01.02.2015 Views

istanbullasmak_scrd

istanbullasmak_scrd

istanbullasmak_scrd

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İSTANBULLAŞMAK<br />

yapılmak zorunda olduğunu görmekteyiz. Bu<br />

nedenle de yayanın hareket alanına ait süreklilik<br />

tarihsel örneklerde sahip olmadığı kadar önem<br />

arz etmeye başlamaktadır, çünkü yürümenin<br />

karşısına çıkan engeller daha sert ve zedeleyici<br />

olabilmektedir.<br />

Ancak endüstrileşmeyle birlikte, Batı kentlerinde<br />

daha kuvvetli bir varlık ve kent içinde<br />

süreklilik kazanan kaldırım, İstanbul’un ait olduğu<br />

dönüşüm panoramasında, eğer Batılılaşma<br />

denemelerinin mekansal gösteri alanları olarak<br />

kabul edilebilecek birkaç örneğin bugünkü devamlarını<br />

saymazsak, aslında neredeyse hiç varolmamıştır.<br />

“Kaldırım” hala, kişisel çıkarların<br />

çatıştığı ve birbirine karşı öncelik kazanmaya<br />

çalışılan bir itiş kakış alanıdır. Roller değişiyor<br />

olsa da, kamu yararı kavramının içselleştirilemediği,<br />

bireysel çıkarların daha fazla yer tuttuğu<br />

söylenebilir: Kaldırıma park eden araçlar, dükkanının<br />

önünü dilediği gibi işgal etmekte sakınca<br />

görmeyen satıcılar, Osmanlı’nın İslam hukuku<br />

çerçevesinde uyguladığı finâ kuralının kalıntılarıdırlar.<br />

Yerasimos’un çözümlemesinde belirttiği<br />

gibi, finâ kavramı sınır kavramını neredeyse dışlar.<br />

“Roma hukukuna göre Batı kentindeki arazi<br />

mülkiyeti hukukunun temelinde tamamen soyut<br />

olan sınır kavramı bulunur; bu sınır tamamen<br />

farklı iki hukuki birimi, örneğin iki özel mülkü ya<br />

da bir özel mülk ile bir kamu alanını birbirinden<br />

ayıran ve hiçbir kalınlığı olmayan bir çizgidir.<br />

Oysa İslam kentinde sınırın yerini, bir birimden<br />

diğerine aşamalı geçişi ifade eden finâ kavramı<br />

alır. Finâ, alanın hak sahibi sokak sakinlerince<br />

ortak kullanılan bir bölümüdür ve taraflardan<br />

birinin diğerine göre hakkı kendi mülküne doğru<br />

yaklaşıldıkça artar.” Gerçek anlamda bir kamu<br />

alanından bahsedemeyeceğimiz böyle bir durumda,<br />

kaldırım gibi, evinin dışında varolan soyut bir<br />

varlık olarak yayadan da bahsedilemeyeceği için,<br />

geçmişle bugünü ya da Osmanlı’yla onun kendine<br />

zaman zaman örnek aldığı Batı’yı, bu bağlamda<br />

karşılaştırmanın da fazla bir anlamı kalmaz.<br />

Osmanlı esnaf örgütlenmesinde kaldırımcıların<br />

olması da bizi yanıltmamalıdır.<br />

Orhonlu’nun belirttiği üzere, kaldırım, toprak<br />

zemine taş döşemek suretiyle yapılan yol demektir.<br />

Ve kaldırım ve kaldırımcılık, birlikte anılan,<br />

yol ve yolu yapanlar için kullanılmış terimlerdir.<br />

Yaya kaldırımı olarak, yayaya ait alanı tarif etmek<br />

üzere terimsel bir ayrımın yapılışını ise, Tekeli’nin<br />

belirttiği gibi, ilk kez 19. yüzyılın ikinci yarısında<br />

başlayan kent gelişimine hizmet edebilecek<br />

SALT014-İSTANBULLAŞMAK-183

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!