Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Kendi babasından daha fazla sevdiği Can Manay tarafından sıklıkla yapılan bu hareket<br />
karşısında Veli gardını iyice indirdi. Bir köpek yavrusunun, kendini ağzıyla ensesinden tutan<br />
annesine teslim etmesi gibi teslim etti kendini. Can, Veli’nin gözlerinin içine bakarak, “Bak<br />
oğlum, böyle yaşanmaz, artık çocuk değilsin. Unut eski yaşadıklarını ve kendi sorumluluğunu<br />
al! Vakti çoktan geldi. Her sıkıştığında burayı basamazsın böyle.” dedi ve Veli’yi bırakıp<br />
sandalyesine yaslandı.<br />
Veli hiç kıpırdayamadı bile, sanki vücudu katılaşmıştı. Can, “Beni zor durumda<br />
bırakıyorsun... Yaptığımız terapinin sana yeni bir bağımlılık yaratmaktan başka hiçbir işe<br />
yaramadığını gösteriyorsun bana, seni kabul ederek sana zarar verdiğimi düşünmeye<br />
başladım.” dediğinde Veli duyduklarının üzerinde yarattığı korkuyla lafa girme teşebbüsünde<br />
bulundu ama Can eliyle yaptığı bir işaretle onu konuşturmadan tane tane vurgulayarak “Beni,<br />
senden uzaklaşmaya zorluyorsun Veli.” dedi. Veli daha fazla tutamadı kendini, “Ama Can,<br />
böyle düşünme ya!! Sen tüm hayatım boyunca bana en faydası dokunmuş insansın. Bu terapi<br />
olmasa ben çoktan bitmiştim! Senin sayende kurtuldum kokainden. Sen olmasan!-” diye<br />
ağlamamak için zor tutan bir tonda açıklamaya çalıştı. Can ayağa kalkıp Veli’nin lafını kesti<br />
hemen. “Ben olmasam!! İyi düşün bunu o zaman. Ben... olmasam… hayatın nasıl olurdu. Soru<br />
değil bu, cevap verme, düşün! Veli çok az kaldı senin hayatından çıkmama. Beni sen itiyorsun,<br />
canın istediğinde basamazsın benim o<strong>fi</strong>simi, stüdyomu!!...” dedi. Veli erimiş bir sabun gibi<br />
yapışmıştı koltuğa. Can, “Şimdi kalk bakalım.” dediğinde Veli itaat etmeye hazır olduğunu<br />
ispatlarcasına hemen kalktı, konuşmak için tam ağzını açmıştı ki Can, “Sana verilen saatte<br />
seansa gel, o zaman tüm bunları konuşuruz ama sana son kez söylüyorum: Kendini kontrol et<br />
ve sana verilen zamanı bekle!” dedi. Veli kafasını tamam anlamında salladı, rahatlamıştı.<br />
Durumun ciddiyetini yeni anlamış bir salak gibi ve kadar üzgündü. Can onunla birlikte kapıya<br />
ilerlerken Veli’nin sırtını sıvazlayarak, “Giderken özür dile herkesten, özellikle güvenliğe<br />
uğra, güzel konuş çocuklarla.” diye emretti.<br />
Veli, “Tamam. Ne zaman görücem seni Can?” dedi ısrarcılığını kontrol altına almaya<br />
çalışarak. Can, “Ne zamana verdiler gelecek randevuyu?” diye sordu. Veli, “Perşembeye.”<br />
diye cevapladı. Can, “Perşembeye o zaman.” dediğinde Veli kafasını sakince sallayarak<br />
onayladı ve Can’a samimiyetle sarılırken, “Kusura bakma, bir anlık delilik işte... Sağ ol.”<br />
dedi.<br />
Can gülümsemeden sırtını yine sıvazladı ve geri çekilip yanağına sempatiyle küçük bir tokat<br />
kondurdu, Veli süt dökmüş kedi gibi sakince odadan çıktı. Can kapıyı kapattığında, Veli<br />
bilgisayar başında oturan Zeynep’e, “Kusura bakmayın Zeynep Hanım, bir anlık patlama<br />
yaşadım, siz alışıksınızdır böyle durumlara.” derken 11 yaşındaki bir çocuk gibiydi.<br />
Zeynep mesafeli, otoriter bir ifadeyle gülümsemeden, “Aslına bakarsanız ikinci defa<br />
oluyor.” diye çıkıştı. Veli utanmıştı, bu çok nadir bir duyguydu, sırıtmaya çalışsa da<br />
yanaklarının ağırlığını kaldıramayacak kadar garip hissediyordu. Numara yapmanın yararı<br />
yoktu, normalde suratına bile bakmayacağı bu sekreter bozuntusu kadın karşısında ezikti.<br />
Zeynep ona, Can ile randevuları veren kişiydi. Kadın Can Manay’ın programını istediği gibi<br />
yöneten, manipüle edebilen bir şeytandı. “Neyse ben sizi daha fazla meşgul etmeyeyim, iyi<br />
günler.” deyip yoluna koyulmuştu ki, Zeynep, “Veli Bey?.. Faturayı babanızın o<strong>fi</strong>sine mi<br />
gönderelim yine?” diyerek durdurdu onu. Veli şaşırmıştı. “Fatura?” diye sorduğunda Zeynep,<br />
“Bugünün faturası.” dedi kısaca. Veli yine de anlamamıştı çünkü bugün Can’la seans bile