T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
1WQPJ6Jax
1WQPJ6Jax
- No tags were found...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
A h i l i k<br />
A n s i k l o p e d i s i<br />
210<br />
RİND<br />
Rindler, çoğu zaman Ahilerle birlikte zikredilmektedir.<br />
Kalender, kayıtsız, dünya işlerini hoş gören,<br />
laubali <strong>ve</strong> harabatî anlamına gelen rind kelimesinin<br />
kökeni Abbâsîler zamanına kadar gider. Bu<br />
dönemde fütüv<strong>ve</strong>t anlayışına bağlı olarak ortaya<br />
çıkan iffetli, cesur <strong>ve</strong> cömert gibi üstün niteliklere<br />
sahip bazı sosyal zümreler, fityân, ayyâr, şâtır <strong>ve</strong><br />
rind gibi isimlerle anılmaktaydılar. Daha çok düzen<br />
bozucu yönleriyle öne çıkan <strong>ve</strong> toplum tarafından<br />
dışlanan bu gruplar, zamana <strong>ve</strong> bulundukları<br />
yere bağlı olarak bazen bu isimlerden biriyle<br />
öne çıkmışlardır.<br />
İbn Bibi’nin, çoğu kez “rünûd” diye bahsettiği,<br />
kimi zaman da “evbaş”, “reziller” <strong>ve</strong> “serseriler”<br />
şeklinde tahkir ettiği rindler, Anadolu Selçukluları<br />
döneminde büyük şehirlerde vuku bulan<br />
pek çok olaya karışmışlardır. Bunların sayıları<br />
özellikle Moğol hâkimiyeti döneminde giderek<br />
artmıştır. Daha çok büyük şehirlerde esnaf teşkilatı<br />
içinde iş bulamayan gençler, rindliğe meyletmek<br />
zorunda kalmış <strong>ve</strong> bu durum tabiatıyla<br />
sosyal düzenin bozulmasında ciddi bir tehlikeyi<br />
de beraberinde getirmiştir. Nitekim Anadolu Selçuklularının<br />
başkenti Konya’da rünûd zümresine<br />
mensup olanların, belirli fikirlerin karargâhı haline<br />
gelen hângâhlarla yakın ilgisi olmuş, hatta bazı<br />
hângâhlar rünûd liderlerinin nüfuz sahalarına<br />
göre tanımlanmaya başlamıştır.<br />
Rindlerin, Selçuklu dönemindeki sayıları bilinmemektedir.<br />
Bununla birlikte Ahmed Eflâkî’nin,<br />
Konya’nın ileri gelen Ahilerinden Ahmed Şah’ın<br />
emri altında binlerce rindin bulunduğunu belirtmesi,<br />
bunların kalabalık bir zümreyi teşkil<br />
ettiklerine dair bir fikir <strong>ve</strong>rmektedir. Bu hususiyetlerinden<br />
dolayı Rindlerden bilhassa Kösedağ<br />
yenilgisinden sonra devlet adamları arasındaki<br />
siyasî çekişmelerde sık sık askerî güç olarak yararlanıldığı<br />
dikkati çeker.<br />
Dönemin kaynaklarında rindler çoğu zaman Ahilerle<br />
birlikte zikredilmişlerdir. Ahiler, yeri geldiğinde<br />
cesareti ile tanınan bu topluluğun kaba<br />
kuv<strong>ve</strong>tinden yararlanmışlardır. Ancak bu durum<br />
rindlerin Ahi teşkilatına mensup olduklarını göstermez.<br />
Zira el emeği ile geçinmeyi, yardımlaşmayı<br />
<strong>ve</strong> başkalarıyla iyi geçinmeyi prensip haline getiren<br />
Ahilerle, toplumun dışladığı <strong>ve</strong> haydutlukla<br />
suçladığı rindler, anlayış <strong>ve</strong> tutum bakımından<br />
birbirinden uzaktır. Kaldı ki, nerede ne yapacakları<br />
belli olmayan bu zümrenin, yeri geldiğinde<br />
Ahi liderlerini de katlettikleri bilinmektedir.<br />
KAYNAKÇA:<br />
İbn Bibi, el-Evâmirü’l-Ala’iyefi’l-Umuri’l-Ala’iye, I, (haz. Mürsel<br />
Öztürk), Ankara 1996, s. 139; II, s. 91-93, 102, 118, 148, 205,<br />
209-210, 213; Anonim, Selçuknâme, (çev. F. Nafiz Uzluk), Ankara<br />
1952, s. 33, 59-60; Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, İstanbul<br />
1986, s. 197-198; II, İstanbul 1987, s. 57-58, 133, 174-175;<br />
M. Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, İstanbul<br />
1986, s. 153-154; Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî <strong>ve</strong> İçtimaî<br />
Tarihi, I, İstanbul 1995, s. 43; Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları<br />
Devrinde Konya, Ankara 1985, s. 132-133; Neşet Çağatay,<br />
Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Konya 1981, s. 9; Yusuf Küçükdağ,<br />
“Anadolu Selçuklu Devleti’nde Ahî Teşkilâtının Kurulması”, Türk<br />
Tasavvuf Araştırmaları, Konya 2005, s. 3-4; Şemseddin Sami,<br />
Kâmûs-ı Türkî, İstanbul 2005, s. 671; Franz Taeschner, “İslam Ortaçağında<br />
Futuvva Teşkilâtı”, İktisat Fakültesi Mecmuası, XV/1-4,<br />
s. 18; Claude Cahen, “İlk Ahiler Hakkında”, (çev. Mürsel Öztürk),<br />
Belleten, L/197(1986), s. 591-601; Ahmet Yaşar Ocak, “Fütüv<strong>ve</strong>t<br />
-Tarih-”, DİA, XIII, İstanbul 1996, s. 261.<br />
İsmail ÇİFTCİOĞLU<br />
er-RİSÂLE<br />
Fütüv<strong>ve</strong>t anlayışına eserlerinde yer <strong>ve</strong>ren Abdülkerim<br />
el-Kuşeyrî’nin ömrünün olgunluk dönemlerinde<br />
tasavvufa dair yazdığı klasik kitaptır.<br />
437-438 (1045-1046) yıllarında Nîşâbur’da kaleme<br />
alınan <strong>ve</strong> müellifin adına nispetle Kuşeyrî<br />
Risalesi şeklinde tanınan kitap bir girişle elli beş<br />
bölümden meydana gelir. Kuşeyrî girişte dönemindeki<br />
mutasavvıfları eleştirir; sûfî olmadıkları<br />
halde sûfî görünenlerin giderek arttığını, dinî<br />
<strong>ve</strong> şer’î hükümlere ilgisiz kaldıklarını, haramla<br />
helâl arasında fark görmediklerini, ibadetlerini<br />
önemsemediklerini, bedenî hazlara yöneldiklerini,<br />
gaflet içinde yaşadıklarını anlatır. Eserin<br />
birinci bölümünde dinî hükümlere bağlılıklarıyla<br />
tanınan seksen üç sûfînin söz, davranış, hal<br />
<strong>ve</strong> menkıbeleri ele alınmıştır. İkinci <strong>ve</strong> üçüncü<br />
bölümde kabz, bast, heybet, üns, fenâ, bekâ,<br />
havâtır, tevbe, hal<strong>ve</strong>t, uzlet, zühd, hafv, recâ, şükür,<br />
te<strong>ve</strong>kkül, zikir, rızâ, <strong>ve</strong>lâyet, kerâmet gibi<br />
tasavvufî konular anlatılmıştır. Son bölümde ise<br />
müridlik âdâbına yer <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />
Fütüv<strong>ve</strong>t anlayışını eserinde genişçe işleyen<br />
Kuşeyrî konuya “Şüphesiz ki onlar Rablerine<br />
iman eden yiğit kimselerdir” (Kehf, 18/13)<br />
âyetiyle başlar <strong>ve</strong> Ashâb-ı Kehf’i fütüv<strong>ve</strong>t ehli<br />
olarak tanıtır. Konuyla ilgili Ebû Hafs el-Haddâd,<br />
Cüneyd-i Bağdâdî, Muhasibî, Amr b. Osman el-<br />
Mekkî, Nasrâbâdî, Fudayl b. İyâz gibi kendinden<br />
önceki pek çok sûfînin görüşünü aktarır; yer<br />
yer kendi düşüncelerini de dile getirir. Özellikle<br />
mürşidi Ebû Ali ed-Dekkâk <strong>ve</strong> Muhammed b.<br />
Hüseyin es-Sülemî’nin sözlerine ayrıntılı olarak<br />
yer <strong>ve</strong>rir.