24.11.2015 Views

II ULUSLARARASI ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI SEMPOZYUMU

CY5mNcim

CY5mNcim

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Klasik Türk edebiyatı, medeniyetimizin izlerini 13. yy.dan 19. yy.a kadar takip edebileceğimiz<br />

çok zengin bir edebiyat geleneğidir. Bu edebiyat geleneğinde farklı anlam katmanlarını<br />

içerisinde barındıran beyit; toplumu tarihî, sosyal, kültürel, dini, siyasi yönleriyle yansıtan zihniyet<br />

unsurlarını estetik bir şekilde okuyucuya sunar. Bu anlamda, klasik Türk şiiri ürünlerinde<br />

eski Türklerin olduğu kadar Müslüman Türklerin hayatında da önemli bir yeri olan sihir olgusunu<br />

çeşitli özellikleriyle görmek mümkündür (Karaman, 2015b: 1503). Klasik Türk şiirinde söz<br />

konusu edilen sihir olgusu günümüz çocuk ve gençlik edebiyatındaki sihirsel unsurlar için de<br />

yerli bir kaynaktır. Hârût ve Mârût kıssası ile mesnevilerde canlı tasvirlerle fiziki ve ruhi portresi<br />

çizilen sihirbaz ve cadılar bu bağlamda zikredilebilir.<br />

1.1. Hârût ve Mârût<br />

İslam dininin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim, İslam medeniyeti çevresinde gelişen klasik<br />

Türk edebiyatı için önemli bir kaynaktır. Bakara suresinin 102. ayetinde bahsedilen Hârût ve<br />

Mârût kıssasının, klasik Türk edebiyatında daha ziyade İsrailiyat kökenli anlatılarla şekillendiği<br />

görülür. Bir Doğu anlatısı olan Hârût ve Mârût, çocuk ve gençlik edebiyatı için ilham verici<br />

olabilir. Kıssadaki sihirsel unsurlar ve olağanüstülükler çocuk ve gençlik edebiyatı eserlerinde<br />

işlenerek bugüne taşınırsa zamanla evrensel çapta bizi dünyaya tanıtacak eserlere dönüşebilir.<br />

Bakara suresinin 102. ayetinde bahsedilen Hârût ile Mârût iki melektir. Kelimeyi esreyle<br />

okuyup bunların iki melik yani padişah olduğunu söyleyenler olduğu gibi Hârût ve Mârût’un<br />

Davud ve Süleyman peygamberler olduğunu ileri sürenler de vardır. Nitekim Hz. Davud ve Hz.<br />

Süleyman Ahd-i Atîk’e göre peygamber olmayıp padişahtırlar. Hârût ve Mârût ile onların öğrettikleri<br />

şey hakkında çok söz söylenmiş, çeşitli görüşler ortaya konmuştur. Elmalılı Hamdi Yazır,<br />

meleklerin haram olan bir şeyi yapmayacağı görüşüne dayanarak Hârût ve Mârût’un insanlara<br />

öğrettiği bilginin aslında sihir olmayıp kötü niyetli kişilerce kötülük için kullanmaya elverişli<br />

yüksek bir ilim olduğunu ileri sürer (Bkz.: Yazır (1), 1992: 370-371; Karaman, 2015a: 488).<br />

Buna rağmen yeryüzünde adı sihirle anılmış nice kişi ve topluluklara sihir öğrettikleri ileri sürülen<br />

Hârût ile Mârût sihir sanatının ustaları olarak kabul edilir. Bundan dolayı Hârûtluk, kimi<br />

zaman sihir ve büyünün öteki adı olmuştur (Karaman, 2015a: 491).<br />

Klasik Türk edebiyatına yansımaları olmuş Kur’an’daki Hârût ve Mârût kıssası ile ilgili<br />

çeşitli efsaneler anlatılır. Rivayete göre melekler, insanların yeryüzünde putlara tapmaları, kan<br />

dökmeleri ve günah işlemeleri karşısında şaşırır, “Yüce Allah kendini ve emirlerini elçileri vasıtasıyla<br />

insanlara bildirdiği hâlde nasıl olur da onlar küfre girer, günah işlerler?” diye sorarlar.<br />

Allah da onlara hitaben “Eğer insanlardaki şehvet sizde olsaydı, siz de onlar gibi olurdunuz.”<br />

diye cevap verir. Melekler bunu mümkün görmeyip doğruluktan asla ayrılmayacaklarını söylerler.<br />

Bunun üzerine Allah onlara içlerinden iki melek seçmelerini, seçtikleri bu iki meleği insan<br />

sureti ve yaratılışında yeryüzüne göndereceğini söyler. Melekler, içlerinde en çok ibadet eden<br />

Hârût ve Mârût adlı iki meleği seçerler. Allah, bu iki meleğe yeryüzünde adaletle hükmetmeyi;<br />

şirkten, zinadan, şaraptan ve kan dökmekten sakınmalarını emreder. Hârût ve Mârût bir müddet<br />

Allah’ın bu emirleri doğrultusunda gündüzleri yeryüzünde adaletle hükmeder, geceleri göğe<br />

çıkıp ibadet ederler. Günün birinde kocasıyla geçinemeyen Zühre adlı bir kadın boşanma davası<br />

için kocası ile birlikte Hârût ve Mârût’un huzuruna çıkar. Kadın çok güzel olduğundan Hârût ve<br />

Mârût ikisi de kadına gönül kaptırıp ondan gizli bir görüşme talep ederler. Kadın önce razı olmaz,<br />

Hârût ve Mârût’un ısrarı üzerine onlara üç şart koşar: Puta tapmak, şarap içmek ve haksız<br />

yere kan dökmek. Bu üç şartı yerine getirirlerse onlarla birlikte olacağını söyler. Hârût ve Mârût<br />

başlangıçta bu şartları kabul etmezler fakat Zühre işveyi artırdıkça artırır, bunlar da daha fazla<br />

dayanamayıp “En zararsızı şarap içmektir.” diyerek her kötülüğün temeli olan şarap içmeye razı<br />

olurlar. Hârût ve Mârût önce şarap içer, sonra şarabın verdiği sarhoşlukla kendilerinden geçip<br />

zina eder, son olarak da bu hâlde kendilerini gören bir fakiri kendilerini haber vermesinden<br />

korktukları için öldürürler. Zühre, Hârût ve Mârût’tan ism-i azamı öğrenip göğe çıkar fakat<br />

göklerin bekçileri onun üçüncü kat gökten yukarı çıkmasına engel olurlar. Zühre, Allah tarafından<br />

bir yıldız şekline sokulur. Hârût ve Mârût ise yaptıklarından büyük bir pişmanlık ve utanç<br />

duyarlar, tekrar göğe çıkmak ister fakat buna muvaffak olamazlar. Nihayet İdris Peygamber’in<br />

aracı olmasıyla Allah, onları dünya ve ahiret azaplarından birini seçmeleri konusunda muhayyer<br />

bırakır. Hârût ve Mârût da dünya geçici olduğu için dünya azabını seçerler. Babil’de bir kuyuda<br />

98 <strong>II</strong>. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!