Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
urda. Çok iyi oldu di mi Deniz’cim?” diye devam ederken Deniz içindeki sıkkınlığı<br />
saklamakta zorluk çekiyordu artık.<br />
Şadiye’yle ilgili her şey, her cümlesinin sonunda Deniz’den onay istemesi dahil Deniz’i<br />
rahatsız ediyordu. Can Manay’ın kendisini niye yemeğe çağırdığını şimdi anlamıştı ve biraz<br />
kızgındı da. Kendini Şadiye Reha’ya peşkeş çekilmek için davet edilen bir salak gibi<br />
hissediyordu. Can onları ikinci defa davet ettiğinde altından böyle bir şey çıkacağını<br />
anlamalıydı ama bu tip kurnaz insan ilişkileri için Deniz fazla dikkatsizdi. Şimdi koca Can<br />
Manay’ın sanki olup bitenden hiç haberi yokmuşçasına bu senaryoyu oynadığını gördüğünde<br />
oturduğu yerden kalkıp gitmek istedi ama gitmeyecekti. Duru’nun key<strong>fi</strong> yerinde görünüyordu,<br />
yaşadıkları gerilimin üstüne bir gerilim daha katmak istemedi Deniz. Kendisini salak yerine<br />
koyan bu gerçek aptallarla ne yaparlarsa yapsınlar asla müziğini paylaşmayacaktı. Bu<br />
düşünce, onu rahatlattı, suratına yayılan alaycı gülümseme Şadiye’nin sorusuna gecikmiş bir<br />
cevap gibi algılansa da Deniz umursamadı, davet edilmeyi beklemeden kalkıp açık büfenin<br />
başına geçti. Bundan sonrasında incelik yapmaya gerek yoktu artık, zaten bu eve bir daha<br />
gelmeyi de düşünmüyordu.<br />
Can bu genç adamın kimliğini beyninde sorgularken, Deniz’in davetsiz bir şekilde kalkıp<br />
yemek masasının başına geçmesi ve eliyle, masanın üzerine özenle dizilmiş yemeklerden<br />
istediğinin tadına bakması hayret vericiydi. Bu kapıdan, ezik, davet edildiği için bile<br />
minnettar olması gereken, yakışıklılığından başka hiçbir şeyi olmayan bir serseri olarak<br />
girmişti ama şimdi, sanki buraya o sahipti. Deniz’in elini kullandığını gören Şadiye, kocaman<br />
vücudunu yerinden kaldırıp Deniz’e yetişmek istercesine masaya giderken tüm hayranlığı<br />
sesinin tonuna yansımıştı, “Ben de bayılırım elimle yemeye, çok doğal gelir di mi<br />
Deniz’cim?” derken.<br />
Deniz hiç cevap vermeden masadaki sushilerden attı ağzına, Şadiye de aynı Deniz gibi,<br />
eliyle masadaki yemeklerin tadına bakmaya başladı. Nihat ve Aysun da masaya yaklaştılar ve<br />
sırayla ellerine aldıkları tabakları, servis kaşıklarıyla doldurdular. Can masasını ele geçiren<br />
Deniz’e hayretle bakarken, bu adamın sahip olduğu her şeye gıpta ettiğini düşündü. Bu<br />
duygusunun, Şadiye’nin ortama yayılan enerjisinden kaynaklanan, sadece psikolojik bir duygu<br />
olduğuna karar vermek istedi ama bu adamı bu kadar saygıdeğer yapan şeyi merak ediyordu<br />
ve salak zannettiği Deniz’i zamanla tanıyınca nedenlerini de tek tek anlayacaktı. Aklına aniden<br />
Duru geldi ve Duru’nun daha önce bulunduğu yere baktığında kız orda yoktu. Bir anlık telaş<br />
yaşasa da Duru Japon bahçesindeydi. Sandaletlerini çıkarmış, yalınayak çimenlerin üzerinde<br />
durup sağ ayağının parmak ucuyla kum bahçesinin ucundan kuma dokunmaktaydı. Suratındaki<br />
ifade yaramazlık yaptığının farkında ama çok keyif alan bir çocuğunki kadar doğaldı. Hiç<br />
dekoltesi olmamasına rağmen memelerinin armudi şekli elbisenin pro<strong>fi</strong>line öyle yakışmıştı ki,<br />
Can o memeleri avucunda tuttuğunu, onlarca kere öptüğünü düşündü. Sertleşmeye başlamıştı<br />
bile ve Duru’ya bakmaya devam etmesinin iyi bir <strong>fi</strong>kir olmadığına karar verdi. Başını yemek<br />
masasına doğru çevirdiğinde elindeki yemeği ağzına tıkarken kendisine dikkat bakan Deniz’le<br />
göz göze geldi. Duru’nun kendisinde bıraktığı etkinin Deniz tarafından fark edilip<br />
edilmediğine karar veremedi, telaşlandı ve işini şansa bırakmamak için kendisine dik dik<br />
bakan Deniz’e, “Doğa mıydı nişanlanın adı?” dedi. Deniz aynı diklikte yanlışlığı, “Duru!”<br />
diyerek düzeltirken Can Manay’ın neden Duru’ya baktığını sorguluyordu. Can yapay bir<br />
endişeyle, “Kusura bakma, bahçe daha yeni yapıldı, yalın ayak gezmesi güvenli midir