23.04.2017 Views

akilah-azra-kohen-fi

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

dolanmaz adam yok oldu ve gömlek yere düşerken ne adamdan ne de attan biz iz kalmadı.<br />

Arkada daha en az 20 atlı daha vardı ve Ada nerdeyse çıplaktı. Dağlara baktığında, iki dağ<br />

arasındaki yarığa girmesi gerektiğini biliyordu ve işte tam o sırada dağlar hareket etmeye<br />

başladılar. Birbirlerine yaklaşıyorlardı. Atın üstünde hızla vadiye yaklaştıkça dağlar da iyice<br />

birbirlerine yaklaştılar. Acele edip dağlar yarığı tamamen kapatmadan yetişmeliydi. Peki ya<br />

sonrası? İki dağın arasında sıkışacak mıydı? Hayır!”<br />

Uyandı. Bu rüyayı son üç yıldır görüyordu. Neyse ki dağlar kapanmadan yine vadiye<br />

varabildi. Onlarca kere gördüğü bu rüyada ancak ikinci kere vadiye varabilmişti. Saate<br />

bakmadan yataktan kalktı, gözlerini ovuşturup masanın üstünde duran kemanını aldı eline,<br />

odanın ortasında duran küçük tabureye oturdu. Bu rüyayla birlikte aklına gelen bestesinin<br />

üstünde çalışmaya başladı. Bu besteyi ilk olarak bu rüyada duymuştu. Tuhaf bir müzikti bu, üç<br />

yıldır bu müziği belki de başka yerde duymuş olabileceğini ve bilinçaltının ona oyun<br />

oynadığını düşünüp durmuş, sonra da bu konuda danışabilecek en iyi uzmana,<br />

konservatuardaki öğretmeni Deniz’e danışmıştı. Deniz, Ada’nın bestesini dinledikten sonra<br />

ona müziğin ‘Ambitious Lovers’ adlı bir grubun ‘If Only Has To Happen Once’ adlı bir<br />

parçasına benzediğini söylemişti. Ada bu parçayı dinlediğinde benzerliğe şaşırmıştı çünkü<br />

daha önce bir kez bile bu parçayı duymadığına yemin edebilirdi. Garip olan, bu parça<br />

Deniz’in favori parçalarından biriydi. Bunu öğrendiğinde daha doğal ne olabilir diye<br />

düşünmüştü Ada, ikisi sanki aynı ruhun parçasıydılar. Belki Duru olmasa Deniz de bunu<br />

hissedebilirdi. Ada parçayı mükemmelleştirmek için bu rüyayı her gördüğünün sabahı kalkar<br />

kalkmaz çalışırdı. Parçanın mükemmel halini Deniz dinlediğinde, onun ne hissedeceğini<br />

düşünmek bile motivasyonların en büyüğüydü.<br />

- 18 -<br />

On beş dakikadır oturduğu yerden hiç kalkmamış, hatta belki gizli bir kameradan<br />

gözetleniyordur diye kafasını bile çevirmemişti Bilge. Bir marangoz atölyesinden çok<br />

marangoz atölyesi sergisine benzeyen yerde, bir damla toz ya da talaştan eser yoktu. Ağaçların<br />

parçalanıp, oyularak şekil alıp birer mobilya haline geldiği yerin burası olduğunu düşünmek<br />

çok aptalca olurdu, aletlerden başka burada odun bile yoktu. Can Manay’ın tuhaf yöntemlerin<br />

adamı olduğunun da farkındaydı. Belki başka bir odadaki bir sistemden Bilge’yi gözetliyor ve<br />

hareketlerini tahlil ediyor olabilirdi diye düşünürken en doğru şeyin hiç kıpırdamamak, yani<br />

kendisiyle ilgili hiçbir veri vermemek olduğuna karar vermişti. Can şık bir şekilde<br />

hazırlanmış, saçları ıslak ama düzgün bir biçimde merdivenlerden inerken telefonuyla<br />

şoförüne kendisini hemen alması için talimatta bulunuyordu. Bilge, saygısını göstermek için<br />

ödevlerden şişmiş çantasını da omuzlayıp ayağa kalktı. Can biraz önce Cansu’yu becerdiği<br />

masanın hemen yanındaki sandalyenin önünde ayakta kendisini bekleyen kızı görünce şaşırdı.<br />

Bu kız da kimdi ve ne zamandır kendi özel eşyalarının arasındaydı? O kocaman şişmiş<br />

çantanın içindeki şey bari tehlikeli ya da manyakça bir şey olmasaydı. Kaşlarını çatıp, “Sen<br />

de kimsin?” diye sorguladı.<br />

Can Manay’la göz göze bakmamaya dikkat ederek, “Özür dilerim hocam, ben Bilge Görgün.<br />

Cansu Hanım beni içeri aldı. Size ödevleri getirdim.” dedi bir asker saygısında. Konuşurken<br />

omzundaki çantanın içindeki ödevleri masanın üstüne koymaya başladı, “Sizi böyle rahatsız

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!