T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
1WQPJ6Jax
1WQPJ6Jax
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
A h i l i k<br />
A n s i k l o p e d i s i<br />
zikrinin yapılış şekli de bazı Sühre<strong>ve</strong>rdî şeyhleri<br />
tarafından şu şekilde tarif edilmiştir: Müridin<br />
başı kalbi üzerine eğik bir vaziyette iken zikre<br />
“Lâ” sözüyle başlar <strong>ve</strong> başını hızlı bir şekilde sol<br />
omuzuna doğru kaldırır. Baş sol omuz üzerinde<br />
iken kelime-i tevhidin “Lâ ilâhe” kısmı bitmiş<br />
olur. Ara <strong>ve</strong>rmeden başını tekrar hızlıca kalbine<br />
doğru indirir <strong>ve</strong> tam kalbi üzerine geldiğinde<br />
vurgulu bir şekilde “İllallâh” der. Bu arada kalbinden<br />
Allah’ın dışındaki her şeyi atmaya niyet<br />
eder. Kelime-i tevhîd kalbine nakşoluncaya kadar<br />
farz <strong>ve</strong> sünnet namazlar dışında gün boyu bu<br />
zikirle meşgul olur. Ayrıca namazlardan sonra<br />
<strong>ve</strong> gece <strong>ve</strong> gündüzün belli vakitlerinde okunacak<br />
duâlar, Hicrî takvim usulüne göre her aya mahsus<br />
zikirler <strong>ve</strong> duâlar vardır. Özellikle Hindistan’daki<br />
Sühre<strong>ve</strong>rdiyye mensuplarının genellikle<br />
sabah namazından sonra Allah’ın doksan dokuz<br />
ismi ile Hz. Peygamber’in (a.s.) doksan dokuz<br />
ismini okumaları söz konusudur. Şehâbeddin<br />
es-Sühre<strong>ve</strong>rdî’nin <strong>ve</strong>fatından sonra her ölüm yıl<br />
dönümünde onu yâd etmek için “urs ihtifali” yapılmaktadır.<br />
KAYNAKÇA:<br />
Takıyyüddin Abdurrahman Vâsıtî, Tiryâku’l-muhibbîn fî tabakâti<br />
hırkati’l-meşâyihi’l-ârifîn (Kitâbu tabakâti hırkati’s-sûfiyye), Kahire<br />
1305, s. 49, 58-61; İbnü’l-Fuvatî, el-Havâdisü’l-câmia <strong>ve</strong>’ttecâribü’n-nâfia<br />
fi’l-mieti’s-sâbia (yay. Mehdî en-Necm), Beyrut<br />
2003, s. 72, 231; İbn Battûta, Tuhfetü’n-nüzzâr, I, 221-222; II, 451-<br />
452, 544-545; Cüneyd-i Şîrâzî, Şeddü’l-izâr (yay. Muhammed-i<br />
Kazvînî-Abbas İkbal), Tahran 1328 hş., s. 176, 236, 352-353, 392,<br />
394-395, 415, 419, 444, 461-462; İbnü’l-Mülakkın, Tabakâtü’levliyâ<br />
(yay. Nûreddin Şerîbe), Beyrut 1986, s. 262-265, 494-495,<br />
497-499, 504, 506, 509; Molla Abdurrahman Câmî, Nefehâtü’lüns<br />
min hazarâti’l-kuds, s. 417-418, 472-475, 480-482, 504, 588;<br />
Cemâleddin Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye, Süleymaniye Ktp., Halet<br />
Efendi, nr. 281, vr. 129b-132a; Murtazâ Zebîdî, İkdü’l-cevheri’ssemîn,<br />
Yazma fotokopi, İSAM Kütüphanesi, s. 41-42, 61, 68-69,<br />
75, 87; aynı yazar, İthâfü’l-asfiyâ, Yazma fotokopi, İSAM Kütüphanesi,<br />
s. 202, 206-209, 244; Rızâ Kulı Han Hidâyet, Tezkire-i<br />
Riyâzü’l-ârifîn, Tahran 1305 hş., s. 65; Kemâleddin Harîrîzâde,<br />
Tibyanu <strong>ve</strong>sâili’l-hakâik fî beyâni selâsili’t-tarâik, Süleymaniye<br />
Kütüphanesi, İbrahim Efendi, nr. 430, I, 108b-109a; II, 148b-160a;<br />
III, 264a-b; Lois Rinn, Marabouts et Khouan, Adolphe Jourdan<br />
1884, s. 202-210; Hocazâde Ahmed Hilmî, Hadîkatü’l-evliyâ’dan<br />
Silsile-i Meşâyih-i Sühre<strong>ve</strong>rdiyye <strong>ve</strong> Kübreviyye, İstanbul 1318 h.,<br />
s. 4-34; Hüseyin Vassâf, Sefîne (haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz),<br />
İstanbul 2006, I, 143, 283-288, 311; Haliq Ahmad Nizami, Some<br />
Aspects of Religion and Politics in India During The Thirteenth<br />
Century, Delhi 1978, s. 177-178, 220-229; J. Spencer Trimingham,<br />
The Sufi Orders in Islam, Oxford 1971, s. 14, 20, 22, 29,<br />
32-37, 39, 64-66, 233; Saiyid Athar Abbas Rizvi, A History of<br />
Sufism in India, New Delhi 1986, I, 190-226; a.mlf., “Jaunpûr”,<br />
DİA, XXIII, 578; Gulam Ser<strong>ve</strong>r Lâhûrî, Hazînetü’l-asfiyâ, (trc. M.<br />
Zahîrüddin Batî), II, Lahor 1994; Abdülhak Muhaddis Dihlevî,<br />
Ahbâru’l-ahyâr (trc. Sübhan Mahmud-Muhammed Fâdıl), Delhi<br />
1994; Kameru’l-Hudâ, Şihâbeddin Ömer Sühre<strong>ve</strong>rdî Hayatı<br />
Eserleri Tarikatı (çev. Tahir Uluç), İstanbul 2004; Reşat Öngören,<br />
Tarihte bir Aydın Tarikatı Zeynîler, İstanbul 2003; aynı yazar,<br />
“Necîbüddin b. Büzgaş”, DİA, XXXII, İstanbul 2006, s. 489-490.<br />
Reşat ÖNGÖREN<br />
SÜLEMÎ, MUHAMMED b.<br />
HÜSEYİN<br />
(ö. 412 / 1021)<br />
İlk Fütüv<strong>ve</strong>tnâme yazarı olarak bilinen Sülemî,<br />
Horasan’ın Nîşâbur şehrinde 325 (937) yılında<br />
doğdu. Annesinin mensup olduğu kabilenin<br />
nisbesiyle Sülemî diye tanınır. Yetişme çağında<br />
babasını kaybeden Sülemî’yi Nîşâbur’un âlim <strong>ve</strong><br />
sûfîlerinden dedesi İbn Nüceyd himayesine aldı.<br />
Ser<strong>ve</strong>t sahibi olan İbn Nüceyd <strong>ve</strong>fat ettiğinde ser<strong>ve</strong>tinin<br />
önemli bir kısmı Sülemî’ye kaldı. Sülemî<br />
bu sayede geçim sıkıntısı çekmediği gibi zengin<br />
bir kütüphane kurdu. Başta dedesi olmak üzere<br />
dönemin tanınmış âlimlerinden hadis <strong>ve</strong> fıkıh<br />
okudu.<br />
Tasavvufun yanı sıra zâhirî ilimleri de iyi bilen<br />
Sülemî, bir yandan sûfîler <strong>ve</strong> tasavvuf hakkında<br />
eserler yazarken öte yandan Nîşâbur’daki<br />
zâviyesinde irşad faaliyetini sürdürdü. Sohbetine<br />
katılan <strong>ve</strong> ondan hırka giyenler arasında<br />
Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr, Abdülkerim el-Kuşeyrî,<br />
Ebû Nuaym el-İsfahânî gibi ünlü mutasavvıflar<br />
vardır. Sülemî 3 Şubat 412’de (12 Kasım 1021)<br />
Nîşâbur’da <strong>ve</strong>fat etti.<br />
Yaşadığı dönemde ilim <strong>ve</strong> devlet adamları tarafından<br />
takdir edilen Sülemî’nin 100’ü aşkın eseri<br />
bulunmaktadır. Eserlerinin bir kısmı zâhid <strong>ve</strong><br />
sûfîlerin hayatına, bir kısmı da sohbet, melâmet,<br />
fütüv<strong>ve</strong>t gibi tasavvufî konulara <strong>ve</strong> zümrelere aittir.<br />
Ancak kitaplarının çoğu günümüze ulaşmamıştır.<br />
Sülemî fütüv<strong>ve</strong>t konusunda eser yazan ilk müelliftir.<br />
Kitâbü’l-fütüv<strong>ve</strong> adını taşıyan bu eserinde<br />
fütüv<strong>ve</strong>tle ilgili âdâb, ahlâk <strong>ve</strong> özellikleri genişçe<br />
ele alır. Sülemî fütüv<strong>ve</strong>ti, “Âdem gibi özür<br />
dilemek, Nuh gibi iyi, İbrahim gibi <strong>ve</strong>falı, İsmail<br />
gibi sabırlı, Davud gibi cömert, Hz. Muhammed<br />
gibi merhametli, Ebû Bekir gibi hamiyetli, Ömer<br />
gibi adaletli, Osman gibi hayâlı, Ali gibi bilgili<br />
olmaktır” şeklinde tarif eder. Ona göre fütüv<strong>ve</strong>t,<br />
bir kimsenin, başkalarının hak <strong>ve</strong> menfaatlerini<br />
kendi hak <strong>ve</strong> menfaatinden üstün tutması, başkalarına<br />
katlanması, hatalarını görmezden gelmesi,<br />
özür dilemeyi gerektirecek davranışlardan<br />
sakınması, kendini aşağılarda, başkalarını ise<br />
yükseklerde görmesi, sözünde durması, sadakat<br />
göstermesi, olduğundan başka türlü görünmemesi,<br />
kendini başkalarından üstün saymamasıdır.<br />
Güzel ahlâk, terbiye <strong>ve</strong> nezaketi ifade eden<br />
bu vasıflar aynı zamanda bir sûfîde bulunması<br />
gereken özelliklerdir.<br />
245