24.11.2015 Views

II ULUSLARARASI ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI SEMPOZYUMU

CY5mNcim

CY5mNcim

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Son Ada, ekolojik dengenin bozulmadığı kaçıp sığınılacak son toprak parçasıdır. Bütünden<br />

tamamen kopmayan bütüne de bağımlı olmayan Son Ada, Son Ada’nın Çocukları hikâyesinde<br />

adada yaşayanların sığınağıdır. Son Ada diye adlandırılması insanın zarar vermediği son<br />

toprak parçası oluşuyla ilgilidir. Ada suyun koruyuculuğu ve kuşatıcılığı altında olması sebebiyle<br />

iktidar sahiplerinin, kapitalist sistemin yarattığı güç odaklarının ve ataerkil düzenin savunucularının<br />

ulaşamayacağı ütopik bir yerdir. Adadakiler dışa kapalı bir yaşam sürdürmektedirler. İç<br />

ve dış dünya arasında kurulan bu denge adaya sonradan gelen Başkanla bozulur. Adada kendi<br />

hâlinde bir yaşam tarzı benimseyen bu insanlar dış dünyayı ya da öteki dünyayı Başkan’ın yaptıklarıyla<br />

yeniden hatırlarlar. Mekânın insan psikolojisi üzerindeki etkisi herkes tarafından bilinmektedir.<br />

Adanın dört tarafının sularla çevrili olması oradaki insanlara hem bütüne ait olma<br />

hem de olmama hissini yaşatır. Adadaki insanlar hem dış dünyadan bağımsızdırlar hem de ihtiyaç<br />

duyduklarında anakaraya ulaşabilecek imkânlara sahiptirler.<br />

Ada bir yeryüzü cennetidir. Başkan bu yeryüzü cennetini cehenneme çevirir. İnsanlara<br />

daha fazla mutluluk, özgürlük ve para vaat ederek adadaki bütün dengeleri alt üst eder. Son<br />

Ada’nın Çocukları hikâyesinde Başkan, adeta kutsal kitaplardaki insanın cennetten kovulmasına<br />

sebep olan şeytan gibidir. Adadaki insanları “Sevgili komşularım, dünya turizmin altın çağını<br />

yaşıyor. Her yıl yüz milyonlarca turist, sıcak denizlere, mavi koylara sahip güzelim adalara<br />

akıyor. Bizim adamız, dolayısıyla da siz, niye bu büyük endüstriden payınızı almıyorsunuz?<br />

Bunu yapmanıza hiçbir engel yok. Hemen yarın ülkemizin ve dünyanın en büyük şirketleri gelip<br />

bu cennet koylara beş yıldızlı oteller, diskolar, eğlence merkezleri yapmaya başlayabilir.” (Livaneli,<br />

2015, s.82-83) sözleriyle kandırır. İhtiyaçları olmamasına rağmen daha fazla para kazanmak<br />

adadaki bazı insanları cezbeder. Bunun üzerine Başkan adayı istediği gibi yönetmeye<br />

başlar. Böylece cennet gibi ada, anakaraya benzer. Cennetten kovulan ilk insanlar için dünya bir<br />

cehennemdir. Başkan, Son Ada’yı anakaraya dönüştürerek adadaki insanlara cehennemi yaşatır.<br />

Toprağı kullanılması, sömürülmesi gereken bir nesneye dönüştüren Başkan, adayı turizm<br />

cennetine dönüştürmek isterken adadakilerin unuttuğu bir kavramı su yüzüne çıkarır: mülkiyet.<br />

Adada mülkiyet kavramı gelişmemiştir. Adadakilerin toplumsal, kültürel ve ekonomik kavramlardan<br />

soyutlanmış bir yaşam tarzını benimsedikleri görülür. İnsanların kıyafet seçimlerinde,<br />

gündelik hayatlarında ve birbirleriyle olan ilişkilerinde cinsiyetin belirleyiciliği yoktur. Bu yönüyle<br />

hikâye, doğa yazınına örnek olabilecek bir eserdir. “… doğa yazarları, bedenin simgesel,<br />

politik, sınıfsal ve cinsel kimliğini esere yansıtmazlar. Onların amacı, insan bedeninin biyotik<br />

topluluklardan kopuk düşünülmemesini vurgulamaktadır. Ancak, bedeni söylemsel, toplumsal ve<br />

kültürel kavramlardan soyutladıkları için ortaya bu kavramlardan arındırılmış, cinsiyetsiz ve<br />

sınıfsız bir beden kavramı çıkmaktadır.” (Opperman, 2006, s.6) Adada sınıfsız bir topluluk vardır.<br />

Toplu bir şekilde yaptıkları çam fıstığı hasadından elde ettiklerini bölüşürler. Herkese eşit<br />

şekilde dağıtılan bu para gazete, süt gibi ihtiyaçlar için kullanılır. Ada sakinlerinin göçebe insanlar<br />

gibi sadece evleri vardır; evlerini kondurdukları toprak parçası onlara ait değildir. Başkan<br />

gelinceye kadar toprağın 1 Numara’ya ait olduğu gerçeği üzerinde durulmamıştır. Çünkü onlar<br />

için önemli olan toprağa sahip olmak değil toprağı yaşamsal faaliyetlerine yetecek ölçüde kullanabilmektir.<br />

Toprak, mülk olarak görülmez. Adada çevreyle bütünleşme söz konusudur. Toprak<br />

metalaştırılmadığı için zarar da görmez.<br />

Başkan ve adamları, insanlara daha iyi gelecek sunmak adına doğayı tahrip etmeye başlarlar.<br />

Doğayı kontrol altına almak isteyen Başkan’ın, gelişigüzel uzamış dallara bile tahammülü<br />

yoktur. “İki yanında upuzun ağaçların sıralandığı ve bu ağaçların yukarıda birbirine girerek<br />

doğal bir gölgelik oluşturduğu yeşil bir tünele benzeyen yol” (Livaneli, 2015, s. 40) başkanın<br />

adamları tarafından düzenli (!) hâle getirilir. Ağaçların dalları kesilerek aynı hizaya getirilir.<br />

Bütün dalların aynı ölçüde olması Başkan’a göre medeniyetle ilgilidir. Ona göre insanın doğayla<br />

giriştiği amansız mücadelenin adı medeniyettir. Medeniyetin amacı insanlara daha konforlu<br />

bir hayat sunabilmektir. Ama medeniyet, insana daha rahat bir hayat sunarken bu rahatı başka<br />

bir açıdan bozabilecek etkenlerin de oluşmasına zemin hazırlar. Medeniyet ve örtünme arasındaki<br />

ilişki hikâyede insanların zamanla kıyafet seçimlerindeki değişiklikle açığa çıkar. Adadaki<br />

insanlar cinsiyetsiz bir topluluk oluşturmuşlardır. Kıyafet seçimlerinde cinsiyet ve estetik belirleyici<br />

unsurlar değildir. İnsanlar adanın iklim şartlarına uygun rahat kıyafetleri tercih ederler.<br />

<strong>II</strong>. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu 367

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!