan bölgesindeki nispeten örgütlü<br />
yapısını dikkate alarak bunların köklerini<br />
eski İran kültüründe aramışlardır. Bu kitlerinin<br />
sûfîliğe evrildiği süreçte gruplar Abbâsî Halifesi<br />
en-Nâsır-Lidînillâh’ın gayretleriyle hem resmî bir<br />
hüviyet kazanmışlar hem de teşkilatlı bir yapıya<br />
bürünmüşlerdir.<br />
Şâtır <strong>ve</strong> benzeri kelimeler, esnaf teşkilatları haline<br />
dönüşen fütüv<strong>ve</strong>t teşkilatıyla ilgili metinlerde,<br />
kelime kökündeki menfi anlamlardan hareketle<br />
esnaf içindeki hilekâr satıcılar, yalancılar, şeytanlık<br />
yapanlar anlamında “ayyârân”, “tarrârân”,<br />
“mekkârân” olarak nitelendirilmiştir.<br />
KAYNAKÇA:<br />
İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Mısır t.y., III, 2263; Firuzâbâdî, el-<br />
Kâmûsu’l-Muhît, Lübnan 2003, 614; Keykâvus b. İskender,<br />
Kâbusnâme, (çev., Mercimek Ahmed), nşr. O. Ş. Gökyay, İstanbul<br />
1944, s. 393 vd.; M. Fuad Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu,<br />
Ankara 1991, 84-89; Claude Cahen, Osmanlılardan Önce<br />
Anadolu’da Türkler, (çev. Yıldız Moran), İstanbul 1979, s. 65-66,<br />
327-328; Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Konya<br />
1981, 8-12; K. Mustafa eş-Şeybî, es-Sıla Beyne’t-Tasavvuf <strong>ve</strong>’t-<br />
Teşeyyu, Beyrut, I, 1983, s. 517, 528-529; Abdulbaki Gölpınarlı,<br />
“İslam <strong>ve</strong> Türk İllerinde Fütüv<strong>ve</strong>t Teşkilatı”, İÜ İFM, XI/1-4.,<br />
1949-1950, s. 74-76; Abdülkadir Özcan, “Ayyâr”, DİA, IV, s. 296-<br />
297; A. Yaşar Ocak, “Fütüv<strong>ve</strong>t”, DİA, XIII, s. 261-263.<br />
M. Saffet SARIKAYA<br />
ŞECERENAMELER<br />
“Ağaç” anlamına gelen şecer kelimesinin kökü,<br />
“bağlamak / ihtilafa düşmek” anlamlarındaki<br />
“şucûr”dan gelmektedir. Ağaca şecer denmesinin<br />
sebebi bazı dallarının birbirine girmesidir.<br />
Kelime Kur’ân-ı Kerîm’de “ağaç” <strong>ve</strong> “bitki” anlamında<br />
pek çok yerde geçer. Kamûs-ı Türkî’de<br />
“şecere” kelimesi “1. Bir tek ağaç, 2. Bir sülâle<br />
<strong>ve</strong> hânedânın cedd-i a’lâsından bed’ ile sûret-i<br />
teşe’ubunu gösterir ced<strong>ve</strong>l ki hey’et-i umûmiyesi<br />
dallı budaklı bir ağaç sûretine müşâbihtir. Silsile,<br />
silsilenâme” olarak tarif edilmektedir. Osmanlı<br />
Tarih <strong>ve</strong> Deyimleri Sözlüğü’ndeki “şecere”<br />
maddesinde ise şöyle denilmektedir: “Bir şahsın<br />
mensup olduğu aileyi <strong>ve</strong>ya bir hükümdar ailesinin<br />
tâ en uzak ceddinden başlayarak bütün<br />
kolları <strong>ve</strong> evlâtlarını gösteren cet<strong>ve</strong>l <strong>ve</strong>ya ağaç<br />
şeklinde şematik resim hakkında kullanılır bir<br />
tabirdir. Buna ‘Silsilenâme’ <strong>ve</strong>ya ‘Ensab kütüğü’<br />
de denir”. Diğer sözlüklerdeki tarifler de buna<br />
benzer tarzdadır.<br />
Yani lûgatlere göre “şecerename” ile “silsilenâme”<br />
arasında bir fark gözetilmemekte, “silsilenâme”<br />
maddelerinde de hemen hemen aynı tarifler <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
Şecere yerine “soy ağacı, nesebnâme,<br />
ensab kütüğü, soy kütüğü” gibi kelimeler de<br />
kullanılmaktadır. Şu halde “Ahi şecerenamesi”<br />
tabirinden de Ahilik teşkilâtında yer alan kimseler<br />
için hazırlanmış hususî soy kütükleri <strong>ve</strong>ya<br />
intisap silsilesini anlamamız icap etmektedir.<br />
Hâlbuki çoğunlukla “şecere-i fütüv<strong>ve</strong>” başlığı ile<br />
başlayan Ahi şecerenamelerinin bu genel tanımlarla<br />
tamamıyla örtüşmediğini görüyoruz. Ahi şecerenamelerinin<br />
sadece bir soy <strong>ve</strong>ya intisap ağacı<br />
yahut cet<strong>ve</strong>linin bulunduğu bir belge olmadığını,<br />
bazıları belli bir Ahi şeyhi adına (Ahi Sinan, Ahi<br />
Musa gibi) düzenlenmiş tarikat silsilesini de içinde<br />
barındıran metinler iken bazılarında hiçbir<br />
şecere <strong>ve</strong>ya silsile kaydının bulunmadığını belirtmek<br />
gerekir. “Soy kütüğü” <strong>ve</strong> “yol kütüğü” denilen<br />
iki tür şecerename vardır. Tarikat büyüklerinden<br />
herhangi birinin baba, dede, büyük dedelerinin<br />
adlarını bildirenlere “soy kütüğü”, tarikat usul<br />
<strong>ve</strong> âdâbını <strong>ve</strong> pirlerinin isimlerini kaydeden “yol<br />
kütüğü”denir. Nitekim Ahi şecerenameleri “yol<br />
kütüğü” tarzında hazırlanmış şecerelerdendir.<br />
Altını özellikle çizerek vurgulamak gerekir ki,<br />
Ahi şecerenameleri yalnızca sözü edilen silsileleri<br />
<strong>ve</strong>rmekle kalmayıp daha birçok bilgiyi içinde<br />
barındıran belgelerdir ki, asıl önem <strong>ve</strong> değerleri<br />
de buradadır.<br />
Ahi şecerenameleri, Ahi ocaklarında çıkabilecek<br />
türlü problemlerin hallinde başvurulacak dayanak,<br />
mahfildeki törenlerin yönlendirilmesi <strong>ve</strong><br />
unutulmamasını sağlayan bir kılavuz konumundaki<br />
eserlerdir. Bunlar, diğer şecereler gibi çoğunlukla<br />
“tomar” dediğimiz, rulo şeklinde dürülmüş,<br />
metrelerce uzunlukta, yaklaşık 20-40 cm<br />
arasında değişen muhtelif genişlikte belgelerdir.<br />
Kalın abadî kâğıtlara, sırtı bezle takviye edilmiş<br />
kâğıtlara <strong>ve</strong>ya keçi, ceylan vs. hayvan derilerine<br />
yazılabilmektedir. Hemen tamamı birbirine eklenmiş<br />
parçalardan oluşur. Yine hemen hepsinin<br />
baş kısmı benzer şekilde kabaca hazırlanmış<br />
mihrabiyelerle süslemiştir. Bazı tomarların kapaklı,<br />
silindirik mahfazaları da (kubur) vardır ki<br />
böyle şecerelerin zamanın tahribatına karşı daha<br />
iyi korunduklarını söyleyebiliriz.<br />
257