27.08.2015 Views

T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ​

1WQPJ6Jax

1WQPJ6Jax

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

A h i l i k<br />

A n s i k l o p e d i s i<br />

222<br />

SELÂHADDÎN-İ ZERKÛB<br />

(ö. 657 / 1258)<br />

Fütüv<strong>ve</strong>t ehli bir Mevlevi’dir. Asıl adı Selâhaddin<br />

Feridun’dur. 582 (1186) yılında Konya-Beyşehir<br />

gölünün kıyısındaki Kâmil adlı köyde doğdu.<br />

Gölde balıkçılıkla geçinen bir aileye mensup<br />

olup babasının adı Yağıbasan, annesinin adı<br />

Latife Hâtun’dur (ö. 652 / 1255). Selâhaddin<br />

Beyşehir’den Konya’ya gelerek kuyumculuk sanatını<br />

öğrenmiş, kırk yaşlarında iken Konya’da<br />

fütüv<strong>ve</strong>t ehlinden kuyumcuların şeyhliği rütbesine<br />

yükselmiştir. Konya ahalisi tarafından<br />

“Selâhaddin-i Zerkûb”, “Selâhaddin Zerkûbî”,<br />

“Selâhaddin-i Zerrinkûb” (Kuyumcu Selâhaddin)<br />

lakaplarıyla anılmıştır. Kuyumculuğun yanında<br />

bağcılıkla da uğraşmıştır.<br />

Selâhaddin-i Zerkûb’un tasavvuf yoluna girişi ilk<br />

olarak Mevlana’nın şeyhi Seyyid Burhaneddin Muhakkik<br />

Tirmizî eliyledir. Seyyid Burhaneddin’in<br />

Konya’da Mevlana’yı halife olarak bırakıp<br />

Kayseri’ye göç etmesinden sonra ikinci mürşid<br />

olarak Mevlana’ya intisap etmiştir. Sipehsâlâr’a<br />

göre bu intisap, Selâhaddin-i Zerkûb’un Konya<br />

kuyumcular çarşısındaki dükkânının önünden<br />

geçtiği esnada Mevlana’nın, altın varaklarını dö<strong>ve</strong>n<br />

çekiç seslerinin ahengine uyarak aşk <strong>ve</strong> cezbe<br />

ile semâa başlaması <strong>ve</strong> kuyumcu Selâhaddin’in de<br />

bu hâlin heybetinden Mevlana’ya bağlanmaya karar<br />

<strong>ve</strong>rmesiyle gerçekleşmiştir.<br />

Mevlana ile Zerkûbî arasında şeyh-mürid ilişkisiyle<br />

beraber yakın ailevî irtibat ta söz konusudur.<br />

Zerkûbî’nin ilk kızı Fâtıma Hâtun’a her gün<br />

Kur’an dersleri <strong>ve</strong>ren Mevlana, onu 644’de (1246)<br />

oğlu Sultan Veled’e nikâhlamıştır.<br />

Şems-i Tebrîzî’nin 645 (1247) yılında ikinci <strong>ve</strong><br />

son kayboluşundan sonra Mevlana Selâhaddin’i<br />

dervişlere rehber olması için halife olarak seçmiş,<br />

Sultan Veled’den de ona tâbi olmasını istemiştir.<br />

On yıl Mevlana’nın <strong>ve</strong>rdiği rehberlik görevini yerine<br />

getiren Selâhaddin-i Zerkûb, ağır bir hastalığın<br />

ardından 29 Aralık 1258 (1 Muharrem 657) tarihinde<br />

<strong>ve</strong>fat etmiş, semâlar eşliğinde hâlihazırda<br />

Konya Mevlana türbesindeki Sultânu’l-ulemâ<br />

Bahâeddin Veled’in sol yanına defnedilmiştir.<br />

Mevlana, Selahaddin-i Zerkûb’un yerine dervişlerin<br />

idaresinden sorumlu olması için Hüsâmeddin<br />

Çelebi’yi tayin etmiştir.<br />

İlk Mevlevî kaynaklarında Selahaddin-i Zerkûb,<br />

bâtınî halleri zâhirî fiillerine gâlip, çokça riyâzette<br />

bulunan, insanların iç dünyasındaki sırları keşfedebilen,<br />

zâhirde avamdan görünüp bâtında<br />

ârifler zümresinden olan fütüv<strong>ve</strong>t ehli bir mutasavvıf<br />

şeklinde nitelenmiştir. Seyyid Burhaneddin,<br />

Bahâeddin Veled’den kendisine intikal<br />

eden söz fesâhatini Mevlana’ya, hal güzelliğini ise<br />

Selâhaddin-i Zerkûb’a <strong>ve</strong>rdiği rivayet edilmektedir.<br />

Mesnevî şârihi İsmail Rüsûhî Ankaravî’ye<br />

göre, Seyyid Burhaneddin ulemâ <strong>ve</strong> muhakkik<br />

şeyhler kis<strong>ve</strong>sinde dolaşıp fakr <strong>ve</strong> fenâ halini<br />

gizleyen bir kâmil mürşid iken; Selâhaddin-i<br />

Zerkûb fakr <strong>ve</strong> fenâ hâli âşikâr olan, halleri <strong>ve</strong><br />

sırları herkes tarafından çokça müşâhede edilen<br />

ârif bir zâttır. Nitekim “Arif kimdir?” şeklinde<br />

yöneltilen sorunun cevabında Mevlana, “Arif, sen<br />

suskunken, senin sırrından <strong>ve</strong> halinden bahseden<br />

kimsedir. Bu da Şeyh Selâhaddin’dir” demiştir.<br />

Sultan Veled, Mevlana’nın Şems-i Tebrîzî’yi<br />

güneşe, Selâhaddin-i Zerkûb’u aya, Hüsâmeddin<br />

Çelebi’yi de yıldıza benzettiğini kaydeder.<br />

Mevlana’nın Dîvân’ındaki gazellerde Selahaddin-i<br />

Zerkûb’u yetmişin üzerinde yerde zikretmesi ona<br />

muhabbetinin göstergelerinden biridir.<br />

KAYNAKÇA:<br />

Ferîdûn Sipehsâlâr, Mevlânâ <strong>ve</strong> Etrafındakiler-Risâle, trc. Tahsin<br />

Yazıcı, İstanbul 1977, s. 131-138; Ahmet Eflâkî, Âriflerin<br />

Menkıbeleri, İstanbul 1989, II, s. 120-152; Sultan Veled,<br />

İbtidânâme, trc. Abdülbâki Gölpınarlı, Ankara 1976, s. 79-80; 87-<br />

93; 105-109; 137-143; Mevlânâ Celâleddîn, Dîvân-ı Kebîr I-VII,<br />

trc. Abdülbâki Gölpınarlı, Ankara 1992, II, s. 28, 36, 57, 58; III,<br />

s. 100, 285, 289, 388, 422; IV, s. 62, 89, 172, 189, 258, 275, 292,<br />

298-299; V, s. 131, 137, 155, 204, 229, 340, 404, 408, 417, 484;<br />

VII, s. 196, 202, 205, 217, 309, 312, 374, 418, 424, 435, 465,<br />

512, 605, 626; a.mlf., a.g.e., İstanbul 1957, I, s. 135, 251, 281;<br />

a.mlf., Fîh-i mâ Fîh (trc. Ahmed Avni Konuk, nşr. Selçuk Eraydın),<br />

İstanbul 1994, s. 89; Devletşah, Devletşah Tezkiresi I-IV, trc.<br />

Necâti Lugal, İstanbul 1977, II, s. 250-251; Sahih Ahmed Dede,<br />

Mevlevîlerin Tarihi, haz. Cem Zorlu, İstanbul 2003, s. 151-176;<br />

İsmail Rüsûhî Ankaravî, Şerh-i Mesnevî, İstanbul 1289, II, s. 209-<br />

210; Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, İstanbul 1952,<br />

s. 103-112; B. Fürüzanfer, Mevlânâ Celâleddin, İstanbul 1997, s.<br />

249-267; Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara<br />

1991, 224-226; Franklin Lewis, Rumi:Past And Present, East<br />

And West, Oxford: Oneworld 2000, s. 205-214; Semih Ceyhan,<br />

“Selâhaddîn-i Zerkûb”, DİA, XXXVI, s. 340-341.<br />

Semih CEYHAN<br />

SELİMİYE ARASTASI<br />

Edirne şehir merkezinde Selimiye Külliyesi’ne<br />

gelir sağlamak amacıyla yaptırılan arasta III. Murad<br />

döneminde Mimar Sinan’ın kalfası Mimar<br />

Davud Ağa’ya yaptırılmıştır. Arastanın Mimar<br />

Sinan tarafından tasarlandığı ancak külliye tamamlanamadan<br />

II. Selim’in <strong>ve</strong>fatı <strong>ve</strong> Sinan’ın da<br />

İstanbul’a dönmesi üzerine yapılamadığı düşünülmektedir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!