Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
çekici yapmıştı ki, Aysun ilk defa hayatında hiçbir şeyin rastlantı olmadığını, bu adamın<br />
cevapları olan biri olduğunu düşündü. Teslim olmuştu, dinlediklerini kafasında sindirmeye<br />
çalışırken bakışlarını gecenin geri kalanında hiç geri almamak üzere Deniz’de bıraktı.<br />
Konuşmanın başından beri daha fazla Duru’ya bakmamak için çaba gösteren Can, bir<br />
noktada konuşmanın içeriğinin farkına varmış ve Deniz’in söylediklerine kilitlenmişti.<br />
Etkilenmişti. Deniz’in, yargılanmayı umursamadan doğallıkla konuşması etkileyiciydi. Çok<br />
sert ifade edildiği için kulağa rahatsız edici gelse de, Can söylediklerine tamamen hak<br />
veriyordu. Kaynakları bu kadar zengin bir gezegende yaşayan 7,5 milyar insan açlıktan<br />
ölebileceklerine inandırılarak sürekli çalıştırılırken tohumların, hayvanların genetiğiyle<br />
oynanıyor ve insanın temel besin kaynağı kontrol altına alınıyordu. Su bile artık<br />
başkalarınındı, içebilmek için ödemeniz gerekiyordu. Artık dünyada, kuluçkaya yatmayan<br />
tavuklar, <strong>fi</strong>liz vermeyen tohumlar ya da çekirdeksiz meyveler en lüks mağazalarda salaklara<br />
değerli olarak pazarlanmaktaydı. Çekirdeksiz karpuz yediği ilk günü düşündü Can, üreme<br />
organlarını tamamen yitirmiş, kısır bir şeyi yemenin ne kadar zararlı olduğunu anladığında bir<br />
daha ağzına koymamıştı ama kimseye de anlatmaya çalışmadı bu durumu. Denizse karşısında<br />
oturmuş etrafındakileri uyandırmaya çalışan bir yalnız adamdı. Deniz’in öğrencileriyle nasıl<br />
iletişim kurduğunu düşünürken gayriihtiyarî kelimeler döküldü ağzından, “Senin ürünün ne<br />
Deniz? Daha doğrusu yemin...” dedi.<br />
Deniz kafasını kaldırmadan hâlâ yıldızlara bakıyordu, cevap gelmedi. Can kaykıldığı<br />
yerden ha<strong>fi</strong>f doğrulup Deniz’e baktı, Deniz hâlâ tepkisizdi, Duru ayağıyla Deniz’i dürttüğünde,<br />
Deniz, “Bilmiyorum...” diye mırıldandı.<br />
Can, “Ne yani, şimdiye kadar hiç düşünmedin mi bunu?!” diye itiraz etti.<br />
Deniz dürüstlükle, “Yemlendiğimi hissettiğim anda değiştiriyorum kendimi, içimde o yemi<br />
isteyen ya da ihtiyaç duyan ne varsa yıkıyor, <strong>fi</strong>ltreden geçiriyorum.” diye cevap verdi.<br />
Can daha da meraklanmıştı şimdi. “Hiçbir şey istemiyorum ya da ihtiyaç duymuyorum deme<br />
bana!” diye itiraz etti. Deniz, Can’ın algısındaki zayıflığa gülümseyerek, “Yemi isteyen ya da<br />
ihtiyaç duyan dedim! Yem dışında istediğim her şeyin peşinden gitmeyi kendime borç bilirim.<br />
Ama birileri kalkıp da bana ne istediğimi ya da neye ihtiyacım olduğunu söylediğinde, bu kim<br />
olursa olsun, dinlemem!” dedi.<br />
Can kocaman, kalın surlarla çevrilmiş gizemli bir kalenin etrafında dolanır gibi hissetti<br />
kendini. Bu surlar öyle tatlı sözlerle geçit vermeyecek kadar uyanık ve büyük silahlarla<br />
yıkılamayacak kadar sağlamdılar. Surların içinde bu parlayan kalenin ne barındırdığını,<br />
nelere gebe olduğunu düşünmek bile Can’ın içini kararttı. Merak, Deniz’e karşı hissetmek<br />
istemediği tek duyguydu. Sadece ilgisini çekene ve sevme olasılığı olana karşı hissettiği bu<br />
duygu kutsaldı ve savaşmak üzere etrafında döndüğü, tanımaya çalıştığı rakibine karşı<br />
hissedemeyeceği kadar derindi. Eğer bu duygu, Can’ı bir kere içine alırsa, Deniz’le<br />
savaşmasına imkan vermeyen bir saygı uyandırabilirdi. Duru’ya ulaşmasına imkan vermeyen<br />
hiçbir duygunun yeri yoktu Can’ın kafasında, merakını hemen sildi. Surların ardındaki kaleyi<br />
sildi ve içine Duru’yu koydu. Bahçede ilk gördüğü haliyle, üzerindeki beyaz elbisesi<br />
uçuşurken dans eden Duru vardı şimdi Deniz’in kalesinin yerinde, surlar Duru’yu<br />
çevreliyordu. Deniz’i yıkmalı ve Duru’ya ulaşmalıydı. Kıskançlıktan kamçılanan<br />
acımasızlığını örtmeye çalışarak, “Hiç yemlenmemiş biri için biraz fazla uyuşturmuyor musun<br />
kendini?” diye sordu.