Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Duru’nun diğer eli ona vurmak için kalktı bu sefer ve Can onu da yakalayıp, “Kızgın olduğun<br />
kişi ben değilim!” dedi. Duru kollarını kurtarmak için çekiştirirken Can, “Bana istediğin kadar<br />
vur ama seni üzen kişinin ben olmadığımı bilerek vur bana.” diyerek Duru’nun kollarını<br />
bıraktı. Duru aniden boşta kalan ellerini indirmekte tereddüt etti önce, sonra sağ elini bir daha<br />
vurmak için kaldırdığında karşısında hareketsiz duran Can Manay’ın suratındaki teslimiyetle<br />
çarpıştı gözleri. Tereddütle birkaç saniye eli havada asılı kalırken Can mırıldanarak, “Seni bu<br />
kadar üzen şeyi öldürebilirim.” dedi. Duru havadaki eliyle Can Manay’a bir tokat daha attı<br />
ama bu seferki yumuşaktı. Tokattan sonra kısa denemeyecek kadar uzun, uzun denemeyecek<br />
kadar kısa bir an birbirlerine baktılar. Duru dönüp hızla yürümeye devam ederken, Can Manay<br />
onu takip etmemek için ölesiye savaşmak zorunda kaldı içindeki tüm açlıkla. Duru okulun<br />
bahçesinden çıktığında, Can Manay önce Ali’yi arayıp parlak elbiseli kızın gittiği yere sağ<br />
salim vardığından emin olmasını istedi, sonra Deniz’le ilgili planının başarılı olması için son<br />
haber vermesi gereken kişiyi aradı.<br />
- 8 -<br />
Müzik ulaşması gereken dans ritmine ulaştığında, etrafındaki dansçıların kendilerini dansa<br />
davet etmek için orada olduğunu anlayan izleyiciler, zincirlerinden kurtulmuş, kendilerine<br />
verilen dans etme izni için müteşekkir bir halde, şeker dükkanındaki aç çocukların şekere<br />
saldırması gibi saldırdılar müziğe. Deniz sahnenin tepesindeki köşesinden kıpırdamadan<br />
izledi. Dansçıların dans ederek yaklaşması ve izleyenlerle göz göze gelmeleri bile insanların<br />
kalkıp dansa katılması için yeterli olur hale gelmişti. Herkes hazırdı özgürleşmeye. Bu saatten<br />
sonra ters gidebilecek tek şeyin Göksel’in kısa toleransından kaynaklanabileceğini<br />
bildiğinden, gözlerini Göksel’den ayırmadan tüm sahnenin bir ayine katılır gibi kalkıp dans<br />
etmesine tanık oldu Deniz.<br />
Göksel kendini bir küçükbaş sürüsünün içindeki kurt gibi hissederek ilerledi kalabalığın<br />
içinde. Atmosfere yayılan müziğin arkasına gizlenebileceğinin bilincinde, suratında Duru’nun<br />
tokadıyla dağılan makyajını önemsemeden bir ilah gibi yürüdü. Göz göze geldiği herkes ayağa<br />
kalkıyor ona doğru yaklaşıyordu. Göksel kendisine yaklaşmak isteyen kişilere elini uzatıyor,<br />
onları müziğin ritminde bir kez döndürüp vücudunun çevikliğini bir avantaj olarak kullanarak<br />
sıyrılıyor, kalabalığın içinde kamufle oluyordu. O gece kimse yakalayamadı bu boğaadamı,<br />
eline kartvizit sıkıştırmak dışında bir an bile hakim olamadılar onun varlığına, ne<br />
durdurabildiler, ne de onunla dansa devam edebilirdiler, onu bir an gördüler ve sonra<br />
kaybettiler. Birçoğu, boğaadama ulaşamamanın verdiği hayal kırıklığı içinde ellerinde<br />
kartvizitleriyle bitirdi geceyi.<br />
Deniz durduğu yerden Göksel’in insanlar üzerinde yarattığı etkiyi izlediğinde kendi kendine<br />
gülümsedi. Suratındaki gülümseme, narin ellerin saçlarına arkadan dokunmasıyla dondu,<br />
ancak Duru’ya ait olabileceğini düşündüğü ellere doğru döndüğünde hissettiği şaşkınlık<br />
sarsıcıydı, hem Deniz hem de Ada için. Deniz’in suratındaki şaşkınlığın iğreti olmuş bir<br />
insanın surat ifadesiyle birleştiğini gören Ada, Deniz’in suratına uzanmak üzere olan elini<br />
hemen indirdi. Deniz sert bir şekilde, “N’apıyorsun?” diye çıkıştığında, Ada yok olmak istedi<br />
ve oldu. Hızla başını öne eğip Deniz’i geçti ve kalabalıkta dans edenlerin içine karışıp yok<br />
oldu. İçinde hissettiği utanç kızgınlıkla öyle ayrılmaz bir şekilde birleşmişti ki, Deniz’in