Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
kendine güldüğünü anlaması birkaç saniyesini aldı, çünkü ona bakmamak için çaba harcıyordu.<br />
Can’ın gülüşü nerdeyse küçük bir kahkahaydı, Duru merakına yenik düşüp Can’a döndüğünde,<br />
Can’ın suratındaki ciddiyete şaşırdı, gülen bir adamdan çok ağlamak üzere biri vardı yanında.<br />
Can gaza basıp hızlanınca Duru, Can’ın belki de konuşmaktan vazgeçtiğini düşündü, belki o<br />
da kararını değiştirmişti ve hemen eve varmak istiyordu ama Can sanki kendi kendine<br />
konuşuyormuş gibi, “Ben hiç iyi değilim... Çıldırıyorum... İstediğim... İstediğimi sandığım her<br />
şeye sahibim ve kendimi hiç bu kadar boş hissetmedim. Hiçbir şey umurumda değil... Senin<br />
dışında...” dedi. Duru nefesini tutarak ve kafasını tamamen dışarıya çevirerek dinledi. Can,<br />
“senin dışında” dediğinde duyduğu kelimeler hiç etkilemedi Duru’yu çünkü bunun böyle<br />
olduğunu zaten biliyordu. Sessizce eve varmayı beklemeye karar verdi, Can’ın suskunluğu ne<br />
kadar sürerse sürsün ya da ağzından ne çıkarsa çıksın hiçbir tepki vermeden dışarıya bakmak<br />
ve eve vardıklarında arabadan inmek dışında başka bir planı yoktu artık. Bir süre devam eden<br />
sessizlik Can’ın iyice gaza basmasıyla dengesizleşti ama Duru aracın hızına itiraz bile etmedi.<br />
Bir an önce eve varmak bu kadar hızlı gitmelerine rağmen daha güvenli geldi. Eve dönen son<br />
sapağa yaklaştıklarında Can yine kendi kendine, “Kalbimi göğsümden söküp ellerine vermek<br />
istiyorum...” dedi. Duru, Can Manay’ın kelimelerinin arabeskliğine şaşırsa da kafasını<br />
çevirmedi. Şehrin sokaklarında saatte 120 km. hızla giderken Can Manay’ın bir daha tek bir<br />
kelime bile etmemesini isteyerek oturdu, oturduğu koltuğu sıkıca tutmaktan dolayı ellerine kan<br />
gitmediğini fark etse de ellerini gevşetmedi, yapacağı en küçük hareket sanki Can Manay’a<br />
bakmamak için gösterdiği çabanın bir anda boşa gitmesine neden olabilirdi, öyle<br />
hissediyordu.<br />
Can eve dönen son sapağa girmek yerine daha da hızlanıp yola devam ederken yüksek<br />
sesle, “Bana dön!” diye buyurdu. Duru evin yoluna dönmemelerinin garipliğine bir de Can<br />
Manay’ın emreden, güçlü sesi eklenince ne yapacağını bilemedi ve kafasını dümdüz yola<br />
çevirerek, yine Can Manay’a bakmamaya özen göstererek, “Nereye gidiyorsun?” diye çıkıştı<br />
hırçınlıkla. Can biraz daha hızlanarak etraftaki araçları sollamaya, sağlamaya başlamıştı, akan<br />
tra<strong>fi</strong>ğin içinde çılgınca ilerlerken yine emredercesine, “Bana bak!” diye bağırdı. Bu bağırış<br />
aynı zamanda sanki bir yalvarmaydı. Çok hızlı gidiyorlardı. Duru durumun tehlikeli olmaya<br />
başladığını düşünüp kafasını Can Manay’a çevirdiğinde göz göze geldiler.<br />
Can hızla arabayı kullanırken çoğunlukla kendisine bakıyor ve ara ara da yola dönüyordu.<br />
Duru, vücudunda hissettiği adrenalinin hızla giden aracın etkisiyle mi yoksa Can Manay’la bu<br />
kadar yakın mesafede böylesine ciddi şekilde göz göze gelmekten mi olduğunu anlayamadı,<br />
çok da düşünmedi çünkü Can tekrar konuşmaya başladığında kelimeler kafasını allak bullak<br />
etmeye başlamıştı.<br />
Can, Duru’nun gözlerinin içine bakarken içindeki acıyı salıvermişti artık, hiçbir şeyin<br />
önemi yoktu. Duru bu araçtan inince bir daha hiç ona bu kadar yaklaşacak şansı olmayacaktı.<br />
Tek istediği içindekini en çıplak haliyle paylaşmaktı, bu duygu kendisinden daha büyüktü ve<br />
artık kamufle etmenin, stratejik oyunların içine gizlemenin bir anlamı da yoktu. Duru aracın<br />
hızından tedirgin yola dönecekti ki, Can hayatında daha önce hiç olmadığı kadar samimi,<br />
“Bana bak... N’olur beni gör.” dedi Duru’nun gözlerine kenetlenerek. Aracın hızı yüzünden<br />
Duru oturduğu koltuk üzerinde zorlukla dengesini sağlayabiliyordu. Can başka bir aracı daha<br />
hızla sollarken Duru bakışlarını Can’dan alamadan eliyle hemen önündeki paneli kavradı,<br />
sarsıldı. Can’ın siyah gözlerinin içinde acıyla karışmış yoğun samimiyet vardı. O ukala,