Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
gömebilmişti. O dönemlerde çok önemli olan kızlık zarını ise düğün alışverişi için annesiyle<br />
birlikte gittikleri İtalya’da diktirerek kafalarda oluşabilecek tüm şüpheleri nihayet<br />
engellemişlerdi. Meral’e tüm yaşadıklarından daha da yıkıcı gelen, babasının sevgisizliğinden<br />
çok, aslında babasının kendisini pek de umursamadığını keşfetmiş olmasıydı. Bu deneyim<br />
Meral’e gerçekte kim olduğunu anlatmıştı, doğması hiç istenmemiş dördüncü kızıydı ailenin.<br />
Yıllardır babasından nefret etmesine rağmen çocukları olduktan sonra, paranın değerini<br />
iyice kavramış ve sahip olduklarına hep şükretmişti. Ama asla babasını affetmeyen, sevgisiz<br />
bu his, içinde öylesine kök salıp kocaman bir ağaca dönüşmüştü ki, bu ağaç nefretini<br />
beslerken ona da yaşam enerjisi vermeye devam ediyordu. Nefretle seven bir kadındı Meral<br />
Hanım. Kısa bir sessizlikten sonra Meral Hanım’ın kararlı sesi odada yükseldi, “Babamın<br />
bana yaptığını, bırakın kendi oğluma, bir başkasınınkine bile yapmayı düşünemem. Onca<br />
varlık içinde çektiğim yokluğu bir ben bilirim.”<br />
Seansın bitmesine beş dakika vardı. Niye Zeynep santralden yapması gereken aramayı<br />
geciktirmişti ki! Seans planladığı gibi gidiyordu ve Meral Hanım’ın konuyu derinleştirmesine<br />
izin veremezdi, lafa girdi. “Şimdi hemen cevap verme buna, eve git. Bugün bunu hiç düşünme,<br />
yarın sabah kahveni içerken, eğer İsviçre’de kalmış olsaydın ne olurdu diye bir düşün. Oğluna<br />
destek verirsen olabilecekleri, bu akıntının seni, aileni nereye götürebileceğini düşün. Ama<br />
kimseyle konuşma, etkilenmeni istemiyorum bu evrede. Sadece düşün. Cevabı benimle<br />
paylaşmak istediğinde randevu al.” Meral Hanım tekrar konuyu açmak istediğinde, Can üç<br />
dakika ileri alınmış saati göstererek noktayı koydu. “Seansımız bitti zaten, istesem de<br />
konuşamam.”<br />
Meral Hanım toparlanmaya başladığında 45 saniye daha geçmişti ve Can bir kere bile onun<br />
odadaki varlığını onaylayan bir bakış atmamıştı. Gayet meşgul bir şekilde bilgisayarın<br />
başında kendi işlerine dönerken, kahrolası Zeynep’in niye kendisini hâlâ aramadığı düşüncesi<br />
iyice içinde büyüdü. Seansın derinliği ne kadar olursa olsun, sekreteri Zeynep’in bir sonraki<br />
seansı hatırlatmak için seans bitiminde Can’ı santralden araması, odadaki yoğunluğu,<br />
gerginliği azaltan ve herkesi günlük yaşama döndüren bir unsurdu. Hatırlatma aramasını<br />
hemen hemen hiç aksatmayan Zeynep şimdi niye aramamıştı? Çok meşgul görünmeye çaba<br />
harcayarak, Meral Hanım’ın yoluna koyulmasını bekleyen Can, dışarıdan gelen patırtıyla<br />
ayağa kalktı. Gürültü şiddetliydi ve bu binaya ait olması gereken hiçbir şeye benzemiyordu.<br />
Can, Meral Hanım’ın tek hamlede önüne geçip odadan dışarı çıktığında, sekreter masasının<br />
önünde yerde dağılmış arşiv dosyalarını, yan devrilmiş evrak arabasını ve kapının önünde<br />
geçişi engellemek amacıyla duran Zeynep’i, Zeynep’in önünde barikat yapmış iki güvenlik<br />
görevlisini ve onların karşısında öfkeyle dikilmiş Veli’yi gördü.<br />
Can’ı görmesiyle birlikte, öfkeli yüzüne yayılan rahatlama Veli’yi kızgın bir boğadan küçük<br />
bir buzağıya çevirdi aniden. Can’ın önünde duran güvenlik görevlilerinin arasından, neşeyle<br />
Can’ı selamlarken Veli çok içtendi. “Can’cım ya, nerdesin sen? Arkadaşlar yanlış anladılar,<br />
heyecanlanıp masaları falan devirdiler.” dedi.<br />
Veli’nin, Can Manay’ı selamla atılımını engellemek isteyen güvenlik görevlilerinin bu<br />
karışıklığı açıklama çabaları, Zeynep’in daha önce bir kez şahit olduğu şaşırtıcı bir olayı<br />
yeniden yaşadığını belirtecek kadar şaşırmamış ifadesi ve Can’ın herkesi sakinleştiren<br />
talimatları o an birbirine karıştı. Güvenlik görevlileri Can Manay’ın talimatıyla katı terk<br />
ederken, odadan şaşkın şaşkın çıkan Meral Hanım, daha önce birçok davetten tanıdığı Veli’yi