01.02.2015 Views

istanbullasmak_scrd

istanbullasmak_scrd

istanbullasmak_scrd

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İSTANBULLAŞMAK<br />

yazarlar. Çokkültürlü bir imparatorluktan homojen<br />

cumhuriyete doğru geçen kuşakların farklı<br />

beklentilere sahip, dolayısıyla farklı şekillerde<br />

hayal kırıklığına uğramış bireylerinin kurguları<br />

da birbirine benzemedi.<br />

Sözgelimi Said Naum Duhani bir Osmanlı diplomatının<br />

oğluydu. İmparatorluğun son döneminde<br />

Beyoğlu’nda saraya yakın çevrelerin, yüksek<br />

tabakanın içinde bulunmuş, Cumhuriyet devrinde<br />

birtakım şahsi sıkıntıların etkisiyle kendini bir<br />

çatı katına adeta hapsetmiş, hayatını belli noktalar<br />

arasında sürüklenen, inatla devam ettirilen<br />

bir ritüele dönüştürmüştü: Her gün aynı yerlerde<br />

yenen yemekler, her gün uğranan, hep aynı kişilerle,<br />

aynı sohbetlerin yapıldığı Touring Club, her<br />

gün aynı gazeteler, aynı kıyafetler… 1947’de gazete<br />

yazılarının ötesine geçerek, şaşmaz bir düzenle<br />

arşınladığı İstiklal Caddesi’ndeki binaların (bak.<br />

İstiklal Caddesi ya da “Beyoğlu”) ona anımsattıklarını<br />

Fransızca olarak kağıda döktü: Eski İnsanlar,<br />

Eski Evler - 19. Yüzyıl Sonunda Beyoğlu’nun Sosyal<br />

Topoğrafyası. Bütün bir Beyoğlu’nun sosyal<br />

manzarasını gözler önüne serme iddiasına işaret<br />

eden bu iddialı başlığın altında Said Naum Duhani,<br />

Tünel’den Taksim’e kadar sıralanan evleri,<br />

içlerinde oturanları, dedikoduları, hatırlananları<br />

anlatıyordu. Duhani kurgusuna öncelikle bir sahne<br />

seçmiş –İstiklal Caddesi/Grande Rue de Péra-,<br />

ardından oyuncularını büyük bir özenle belirlemişti:<br />

Özetle yüksek tabakaya mensup olmanın<br />

gereklerini yerine getiren her milletten insan.<br />

Ana caddenin gerisindeki ara sokakların onun<br />

oyununda yeri yoktu. 1956’da ise Beyoğlu’nun<br />

Adı Pera İken yayımlandı; alt başlık Geri Gelmeyecek<br />

Zamanlar’dı. Said Naum Bey hep bildiği<br />

şeyi resmiyete döküyordu böylece: O zamanlar<br />

geri gelmeyecekti. Her ne kadar tek kelimeyle bile<br />

bahsetmese de, bu yüzleşmeyi hazırlayan koşullar<br />

üzerine düşünürken, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül<br />

1955 olayları gözardı edilmemeli. Kaldı ki Said<br />

Naum Bey Meşrutiyet’ten, Dünya Savaşı’ndan,<br />

Cumhuriyet’ten de bahsetmez. Kurduğu dünya<br />

neredeyse zamansızdı, ya da Ahmet Hamdi’nin<br />

“yekpare, geniş bir ân”ına yayılmıştı. O şimdinin<br />

içinde durup geriye bakarak geçmişinde neleri<br />

kaybettiğini araştırmıyordu; Ahmet Hamdi’nin<br />

Huzur’undaki Mümtaz gibi “nerede ve nasıl devam<br />

ettiği bilinmeyen büyük ve eski an’anelerin<br />

son parçalarına” rastlayabileceği bir uzamda da<br />

değildi artık; dahası onun aksine “bize ne olduğunu”<br />

anlamaya da ihtiyaç duymuyor, geçmişi<br />

bugünü anlamlandırmak için bir kerteriz olarak<br />

kullanmaya da çalışmıyordu.<br />

SALT014-İSTANBULLAŞMAK-253

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!