T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
1WQPJ6Jax
1WQPJ6Jax
- No tags were found...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
A h i l i k<br />
A n s i k l o p e d i s i<br />
206<br />
RADAVİ<br />
Fütüv<strong>ve</strong>tnâmesindeki kendi kaydına göre künyesi<br />
Seyyid Muhammed b. Seyyid Alaiddin el-<br />
Hüseyni’r-Radavî’dir. Hayatı hakkında fazla bir<br />
bilgiye rastlanılmayan Radavi’nin XV. yüzyıl sonları<br />
ile XVI. yüzyıl başlarında yaşadığı <strong>ve</strong> Bursa’da<br />
kadılık vazifesinde bulunduğu tahmin edilmektedir.<br />
O, Şafi mezhebinden olduğunu özellikle belirtir.<br />
Ancak onun bu ifadesi, Fütüv<strong>ve</strong>tnâmesindeki<br />
tutum <strong>ve</strong> tavırları, Şia kaynaklarının İmametle<br />
ilgili iddialarını eserine alması, Şii kimliğini gizleme<br />
maksatlı bir kayıt olduğu kanaatini doğurmaktadır.<br />
Radavi Fütüv<strong>ve</strong>tnâmesi olarak bilinen Miftahu’d-<br />
Dekayık fî Beyani’l-Fütüv<strong>ve</strong>t <strong>ve</strong>’l-Hakâyık isimli<br />
eser, 1524 yılında tamamlanmıştır. Diğer emsallerine<br />
göre oldukça hacimli <strong>ve</strong> tafsilî olan bu eser,<br />
diğer Fütüv<strong>ve</strong>tnâmelerde Fütüv<strong>ve</strong>tnâme-i Kebir<br />
olarak anılır ki bu unvanı hak etmiştir. Muhtelif<br />
kütüphanelere dağılmış onlarca nüshası bulunmaktadır.<br />
Kendi kayıtlarına göre bundan başka<br />
İrşâd-ı Talibîn, Risal-i Bayrak, Risal-i Habbazân<br />
gibi muhtelif risaleleri de bulunmaktadır.<br />
Fütüv<strong>ve</strong>tnâmesinde mizan ehlinde kaydettiği bir<br />
tercümanı “şimdi de Farsî yazalım <strong>ve</strong>ya Arabî yazalım<br />
kitabımız müzeyyen olsun” diyerek Türkçe,<br />
Arapça, Farsça manzume yazabilme kudretini ortaya<br />
koyar ki bu tavrına bakarak bu üç dile vukufiyetini<br />
anlarız. Kadılık vazifesinde bulunan bir<br />
zatın İslâm’ın üç hâkim dilini bilmesi zaten devrin<br />
ilim anlayışının bir sonucudur.<br />
KAYNAKÇA:<br />
Ali Torun, Türk Edebiyatında Türkçe Fütüv<strong>ve</strong>t-nâmeler, Ankara<br />
1998. s. 51-53.<br />
Ali TORUN<br />
RİFÂİYYE<br />
Rifâî fütüv<strong>ve</strong>tnâmeleri dikkate alındığında<br />
Rifâîliğin aynı zamanda fütüv<strong>ve</strong>t yolu olduğu görülür.<br />
Rifâiyye Tarikatı Seyyid Ahmed er-Rifâî<br />
(ö. 578 / 1182) ile birlikte Irak’ta Bataih bölgesinde<br />
ortaya çıktı. Rifâîliğin teşekkül ettiği<br />
asırlarda, kaynağı itibariyle tasavvuf ile aynı<br />
ideallere sahip olan fütüv<strong>ve</strong>t geleneğine, İran,<br />
Horasan <strong>ve</strong> Ma<strong>ve</strong>raünnehir’de olduğu gibi Iraklı<br />
sûfîler de bağlıydı. Kādiriye, Rifâiyye, Bedeviyye,<br />
Kübreviyye gibi ilk teşekkül eden tarikatlarda<br />
tasavvuf ile fütüv<strong>ve</strong>t birbirleriyle sıkı sıkıya<br />
irtibatlıydı. Sühre<strong>ve</strong>rdiyye tarikatının pîri Şihabüddin<br />
Sühre<strong>ve</strong>rdî’nin Bağdat’ta fütüv<strong>ve</strong>t<br />
ahlâkını, tasavvufî hayatın idealleriyle örtüştürme,<br />
fütüv<strong>ve</strong>t niteliklerini tasavvufun ahlak anlayışı<br />
ile özdeşleştirme ameliyesine, kuruluşlarını<br />
Irak’ta tamamlayan Rifâiyye <strong>ve</strong> Kadiriye gibi Irak<br />
merkezli diğer tarikatların destek <strong>ve</strong>rmiş olmaları<br />
kuv<strong>ve</strong>tle muhtemeldir.<br />
Geç dönem Rifâî kaynaklarına göre Seyyid Ahmed<br />
er-Rifâî’nin yer aldığı fütüv<strong>ve</strong>t şeceresi şu<br />
şekildedir: Mûsâ Kâzım, Seyyid İbrahim Mücâb,<br />
Seyyid Hüseyin, Seyyidânî el-Kasım Muhammed,<br />
Seyyid Mehdî, Seyyid Hasan, Seyyid Mûsâ, Seyyid<br />
Ahmed es-Sânî, Seyyid Ali, Seyyid Hâzım,<br />
Seyyid Sâbit, Seyyid Yahyâ, Hasan Sultan Seyyid<br />
Velî, Kutbu’l-ârifîn Hz. Şeyh Seyyid Ahmed er-<br />
Rifâî.<br />
Sa‘diyye tarikatı ile ilgili Minhâcü’l-müridîn adlı<br />
eserde Hz. Peygamber’in İmam Ali’ye şedd kuşattığı,<br />
İmam Ali’nin de Ashâb’dan bazılarına şedd<br />
kuşatıp Selmân-ı Fârîsî’ye şedd kuşatmak hususunda<br />
izin <strong>ve</strong>rdiği, Selmân’ın sahâbeden yedi<br />
kişiye şedd kuşattığı anlatıldıktan sonra bunun<br />
yedi kutba (aktâb-ı seb‘a) nakl olunduğundan<br />
bahsedilmektedir. İçinde Sa‘deddin Cebâvî’nin de<br />
bulunduğu bu yedi kutuptan biri Seyyid Ahmed<br />
er-Rifâî’dir. Başka bazı kaynaklarda da Arafat’ta,<br />
yedi kişinin huzurunda, yedi şeriat arşını uzunluğundaki<br />
bir şeddi, mürşidi Seyyid Ali’nin Hz.<br />
Pir Seyyid Ahmed Rifâî’nin beline kuşattığına<br />
dair rivayetler bulunmaktadır.<br />
Rifâîlikte, sünnilik ile Ehl-i beyt muhabbeti <strong>ve</strong><br />
bağlılığının, yani fütüv<strong>ve</strong>t ile sûfîliğin aynı gelenek<br />
olduğuna dair inanca sahip çıkıldığının en<br />
bariz kanıtı, XIII. yüzyıl gibi erken bir dönemde,<br />
Anadolu’da usul <strong>ve</strong> erkân bakımından fütüv<strong>ve</strong>t<br />
erkânıyla ortaya çıkmış olmasıdır. Sünnî tasavvuf<br />
ile Alevîliğe mütemayil fütüv<strong>ve</strong>tin özdeşliği<br />
ilkesinden beslenen bu tasavvuf anlayışı XIII.<br />
yüzyılda Anadolu’da benimsendi. Tekke <strong>ve</strong> zaviyelerde<br />
şeyh mürid ilişkileri fütüv<strong>ve</strong>t ilkelerine<br />
bağlı kalınarak düzenlendi. Anadolu’ya bir Rifâî<br />
şeyhi olarak gelip Akşehir’e yerleşen Seyyid Ahmed<br />
er-Rifâî’nin halifesi Mahmud Hayrânî’nin<br />
(ö. 667 / 1269) içtihadı ile dervişlerinin tennûre,<br />
palhenk, elifî nemed <strong>ve</strong> benzeri kis<strong>ve</strong>leri kullandıkları<br />
rivayet olunmuştur. Rifâîliğin erken bir<br />
dönemde Türkler arasında yaygınlaşmasında<br />
fütüv<strong>ve</strong>t geleneğine bağlı oluşunun etkili olduğu<br />
düşünülmüştür.