24.11.2015 Views

II ULUSLARARASI ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI SEMPOZYUMU

CY5mNcim

CY5mNcim

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

sini engelleyen bir yıkıntı olarak görülür] artık. Bir süre sonra da, “yeterince para kazanamıyor”<br />

gerekçesiyle, tarihi ahşap iskele lokantaya; “yeteri kadar müşterisi yok” gerekçesiyle de, Boğaz<br />

vapuru seferden kaldırıl[ır]” (s. 54-59).<br />

Mahalleli artık karşıya otomobil ve otobüsle köprüden geçmek zorunda kalır. Yolcular<br />

saatlerce trafikte beklemek zorunda kalır. Daha ilk günden, yavaş giden Boğaz vapurunun, hızlı<br />

giden otomobillerden çok daha çabuk karşıya ulaşabildiği anlaşılır (s. 59). Köprüdeki trafik<br />

yüzünden karşıya rahatlıkla geçemeyen yolcuların şikâyetleri üzerine, belediye iskeleyi yeniden<br />

hizmete açmak, vapuru sefere koymak, küçük binayı da vapur iskelesine dönüştürmek zorunda<br />

kalır. Bu otomobillerin artık iskele meydanında park edemeyeceği anlamına gelmektedir. Park<br />

yeri bulamayan müşteriler gelmeyince de, lokantalar mecburen kapanır. Mahallenin eski kahveleri<br />

ve dükkânları tekrar açılır. Böylece iskele meydanı eski görünümüne kavuşur. Mahalle sakinleri,<br />

bütün bu gelişmelerden son derece memnundur. Her şey eski günlerdeki gibidir. Yalının<br />

dökülen tarafları onarılmış, her yanı özenle tamir edilmiş, yalı tertemiz boyanmıştır. Bay ve<br />

bayan karga çatıya yeniden yerleşmişlerdir. Yalının bahçesi temizlenmiş, toprak yığınları kaldırılmış,<br />

her yana çiçek ekilmiştir. Sağlığına kavuşan Meliha Hanım, yeniden yalıda yaşamaya<br />

karar vermiştir. Birtakım kimselerin “değişim” adı altında, rant elde etmek amacıyla bozmaya<br />

çalıştıkları doğal yaşam, öykünün ana kahramanı Fırat’ın gayretleri sonucunda yeniden tesis<br />

edilir. Behiç Ak bu öyküsüyle, “sosyal sorumluluğun hayatın içinde bir hikâye konusu olabileceğini”<br />

(Epik, 2014: 144) ortaya koyar.<br />

SONUÇ<br />

Behiç Ak, doğaya karşı duyarlılığıyla bilinen bir yazardır. Yazdıklarında insan ve çevresi<br />

büyük bir uyum içerisindedir. Ak, bu bildiride ele aldığımız her iki öyküde de, bir yandan<br />

betonlaşmadan uzak, her şeyin kendi doğal akışı içinde seyrettiği bir yaşamı Boğaz ekseninde<br />

kurgularken; diğer yandan, İstanbul’un daha fazla para kazanmak hevesiyle parsellenmek suretiyle<br />

gökdelenlerin dikildiği, sularının gemi atıklarıyla kirletildiği; çocuklar ve hayvanların<br />

görmezden gelindiği, hareket alanlarının kısıtlandığı, şehirle bağlarının koparıldığı bir zihniyetin<br />

eleştirisini de ihmal etmez. Kuşların cıvıl cıvıl öttüğü, temiz, kirletilmemiş, Boğaz sularında<br />

yüzülebilen, çocukların sokaklarında serbestçe oyun oynadıkları, ağaçlarında meyve yedikleri<br />

bir İstanbul hayali, hemen her öyküsünde karşımıza çıkmaktadır. Onun dünyasında çocuklar,<br />

doğayla iç içedirler. İhtiyaç duydukları pek çok şeyi çevrelerinde bulurlar. O, çocukların bu<br />

ortamdan koparılarak “kurs” adı altında dört duvar arasına hapsedilmelerine, birer yarış atı olarak<br />

görülmelerine şiddetle karşı çıkar.<br />

Yazar, çocuklara birtakım olumsuzluklar karşında direnmeyi, çevrelerine karşı kendilerini<br />

sorumlu hissetmelerini; ancak bu şekilde güzel bir gelecek kurabileceklerini öğütlet gibidir.<br />

Galata’nın Tembel Martısı’nda Hülya; Vapurları Seven Çocuk’ta Fırat bu misyonu üstlenen<br />

kahramanlar olarak öne çıkarlar. Behiç Ak’ın bütün öykü karakterleri, “bir kaplumbağa, bir<br />

ağaç, bir bitki, bir meltem kadar doğaya ait” (Aktaş, 2010) kimselerdir. Kendi çevrelerine ve<br />

çevrelerindeki canlılara karşı kayıtsız, duyarsız kalmazlar. Hayvanların da, tıpkı insanlar gibi<br />

canları olduğunun ve yaşama haklarının ellerinden alınmaması gerektiğinin farkındadırlar. Modern<br />

çağın dayatma ve yıkımlarına karşı ayakta kalmayı, mücadele etmeyi bilirler. Bu yönleriyle<br />

de çocuklar için birer örnek model teşkil ederler.<br />

Söz konusu öykülerde dikkat çeken kavramlardan birisi de “mahalle”dir. Behiç Ak’ın<br />

öykülerinde mahalle önemli bir yere sahiptir. Onun mahallesinde yaşayan herkes birbirini tanır,<br />

birbirinin derdine ortak olur. Olaylar karşısında ortak bir tavır geliştirmek onları güçlü kılar;<br />

onların yaşama tutunmalarını sağlar. Yazarın anlattığı mahalle Boğaz’ıyla, minik deniz vapurlarıyla,<br />

martıları, gemilerin köpüklü sularına eşlik eden balıkları, kedileri, kargaları, asırlık çınar<br />

ağaları, yaşlıları, gençleri ve çocuklarıyla uyumlu bir tabloyu andırır. Bir bakıma bu, yazarın<br />

“eski İstanbul” yaşayışına duyduğu özlemin de bir ifadesidir.<br />

KAYNAKÇA<br />

650 <strong>II</strong>. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!