T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
1WQPJ6Jax
1WQPJ6Jax
- No tags were found...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
A h i l i k<br />
A n s i k l o p e d i s i<br />
lerini de üstlendiği, buralarda tasavvufî eğitimin<br />
yanı sıra tefsir, hadis, fıkıh, akaid, Arapça gibi<br />
çeşitli dallarda dersler <strong>ve</strong>rildiği, ayrıca zamanla<br />
yanlarına kütüphane, dershane, misafirhane,<br />
tabhane, şifâhâne vb. birimler eklenerek değişik<br />
fonksiyonlar icra ettiği bilinmektedir. Öte<br />
yandan ileri gelen sûfîlerin anlayış <strong>ve</strong> yaşayışlarındaki<br />
kısmî farklar başından beri mîzac, karakter,<br />
zevk farklılıkları olarak değerlendirilmiş,<br />
tasavvufî hayata eğilimli olanlar için bunlardan<br />
kendi meşreplerine en uygun olanı tercih etme<br />
imkânı sağlanmıştır.<br />
IX. yüzyılla birlikte ortaya çıkan tasavvufî akımların<br />
en önemlileri Hâris el-Muhâsibî, Serî es-<br />
Sakatî, Cüneyd-i Bağdâdî, Ebü’l-Hüseyin en-Nûrî<br />
gibi sûfîlerin temsil ettiği Bağdat mektebi ile<br />
Ebû Hafs Haddâd, Yahya b. Muâz Râzî, Hamdûn<br />
Kassâr, Ebû Osman Hîrî, Ebü’l-Kâsım İbrahim<br />
Nasrâbâdî, Ebû Abdurrahman Muhammed b.<br />
Hüseyin Sülemî, Ebû Ali Dekkâk <strong>ve</strong> Abdülkerim<br />
Kuşeyrî gibi sûfîlerin temsil ettiği Nişâbur<br />
mektebi olmuştur. Bunlardan birincisinde daha<br />
ziyade tevhid <strong>ve</strong> mârifet anlayışına, ikincisinde<br />
melâmet <strong>ve</strong> fütüv<strong>ve</strong>t anlayışına ağırlık <strong>ve</strong>rildiği<br />
görülmektedir. Bağdat merkezli Irak’taki harekete<br />
“tasavvuf”, mensuplarına da “sûfî” denilirken,<br />
Nişâbur merkezli Horasan bölgesindeki harekete<br />
“melâmet”, mensuplarına da “melâmetî” deniliyordu.<br />
Sûfîler dindarlığın manevî esaslarına hassasiyetle<br />
bağlı kalmakla beraber âdâb, erkân, hırka<br />
gibi dış görünüşe <strong>ve</strong> semâa da önem <strong>ve</strong>riyor,<br />
bu özellikleriyle toplumda ayrı bir zümre olarak<br />
farkediliyorlardı. Fütüv<strong>ve</strong>t ehli melâmetîler ise<br />
halktan biri gibi görünmeyi tercih ettiklerinden<br />
kendilerini halktan farklı gösteren davranışlara,<br />
hırka <strong>ve</strong> semâ gibi kimliklerini belli eden şeylere<br />
kesinlikle karşı idiler. Riyâya düşmeden ihlâsı<br />
gerçekleştirmeyi hedeflediklerinden, sıradan bir<br />
mümin gibi yaşamayı esas almışlardı. Bağdat<br />
mektebinin görüşleri özellikle semâ <strong>ve</strong> devranla<br />
cehrî zikir uygulayan pek çok tarikat tarafından<br />
benimsenerek günümüze kadar getirildiği gibi,<br />
melâmetî anlayış da birçok tarikatta bir neş<strong>ve</strong><br />
olarak varlığını sürdürmüştür.<br />
Nişabur mektebi temsilcilerinden Ebû Hafs<br />
Haddâd (ö. 260 / 874) mesleği dolayısıyla<br />
“Haddâd” diye tanınmıştı. Kaynaklarda özellikle<br />
fütüv<strong>ve</strong>t konusundaki fikirleriyle sûfîleri kendisine<br />
hayran bıraktığından söz edilmektedir.<br />
Ona göre fütüv<strong>ve</strong>t fedakârlık, diğerkâmlık, nefse<br />
hâkimiyet <strong>ve</strong> tahammül gibi unsurlar ihtiva eder.<br />
Fütüv<strong>ve</strong>tin laf değil iş <strong>ve</strong> faaliyetten ibaret olduğunun<br />
üzerinde ısrarla duran Haddâd fütüv<strong>ve</strong>ti<br />
“başkalarına insafla muamele etmek fakat onlardan<br />
insaf beklememektir” diye tanımlar. Ayırım<br />
gözetmeden herkese iyilik yapılmasını, insanlara<br />
kerem <strong>ve</strong> cömertlikle muamele edilmesini <strong>ve</strong> onların<br />
acılarına ortak olunmasını fütüv<strong>ve</strong>tin gereği<br />
sayar. Hayatının büyük bir kısmını Nîşâbur’da<br />
geçiren Yahya b. Muâz Râzî (ö. 258 / 872) de fütüv<strong>ve</strong>t<br />
<strong>ve</strong> civanmerdliği halktan hizmet beklemek<br />
değil halka hizmet etmek olarak değerlendirir.<br />
Nîşâbur mektebinin bir başka temsilcisi olan<br />
Hamdûn Kassâr (ö. 271/884) melamet hareketinin<br />
ilk temsilcisi kabul edilir. Hakikati korumayı<br />
fütüv<strong>ve</strong>t olarak tanımlayan Hamdûn el-Kassâr’a<br />
göre bu yolun temsilcisi olan civanmerdin temel<br />
özelliği ihlâs <strong>ve</strong> tevazu sahibi olmak, nefsin istek<br />
<strong>ve</strong> arzularına karşı çıkmak <strong>ve</strong> hayattan kopmadan<br />
çalışıp çabalamaktır. Hamdûn Kassâr’ın<br />
düşünceleri <strong>ve</strong> yorumları kısa sürede Nîşâbur <strong>ve</strong><br />
Horasan sınırlarını aşarak başka bölgelerde yaşayan<br />
sûfîleri etkilemiş <strong>ve</strong> Kassâriyye adında bir<br />
fırka oluşmuştur.<br />
Ebû Osman Hîrî (ö. 298 / 910) Nîşâbur’da tasavvufun<br />
yayılmasında öncülük eden büyük<br />
sûfîlerden, fütüv<strong>ve</strong>t <strong>ve</strong> melâmet hareketinin<br />
de temsilcilerindendir. Kovulduğu halde Ebû<br />
Hafs’ın sohbetine katılmakta ısrar etmesi, başına<br />
kül dökülünce ateş dökülmedi diye şükretmesi,<br />
kendisini yemeğe da<strong>ve</strong>t eden bir kişinin onu denemek<br />
için üç defa kapıdan geri çevirmesi Ebû<br />
Osman’nın fütüv<strong>ve</strong>t <strong>ve</strong> melâmet ehlinden olduğunu<br />
gösteren menkıbelerdir. Onun fütüv<strong>ve</strong>t <strong>ve</strong><br />
melâmet anlayışını kendi kusurunu bilip başkalarını<br />
suçlamamak, tamahkâr olmamak <strong>ve</strong> alçak<br />
gönüllülüğü elden bırakmamak oluşturmaktadır.<br />
Nîşâbur’un Nasrâbâd mahallesinde doğan Ebü’l-<br />
Kâsım İbrahim (ö. 367 / 978) Ebû Bekir Şiblî’nin<br />
müridlerindendir. Hadis ilmine özel ilgisi sebebiyle<br />
İran, Irak, Suriye <strong>ve</strong> Mısır’ı dolaştı. Uzun<br />
bir ayrılıktan sonra döndüğü Nîşâbur’da sohbet<br />
meclislerini oluşturarak görüşlerini yaymaya<br />
başladı. Vecd <strong>ve</strong> cezbe ehli sûfîler arasında sayılan<br />
Nasrâbâdî sırf Allah’ın rızâsını gözetmek<br />
maksadıyla dünya <strong>ve</strong> âhiretten yüz çevirmek <strong>ve</strong><br />
bunlara tenezzül etmemek diye tanımladığı mürüv<strong>ve</strong>ti<br />
fütüv<strong>ve</strong>tin şubesi olarak görür. Ona göre<br />
hakiki manada fetâ <strong>ve</strong> fütüv<strong>ve</strong>t ehli, imanları uğruna<br />
mallarından, aile <strong>ve</strong> vatanlarından vazgeçen<br />
291