24.11.2015 Views

II ULUSLARARASI ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI SEMPOZYUMU

CY5mNcim

CY5mNcim

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

-Olur dedi. Niye olmasın, babamla Kanlızade Osman Emmi’ye baksana, babam onun yanında<br />

kedi gibi kalmıyor mu?<br />

Sonraki günler mutlu etti bu kâğıda bakmak bizi. Uyumadan önce gözlerimizi bu kâğıda diker,<br />

ormanda Tarzan’la dolaşır, yarı çıplak kadının acıma duygusuyla bize uzattığı elmayı yer, maymunla<br />

uzuneşek oynardık.” (s.8)<br />

Çocukların kurdukları hayaller, yoksulluklarını yansıtır ve çocuk masumiyeti ile verilir.<br />

Karlı Yollarda romanında köylerinde ilkokul olmadığı için komşu köylerden birine zorlu kış<br />

şartlarında okumak için giden Cemşit ve Musa, yoksul olan ailelerinin azık olarak yanlarına<br />

arada sırada verdikleri haşlanmış yumurtayı büyük bir sevinçle yerler. Cemşit, küçük kardeşlerinden<br />

kendisine sıra gelmediği için çok sevdiği yumurtayı her zaman yiyemez. Arkadaşı Musa<br />

ile beraber “dağlar gibi” (s.16) yumurtalarının olmasını hayal ederler.<br />

Yoksul çocuklar, yoksulluklarından dolayı bir ayrımcılığa da tabi tutulurlar. Durumu iyi<br />

ailelerin çocuklarının leylekler tarafından getirildiği, yoksulların da kömür çuvalından çıktığı<br />

çocuklara anlatılır. Zıkkımın Kökü romanında Muzo, bu duruma içerler:<br />

“Nedense, bizim mahallenin yoksul çocuklarının hepsi kömür çuvalından çıkmıştı da, Yaşar’ı,<br />

Nedim’i, Rıfat’ı leylek getirmişti. Belki de biz kışın dünyaya geldiğimizden leylekler burada değildi. Suç<br />

anamın, azıcık dişini sıkıp da bizi marttan sonra dünyaya getirseydi, leyleğe binme mutluluğuna biz de<br />

erişirdik.” (s.9)<br />

Yoksul çocuklar, istedikleri her şeye sahip olamazlar. Bu yüzden de hayal dünyasına sığınırlar.<br />

Zıkkımın Kökü romanında Muzo, hep bir bisikletinin olmasını hayal eder:<br />

“Düşünü kuruyordum. Arka seleye bağlı küçük bir sandık, sandığın içinde peynir ekmek ve bir<br />

şişe su. Sonra, Jules Verne’nin kitapları. Pedallara bassam bassam, Mersin’e dek gitsem ve denizi görsem…<br />

Lastiğim patlasa, yolda onarsam, yaya yürüsem, yollar bitmese bitmese…”(s.109)<br />

Karlı Yollarda romanında Cemşit ve arkadaşları her sene köylerine gelip çocuklara davul<br />

ve topraktan oyuncak kap kacak yapan Mahmut Emmi’nin oyuncaklarıyla evcilik oynarlar<br />

ve bu onları çok mutlu eder:<br />

“İyice soğuduktan sonra herkes ufacık kaplarını kapar evinin yolunu tutardı. İçinde su ısıtmaya<br />

çalışırdık, yemek yapmaya çalışırdık. Kızlar ana olurlar, içine soğan doğrarlar, su katarlardı. Biz erkekler<br />

ateşini yakardık. Fakat az sonra tencerelerimizin, çanaklarımız yarılır, dağılırdı, cıs cıs diye ateşi<br />

söndürürdü. Kızlar:<br />

(s.31)<br />

“Amanın yemek rezil oldu, aktı yere gitti diye dizlerine vururlar, biz oğlanlar da gülüşürdük.”<br />

Bu mutluluk çocukların ruh dünyasında kazandığı saflıkla samimi ve içten, hiçbir maddi<br />

olanakla elde edilemeyecek bir mutluluk olarak değerlendirilebilir.<br />

2. Yoksulların Sosyal Hayat İçinde Var Olma Çabaları<br />

Yoksulların, özellikle yoksul çocukların, sosyal hayat içinde akranları arasında dışlandıkları<br />

sıkça görülür. Gelir düzeyinin yüksek oluşunun verdiği güvenle hareket eden yetişkinler<br />

kadar çocuklar da vardır. Yoksulluğun çocuk muhayyilesinde oluşturduğu unutulmaz etkilerden<br />

biri okuldur. Okul hayatı, çocuğun sosyal hayat içindeki durumuna yansır. Zıkkımın Kökü romanında<br />

Muzo, okula giderken giyecek ayakkabısı olmadığından babasının icadı olan “Nalının<br />

üzerine monte edilen bir eski yemeni” (s.29) ile okula gider. İzgü, küçük Muzo’nun bu ayakkabı<br />

yüzünden yaşadığı sıkıntıyı mizahi bir anlatımla aktarır. Yürürken asker ayakkabısı gibi ses<br />

çıkaran bu ayakkabıyla bir gün sınıf defterini müdür odasına götüren Muzo, odaya girer girmez<br />

ayağı kayar, ayakkabısı ayağından fırlayarak o sırada odada bulunan müfettişin elindeki kahveyi<br />

üzerine döker. Müfettiş ilk şaşkınlığını attıktan sonra Muzaffer’in ayakkabını arar ve “burada<br />

kaplumbağaya benzer bir şey var” (s.33) diyerek Muzaffer’e uzatır. Romanda mizahi yönü ön<br />

planda tutularak verilen bu ayrıntıda yoksulluk kavramı öfke ve nefret ile değil, mizahi bir yaklaşımla<br />

ele alınır. Muzo, sınıf defterini son dersin bitiminde alıp müdür odasına teslim etmenin<br />

çocuklar arasında bir ayrıcalık olarak telakki edildiği o dönemde, bu ayrıcalığa kendisinin de<br />

hakkı olduğunu yine çocuk gözüyle dile getirir:<br />

<strong>II</strong>. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu 391

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!