Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
kalmaya çalışanlar tarafından sığınılmış bir yer.<br />
Verilen tarifte bu durakta inmeli ve 100 metre sağa yürüdükten sonra hemen sağda bölgenin<br />
tek, çok katlı binasını fark etmeliydi. Bulunduğu yerden sağa baktı. Gecekondulardan uzakta,<br />
boş bir arazinin ortasında etrafı demir parmaklıklarla çevrilmiş gri binayı gördü. Duraktan<br />
binaya uzanan yol topraktı, otobüsün geçtiği yol dışında her yer topraktı. Binanın çevresi<br />
bozkır, kurak bir araziydi ve hiç kimse tarafından dokunulmamış, tek bir ev bile yapılmamıştı.<br />
Etrafı gecekondularla sarılı, fakirliğin kabesi gibi tek başına bir boşluğun içindeydi bina ve<br />
tepesinde logosu parlamaktaydı. Logoyu küçülten, aşağılayan bir görüntüydü bu. Görüşmeye<br />
gideceği dergi, haftalık televizyon programını küçük magazin haberleriyle birleştirip kablolu<br />
televizyon müşterilerinin evlerine gönderen bir yayın akışı dergisiydi. İki aylık kahrolası bir<br />
psikolojiden sonra Özge için bu bile hiç yoktan iyiydi. Nasıl olmuştu da CV’sini gönderdiği<br />
kimse onunla görüşmemişti!<br />
Özge biraz yürüdükten sonra durdu, böylesi bir yerde ne iş yapabilirdi? Her gün buraya<br />
gidip gelmesi bile imkansızdı. Her şey bir anda nasıl da terse dönmüştü! Dağ başında iş<br />
arayan biri haline gelmişti. Muhtaçtı ve muhtaç hissettiği için de güçsüz. Güçsüz hissetmekten<br />
nefret etti. Dolan gözlerindeki yaş bedeninden kaçarcasına hiç iz bırakmadan, kirpiklerine<br />
bile bulaşmadan aktı. Şimdi olduğu yere çökse ve orda kalsa kimse fark etmezdi. Kendi<br />
kendine hayatla konuştu. “Bunun ne anlamı olabilir ki?”<br />
Çantayı ağrıyan omzundan indirip sapını avuçlarıyla iyice kavrayıp yere değdirmeden ama<br />
sanki sürüklüyormuşçasına bıkkınlıkla tekrar binaya doğru yürümeye başladı. Adımları<br />
toprağın tozunu kaldırıyor ve kurak arazide iz bırakıyordu. Gözleri kendi adımlarındaydı.<br />
Sanki her bir adımın atıldığından emin olmak istermiş gibi ayaklarına bakarak ilerledi ve<br />
kendiyle konuştu. “Hadi. Hadi... Ağzına sıçayım. Hadi!”<br />
Adımları hızlandı. Daha önce çok bulunmuştu varoşlarda ama böyle bir yerde iş<br />
görüşmesine gitmek yeni bir bakış açısı getirmişti Özge’nin hayatına. Düşüşler böyle başlardı,<br />
önce hiçbir zaman ait olmayacağını bildiğin bir yerde çalışırsın, sonra hiçbir zaman<br />
yaşamayacağına emin olduğun o eve taşınırsın, sonra da hiçbir zaman evlenmeyeceğini<br />
düşündüğün biriyle evlenirsin. Lanetlenmenin üç temel ilkesiydi bu: Köle ol, hapsol ve<br />
kaybol.<br />
İçini yakan duyguyu anlamaya çalıştı. Acımaydı. Resmen kendine acımaya başlamıştı.<br />
Arkadaşlarına nutuk atarkenki hallerini düşündü. Ne kadar görkemliydi her zaman, herkes<br />
nasıl da güçlü, yıkılmaz sanırdı Özge’yi. Onu tanıyanların gözünde o her zaman, hiçbir şeye<br />
ihtiyacı olmayan kendiyle bütün, üstün biriydi. Şimdi görseler onun bu zavallı durumunu, nasıl<br />
açıklayabilirdi? Durdu, bu iş görüşmesinin ona göre olmadığını düşündü. Ne işi vardı bu<br />
lanetli yerde? Çirkin binaya baktı. Kendini buraya ait hissetmiyordu ve asla da<br />
hissetmeyecekti. Eğer hayat onu bu binada çalışmak zorunda bırakırsa günün birinde, bu<br />
binayı sadece yıkmak için burada olduğunu biliyordu. Ait olmadığı bu yerin kendisine<br />
bulaşmasından tedirgin durdu, geri döndü. Otobüs durağına geri yürürken görüşmeye gitmekten<br />
vazgeçmişti.<br />
Durakta kendisinden başka kimse yoktu. Hava sıcaktı ama açık bozkır arazide esen rüzgar<br />
kuru sıcaklığı ha<strong>fi</strong>fletiyordu, rüzgarın kaldırdığı toz gerçekten çok rahatsız ediciydi. Yaklaşık<br />
15 dakika geçti. Durağın etrafında dolanıp otobüs saatlerinin yazılı olduğu herhangi bir şey<br />
aradı, bulamadı. Bulsaydı şaşıracaktı. Otobüsleri yoğunlukla kullanan insan kalabalıkları o