24.11.2015 Views

II ULUSLARARASI ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI SEMPOZYUMU

CY5mNcim

CY5mNcim

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Doğada yaşayan her canlının ayrı bir değeri vardır. “Doğadaki tüm canlıların kendi içlerinde<br />

değerli oldukları ilkesine verilen içsel değer tanımı tüm doğa yazınının temel ekolojik etik<br />

ilkesini oluşturmaktadır.” (Opperman, 2006, s.4) Doğadaki her varlığın sahip olduğu bu içsel<br />

değerlerden birinin yitirilmesi diğerlerinin de değişmesine veya tamamen yok olmasına neden<br />

olabilir. Varlıkların sahip olduğu bu içsel değerler insana göre belirlenemez. Çevreci hareketin<br />

başlamasında tarım ilaçlarının doğaya verdiği zararların fark edilmesi etkili olmuştur. Ekolojik<br />

dengeyi bozan Başkan ve adamları yılanlardan kurtulmak için bu ilaçlara başvururlar. İnsanlar<br />

yılanlardan kurtulur ama bu ilaçların da en az yılanlar kadar tehlikeli olduğu adadaki değişimle<br />

okuyucuya hissettirilir. “Varillerle getirilip adanın birçok yerine konulan ilaç belki yılanları<br />

kaçırıyordu ama artık eve girmek bizim için işkence haline gelmişti. O güzelim ıtırların, yaseminlerin<br />

kokusu bile bu iğrençliği bastırmaya yetmiyordu.” (Livaneli, 2015, s.159)<br />

Başkan’ın başlattığı doğa- medeniyet karşıtlığı ya da doğa- insan karşıtlığı ütopik özelliklere<br />

sahip Son Ada’yı distopik bir yer hâline getirir. Medeniyetten ve insandan yana seçim<br />

yapan Başkan ve Başkan gibi düşünen adalıların karşısında doğayı seçen çocuklar, anlatıcı çocuğun<br />

annesi ve dayısı yer alır. Ekofeministler böyle bir seçimin her iki taraf içinde doğru olmadığı<br />

görüşündedirler. Onlara göre “… yapılması gereken böyle bir seçim değil, insan ile doğa<br />

arasındaki ilişkiyi yeni, diyalektik bir biçimde ele almamızı sağlayacak bir düşünsel yaklaşım<br />

üretebilmektir.” (Berktay, 2006, s. 75) Son Ada’nın sakinleri insan ile doğa arasındaki ilişkiyi<br />

diyalektik bir biçimde ele almayı başaramadıkları için ütopya distopyaya evrilir. Çocukların<br />

henüz kaybetmediği bütünsellik anlayışı sayesinde büyükler de yaptıkları yanlışların farkına<br />

varırlar. Adadaki az sayıdaki çocuklardan biri olan dilsiz çocuk, martıların çoğalması için kurtarabildiği<br />

kadar martı yumurtasını kuluçkaya yatan tavukların yumurtaları arasına karıştırır. Konuşamayan,<br />

çok aza kişiyle iletişim kurabilen, insanlarla göz göze bile gelmeyen bu çocuk, tek<br />

başına martıların hayatlarını kurtarmaya çalışır. Onun bu gayreti adadaki diğer üç çocuğu da<br />

etkiler ve bir gün Başkan’dan kurtulabileceklerine ve her şeyin eski hâline döneceğine dair onları<br />

umutlandırır. Çünkü çocuklar “ adanın değil kendilerinin değiştiğini” (Livaneli, 2015, s.156)<br />

fark ederler.<br />

Son Ada’nın Çocukları adlı hikâye ütopyaya ait özelliklerden bazılarına sahiptir. Adadaki<br />

herkesin eşit şartlarda yaşıyor olması, kendi içlerinde oluşturdukları toplumsal adalet anlayışları,<br />

adada güvenlik sorunun olmayışı ve güvenliği sağlayacak insan gücünün olmayışı Son<br />

Ada’nın ütopik bir yer olduğunu düşündürür. Başkanla birlikte bu ütopik unsurlar kaybolmaya<br />

başlar. Başkan iktidarını sağlamlaştırabilmek için karmaşa yaratır. İktidarını oluştururken demokratik<br />

bir tavır sergiler; ancak bu, göstermelik bir demokrasi anlayışıdır ve diktatörlüğünü<br />

perdelemeye yarar. Çizilen sözde demokratik tabloyla insan önce kadın ve erkek diye ayrılır.<br />

Elbette buradaki ayrım toplumsal cinsiyetle ilgilidir. “Saygıdeğer kadınlarımız, analarımız,<br />

eşlerimiz, kız kardeşlerimiz toplum hayatına karışmalı” (Livaneli, 2015, s. 54) cümlesi, Başkan’ın<br />

toplumsal hayat içerisinde kadını, birey olarak göz ardı edişinin ifadesidir. Ona göre<br />

saygıdeğer kadınlar anadır, eştir, kız kardeştir. Kadını yücelttiğini düşündüren bu cümle aslında<br />

kadını insan olarak değil erkeğe göre tanımlayan ataerkil zihniyetin yansımasıdır. Başkan’ın<br />

yarattığı kadın – erkek, doğa – insan, hayvan – insan gibi ikilikler, iktidarını güçlendireceği<br />

kaos ortamını hazırlar. Distopya karmaşadır. Düzeni sağlamak için belirlenen prensipler karmaşaya<br />

neden olur. Bu ironik durum, Son Ada’da da ortaya çıkar. Düzeni sağlamak için –aslında<br />

Başkan’dan önce adada kendiliğinden oluşan bir düzen vardır- alınan yönetim kurulu kararları<br />

adayı karmaşık bir yere dönüştürür. Başkan, kendi düzenini oluştururken adanın düzenini yerle<br />

bir eder. Düzenin bozulması insanların dikkatini Başkan yerine başka şeylere, martılara, tilkilere,<br />

leyleklere vermesini sağlar. Adadaki bu durum anlatıcı çocuğun gözünden şöyle ifade edilir:<br />

“ Yöneticiler kendi çıkarları için ülkenin zenginliklerini kullanıyorlar, doğal güzellikleri<br />

yok etmekten, halkı bilgisiz ve fakir bırakmaktan kaçınmıyorlar, halkı birbirine düşman ediyorlardı.<br />

Böylece insanlar birbirleriyle kavga etmekten, yöneticileri eleştirmeyi unutuyorlardı.”<br />

(Livaneli, 2015, s. 39)<br />

Başkan her şeyi kontrol altına almaya çalışan bir diktatördür. Geçmişte ülkesini de militarist,<br />

kapitalist kurallarla yönetmiştir ve diktatörlüğünü de bu zihniyetlere borçludur. Önce<br />

problem yaratır sonra da bu problemleri savaşın kurallarına göre çözmeye çalışır. Başkan’ın bu<br />

370 <strong>II</strong>. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!