You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
3. BÖLÜM<br />
- 1 -<br />
2 hafta sonra Bilge…<br />
Okulun bitmesine sadece birkaç gün kalmıştı. Bilge’nin key<strong>fi</strong> yerindeydi çünkü Can<br />
Manay’ın o<strong>fi</strong>sinde henüz hiçbir şansızlık olmamıştı ve normal geçen bu iki hafta Bilge’nin<br />
hayatı için oldukça uzun bir süreydi. Günün güzelliğini düşünerek okulun bahçesine giren<br />
Bilge, hemen dikkatli olması gerektiğini hatırlattı kendine. Adımlarını sakinleştirip temkinli<br />
bir şekilde Murat’ın varlığını aradı gözleri. Neyse ki Murat yoktu. Okul binasına doğru<br />
ilerledi. Murat’la geçirdiği geceden sonra onu hiç görmemişti, daha doğrusu görmemek için<br />
çok dikkatli davranmıştı. Öncelikle kan lekesi olan minderi yıkamış, lekesi çıkmayınca kuru<br />
temizleyiciye götürmüş, yine leke çıkmayınca aynı kumaştan bulup kılıfı yenilemişti. Tüm bu<br />
işlemleri dört güne sığdırmak çok zor, yorucu ve pahalı olmuştu ama en sonunda minderi<br />
Murat’ın binasındaki güvenlik görevlilerine teslim edip onunla karşılaşma tehlikesine karşı<br />
koşarak uzaklaşmıştı binadan. Görmek istemiyordu Murat’ı ama en önemlisi onun kendisini<br />
görmesini hiç istemiyordu. Hayatındaki en heyecan verici ve güzel geceyi yaşamıştı onunla, o<br />
gecenin kafasında aynen hissettiği gibi kalması için ne gerekirse yapmaya hazırdı. Murat’la<br />
karşılaşırsa onun yapabileceği herhangi ters bir hareketin, tepkinin yaşadığı o güzel şeye<br />
gölge düşürmesinden tedirgindi. Yaşanmış ve bitmişti, hiçbir beklentisi yoktu, tek istediği şey<br />
kafasındaki anıyı gölge düşürmeden koruyabilmekti. Hayatı boyunca gerçekten sahip olduğu<br />
tek güzel anıydı bu, o kadar değerliydi ki, Bilge’nin uyumadan önce hayal ettiği ‘aileyle sabah<br />
kahvaltısı’ hayalinin yerini almıştı bile. Bilge, Murat’ın dudaklarının nasıl hissettirdiğini,<br />
içine girerken hissettiği huzurlu acıyı düşünerek uyuyordu artık.<br />
Okul binası her zamanki gibi kalabalık değildi, sene sonu yaklaştıkça devam zorunlulukları<br />
kalkmış ve öğrenciler okulu huzurlu bir şekilde ekmenin tadını çıkarmaya başlamışlardı.<br />
Bilge, Can Manay’ın zarfını vermek üzere öğrenci işlerine gitmeliydi, sonrasında yine o<strong>fi</strong>se<br />
dönüp beyaz odasında kitabını okuyarak ya da Zeynep Hanım’a yardım ederek geçirecekti<br />
gününü. Henüz bir kez bile karşılaşmamıştı Can Manay’la. Şükürler olsun ki! Zarfta ne<br />
olduğunu bilmiyordu, Zeynep Hanım söylememişti, zarfın ağzı da kapalıydı, zaten açık bile<br />
olsa açıp bakmaya kalkmazdı, kendi üzerine düşmeyen şeylere karışmamayı zor tarafından<br />
öğretmişti hayat ona. Öğrenci işlerine çıktı, Can Manay’ın öğrencileriyle ilgilenen memurun<br />
yanına gitti, Can Manay’ın adını telaffuz eder etmez herkes sanki hazır ola geçmişti, elindeki<br />
zarfı gururla teslim etti ve kendini güçlü bir şeylerin parçası gibi hissetmenin verdiği<br />
özgüvenle dimdik, kapıya doğru yürüdü. Huzurlu hissediyordu, ta ki tam kapıdan çıkarken<br />
Didem’le çarpışana kadar. Murat’ın sevgilisiydi Didem. Çarpışmayı önemsemeden yürümeye<br />
devam etmek istediyse de, Didem’in yapmacık ilgisi tutmuştu onu. Didem, “Aa sen de mi<br />
burdasın?” diyerek şaşkınca suratına bakınca, Bilge, “İyi günler.” deyip aceleyle yoluna<br />
devam etti.<br />
Neyse ki okula bir daha gelmesi gerekmeyecekti, hızla merdivenlere ilerlerken kendi adını<br />
duydu. Yüksek ve net bir sesle Murat, “Bilge!” diye seslenmişti. Yürümeyi bırakıp duyduğu