You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
düşünecekti.<br />
Can Manay kendisini tuvalet kağıdıyla temizlerken, Arzum külotunu giydi. Lavabodan<br />
çıktıklarında Duru ve Deniz yoktu.<br />
Duru, Deniz’in kendisini saran güçlü kolları arasında biraz önce şahit olduğu şeyi anlamaya<br />
çalışarak duruyordu. Can Manay resmen gece boyunca kendisine bakmış, sonra o antipatik<br />
model kızla lavaboda çiftleşmişti. Mide bulandırıcıydı. Nasıl iğrenç bir adamdı bu!? Çok ses<br />
duymamışlardı ama kızın inlemesi ve ritmik bir iki sesten sonra Deniz’le birbirlerine<br />
bakmışlar, bu tuhaf duruma tanık olmanın yarattığı gariplikten kurtulmak için Deniz’in<br />
önderliğinde bahçeye çıkmışlardı. Duruma inanamayan Duru, birkaç kez hayretler içinde<br />
Deniz’le konuşmaya çalışsa da, Deniz tarafından susturulmuş, boş verilmesi söylenmişti.<br />
Deniz’e göre burası herkesin sadece kendi hareketlerinden sorumlu olması gereken bir<br />
gezegendi. Deniz’in bilmediği ve Duru’nun şaşırdığı şeyse, lavaboda çiftleşmeleri değil, Can<br />
Manay’ın Duru’ya gösterdiği gizli ilgiden sonra böyle bir şey yapmış olmasının<br />
anlamsızlığıydı. Duru tamamen belgesel moduna geçmişti, olanları izlemekten başka bir<br />
motivasyonu olmayan bir haldi bu. Deniz, yanlarına gelen Can Manay ve Arzum’a bakmamaya<br />
dikkat ederken, Duru resmen gözlerini dikmişti. Bir daha görmek bile istemediği bu kısa, tuhaf<br />
adamın arsızlığı tüyler ürperticiydi.<br />
- 74 -<br />
‘Mahrum Caddesi, Tüldaş otobüs son durağından 200 m. Sonra soldaki gri konteynır.’<br />
Tüldaş otobüs son durağı, şehrin lağım kokusuyla ve çingeneleriyle ünlü, denizden uzak bir<br />
semtindeydi. Tüldaş otobüslerine bindiklerinde son durağa ne kadar zamanda varacaklarını<br />
sormuşlar, şoför bir saat civarı demişti. Bir saat 20 dakikadan sonra son durağa varmalarına<br />
hâlâ sekiz durak vardı. Özge sabırla, şehrin köhne semtlerinde dura kalka ilerleyen otobüsün<br />
camından dışarıyı izlerken, nereye ve neden gittiklerini bilmeyen ve bu konuda Özge’den<br />
herhangi bilgi alamayan Ömer, çantasından çıkardığı kağıdı karalayıp duruyordu. Özellikle<br />
herhangi bir sohbet başlatmak istememişti Özge, Ömer’in birkaç ürkek girişiminden ve<br />
Özge’nin sohbeti ustaca kesmeyi bilen cevaplarından sonra sessizce yolculuklarına devam<br />
etmişlerdi. Son durağa geldiklerinde otobüste sadece altı kişi kalmışlardı. İki çocuklu bir<br />
kadın, arka sırada uyuyan şapkalı adam, Özge ve Ömer... Özge son durağa yaklaştıklarını<br />
anladığında hemen şoförün yanına gidip Mahrum Caddesi’ne varıp varmadıklarını sordu.<br />
Şoför otobüsü durağa yanaştırırken kafasını sallayıp beklemesini işaret etti. Tüm yolcular<br />
indikten sonra el frenini çekip otobüsün merdivenlerine kadar indi ve eliyle tarif ederek, 200<br />
metre ilerdeki tarlayı geçmelerini, küçük tepeyi çıkıp üst geçitten düz yürüyüp otobanın<br />
üstünden karşıya geçmelerini, hiçbir yere sapmadan 100 metre daha yürüdükten sonra bir daha<br />
sormalarını söyledi.<br />
Ömer ve Özge bir süre hiç konuşmadan devam ettiler yürümeye. Tarlayı geçtiler, tepeyi<br />
aştılar hemen altlarında uzanan otobana bakıp önlerine çıkan üst geçitten yürüdüler, etrafta<br />
kimse yoktu. Ömer dergiyi internete yükleme <strong>fi</strong>krini ürkekçe ortaya attığında, ıssızlık içinde,<br />
köhne bir ilkokulun önüne varmışlardı, okulla başlayan binalar gecekondularla devam<br />
ediyordu. Özge, bedava bir dergi yayınlamanın kime ne yararı olacağını homurdanıp Ömer’in<br />
önerisini ciddiye almadan, okuldan çıkan çocuklardan birine yolu sordu ve çocuklar soldaki