27.08.2015 Views

T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ​

1WQPJ6Jax

1WQPJ6Jax

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

A h i l i k<br />

A n s i k l o p e d i s i<br />

160<br />

masını, insanlara kerem <strong>ve</strong> cömertlikle muamele<br />

edilmesini <strong>ve</strong> onların acılarına ortak olunmasını<br />

fütüv<strong>ve</strong>tin gereği sayar.<br />

Hayatının büyük bir kısmını Nîşâbur’da geçiren<br />

Yahya b. Muâz Râzî (ö. 258 / 872) seyrü sülûk<br />

makamlarından sistemli şekilde bahseden ilk<br />

sûfîlerdendir. Kaynaklarda zikredilen sözlerinde<br />

zühd döneminden tasavvuf dönemine geçişin<br />

izleri görülür. Fütüv<strong>ve</strong>t <strong>ve</strong> civanmerdliği halktan<br />

hizmet beklemek değil halka hizmet etmek olarak<br />

değerlendirir.<br />

Nîşâbur mektebinin bir başka temsilcisi olan<br />

Hamdûn Kassâr (ö. 271/884) tasavvufta şekilciliğe<br />

şiddetle tepki gösteren Melâmiyye isimli akımın<br />

ilk temsilcisi kabul edilir. Hakikati korumayı<br />

fütüv<strong>ve</strong>t olarak tanımlayan Hamdûn el-Kassâr’a<br />

göre bu yolun temsilcisi olan civanmerdin temel<br />

özelliği ihlâs <strong>ve</strong> tevazu sahibi olmak, nefsin istek<br />

<strong>ve</strong> arzularına karşı çıkmak <strong>ve</strong> hayattan kopmadan<br />

çalışıp çabalamaktır. Hamdûn Kassâr’ın düşünceleri<br />

<strong>ve</strong> yorumları kısa sürede Nîşâbur <strong>ve</strong> Horasan<br />

sınırlarını aşarak başka bölgelerde yaşayan<br />

sûfîleri etkilemiş <strong>ve</strong> Kassâriyye adında bir fırka<br />

oluşmuştur.<br />

Ebû Osman Hîrî (ö. 298 / 910) Nîşâbur’da tasavvufun<br />

yayılmasında öncülük eden büyük sûfîlerden,<br />

fütüv<strong>ve</strong>t <strong>ve</strong> melâmet hareketinin de temsilcilerindendir.<br />

Kovulduğu halde Ebû Hafs’ın sohbetine<br />

katılmakta ısrar etmesi, başına kül dökülünce<br />

ateş dökülmedi diye şükretmesi, kendisini yemeğe<br />

da<strong>ve</strong>t eden bir kişinin onu denemek için üç<br />

defa kapıdan geri çevirmesi Ebû Osman’nın fütüv<strong>ve</strong>t<br />

<strong>ve</strong> melâmet ehlinden olduğunu gösteren menkıbelerdir.<br />

Onun fütüv<strong>ve</strong>t <strong>ve</strong> melâmet anlayışını<br />

kendi kusurunu bilip başkalarını suçlamamak,<br />

tamahkâr olmamak <strong>ve</strong> alçak gönüllülüğü elden<br />

bırakmamak oluşturmaktadır.<br />

Nîşâbur’un Nasrâbâd mahallesinde doğan Ebü’l-<br />

Kâsım İbrahim (ö. 367 / 978) Ebû Bekir Şiblî’nin<br />

müridlerindendir. Hadis ilmine özel ilgisi sebebiyle<br />

İran, Irak, Suriye <strong>ve</strong> Mısır’ı dolaştı. Uzun<br />

bir ayrılıktan sonra döndüğü Nîşâbur’da sohbet<br />

meclislerini oluşturarak görüşlerini yaymaya başladı.<br />

Vecd <strong>ve</strong> cezbe ehli sûfîler arasında sayılan<br />

Nasrâbâdî sırf Allah’ın rızâsını gözetmek maksadıyla<br />

dünya <strong>ve</strong> âhiretten yüz çevirmek <strong>ve</strong> bunlara<br />

tenezzül etmemek diye tanımladığı mürüv<strong>ve</strong>ti<br />

fütüv<strong>ve</strong>tin şubesi olarak görür. Ona göre hakiki<br />

manada fetâ <strong>ve</strong> fütüv<strong>ve</strong>t ehli, imanları uğruna<br />

mallarından, aile <strong>ve</strong> vatanlarından vazgeçen kimselerdir<br />

ki bunların başında Ashâb-ı kehf gelmektedir.<br />

Nasrâbâdî’den hırka giyen Ebû Abdurrahman<br />

Muhammed b. Hüseyin Sülemî (ö. 412 / 1021) fütüv<strong>ve</strong>t<br />

konusunda eser <strong>ve</strong>ren ilk sûfîdir. Kitâbü’lfütüv<strong>ve</strong><br />

adlı eserinde fütüv<strong>ve</strong>tle tasavvuf arasında<br />

güçlü bir bağın olduğunu dile getirmiş, fütüv<strong>ve</strong>te<br />

dair âdâb, ahlâk <strong>ve</strong> niteliklerin aynı zamanda bir<br />

sûfîde de bulunduğunu söylemiştir. Sülemî fütüv<strong>ve</strong>ti,<br />

“Hz. Âdem gibi özür dilemek, Nûh gibi<br />

iyi, İbrahim gibi <strong>ve</strong>falı, İsmail gibi dürüst, Mûsâ<br />

gibi ihlâslı, Eyyüb gibi sabırlı, Dâvûd gibi cömert,<br />

Hz. Muhammed gibi merhametli, Ebû Bekir gibi<br />

hamiyetli, Ömer gibi adâletli, Osman gibi hayâlı,<br />

Ali gibi bilgili olmaktır” şeklinde tarif ederek temel<br />

ahlâkî değerleri <strong>ve</strong> faziletleri fütüv<strong>ve</strong>t kelimesine<br />

yüklemiştir.<br />

Nasrâbâdî’nin bir diğer meşhur müridi Ebû Ali<br />

Dekkâk’a göre (ö. 405 / 1015) fütüv<strong>ve</strong>t ahlâkı,<br />

kâmil manada Hz. Peygamber’den başkasında<br />

bulunmaz. Çünkü kıyamet günü bütün insanlar<br />

kendini düşünürken Resûl-i Ekrem ümmetini<br />

düşünerek onların affını isteyecektir. Ebû Ali<br />

Dekkâk’ın hem damadı hem de halifesi olan Abdülkerim<br />

Kuşeyrî ise (ö. 465 / 1072) fütüv<strong>ve</strong>tin<br />

aslının, her hâlükarda Hakk’a muvafık hareket<br />

etmek olduğunu söyler. Ona göre fütüv<strong>ve</strong>t Allah’a<br />

<strong>ve</strong> halka yönelik olmak üzere iki şekildedir.<br />

Allah’a yönelik fütüv<strong>ve</strong>t, Allah’ın emirlerini hiçbir<br />

memnuniyetsizlik göstermeden yerine getirmektir.<br />

Halka yönelik fütüv<strong>ve</strong>t ise adaleti gözetmek,<br />

insaflı olmak <strong>ve</strong> intikamı terk etmektir. “İnsanların<br />

hem bu dünyada hem de âhirette senin<br />

yüzünden zor durumda kalmamasını” fütüv<strong>ve</strong>tin<br />

zir<strong>ve</strong>si olarak kabul eden Kuşeyrî dostların<br />

hatalarını görmezden gelmeyi, düşmanların da<br />

mahcup olmamaları için söylediklerine kulağı<br />

tıkamayı bu çerçe<strong>ve</strong>de değerlendirir.<br />

Nîşâbur mektebine mensup sûfîler Basra mektebinden<br />

etkilenmekle birlikte, daha çok Horasan<br />

mektebinin tesiri altında kalmışlardır.<br />

KAYNAKÇA:<br />

Ebû Abdurrahman es-Sülemî,Kitâbü’l-fütüv<strong>ve</strong> (nşr. Süleyman<br />

Ateş), Ankara 1977; aynı yazar, Tabakāt (yay. Nureddin Şerîbe),<br />

Kahire 1986, s. 123, 484, 170; Ebû Nuaym el-Isfahânî, Hilyetü’levliya<br />

<strong>ve</strong> tabakâtü’l-asfiyâ, X, Kahire 1979, s. 229, 231, 244;<br />

Abdülkerîm el-Kuşeyrî, Risâle (çev. Süleyman Uludağ), İstanbul<br />

1981, s. 61,111, 116,118, 142,305-311; Ali b. Osman el-Hücvîrî,<br />

Keşfü’l-mahcûb (çev. Süleyman Uludağ), İstanbul 1982, s.222,<br />

224, 226, 234, 263, 267, 272; Herevî, Tabakât, s. 95, 121, 240;<br />

Attâr, Tezkiretü’l-evliyâ (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 2005,<br />

s.339, 363, 372, 435, 700, ; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-saf<strong>ve</strong>, V, 118,<br />

122; Lâmiî, Nefehât Tercümesi, s. 111, 113; Şa’rânî, et-Tabakât,<br />

I, 96, 105, 172; Ebü’l-Alâ Afîfî, el-Melâmetiyye <strong>ve</strong> Sûfiyye <strong>ve</strong><br />

ehlü’l-fütüv<strong>ve</strong>, Kahire 1945, s. 14, 15, 44; Hasan Kamil Yılmaz,<br />

Anahatlarıyla Tasavvuf <strong>ve</strong> Tarikatlar, İstanbul 2007, s. 124-127;<br />

Yüksel Göztepe, Abdülkerim Kuşeyrî’de Hâller <strong>ve</strong> Makâmlar, Ankara<br />

Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayınlanmamış doktora tezi),<br />

Ankara 2006, s. 339-340; Tahsin Yazıcı, “Ebû Hafs el-Haddâd”,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!