24.11.2015 Views

II ULUSLARARASI ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI SEMPOZYUMU

CY5mNcim

CY5mNcim

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

siyle özetler. Kendisiyle yapılan bir söyleşide, mimarların “tetikçi” gibi davrandığını söyleyen<br />

yazar, mimar ve mimar figürlerini de çocuk edebiyatına taşır. Galata’nın Tembel Martısı, mimar<br />

Osman Bey tipiyle bunun en güzel örneklerinden bir olarak kabul edilir (Sağlam, 2014: 19).<br />

Gerçekten de ebabiller geri geldiklerinde kuleyi kaplayan tüller yüzünden yavrularına<br />

ulaşamazlar. Çaresizlik içinde kulenin etrafında çığlıklar atarak uçuşurlar. Bu arada Emre, internet<br />

üzerinden dünyanın dört bir yanına durumu açıklayan ve resimlerle süslediği iletileri, “dünya<br />

sularını kurtarma grubundan hayvan sevenler örgütüne, kuş sevenler cemiyetinden ayakkabı<br />

sevenler derneğine, kaldırımzedeler.com’dan, ilgisizler.tr’ye kadar” (s. 36-37) herkese gönderir.<br />

Konu, uluslararası platformda büyük yankı uyandırır. Ancak bu muhalefet, bilgisayar ekranından<br />

ibaret kalır. Bu eylemsizliğin ismini yine Hülya koyar: “İnsanlar, internetten birbirine mesaj<br />

gönderince, sorunların çözüldüğünü sanıyorlar!” (s. 41). Yazarın gizli derdini de bu cümleden<br />

okumak mümkündür. İnternet evet, sosyal medya evet. Ama sokağa çıkmadıkça hiçbir anlamı<br />

yok. Sıkıntı sadece bununla da kalmaz. Bu sanal ortamda bilginin dönüşüme uğrayıp, bir bakıma<br />

kirlendiği de görülür. Paylaşım sırasında insanların katkılarıyla “ebabiller”, “Babil”e; “Galata<br />

Kulesi” ise, “Babil Kulesine” dönüşüverir. Behiç Ak, Emre’nin ağzından biz okurları gülümsetmeyi<br />

başarır: “İnternete kuş giren, fil çıkıyor demek!” (s. 56).<br />

Sonunda mimar Osman Bey, işin vahametini fark eder; ancak bu tülleri kaldırma yetkisi<br />

ona değil; belediyeye aittir. Bu arada mesai de bitmek üzeredir. Böyle giderse kuşlar ölecek diye<br />

düşünür. Hülya belediyeye gerekli mesajı güvercinlerle gönderebileceğini söyler. Osman Bey’in<br />

şaşkın bakışları arasında Hülya’nın bir çığlığıyla güvercinler gelip omuzlarına konar. Hülya<br />

onların kulağına bir şeyler fısıldar ve güvercinler ölü ebabillerden birisini götürüp açık pencereden<br />

yöneticilerden birinin masasına bırakırlar. Olup biten karşısında duyarsız kalamayan belediye<br />

yöneticisinin isteği üzerine tül bulunduğu yerden sökülür. Böylece ebabiller tekrar yavrularını<br />

besleme imkânına kavuşur ve yavrular ölmekten kurtulur. Bu durum karşısında Emre, şu<br />

çarpıcı ifadelere yer verir:<br />

“Güvercinlerin fendi, interneti yendi!” (s. 52).<br />

Ak, insanlarla hayvanların büyük bir ahenk içinde bir bütünlük oluşturabileceklerini ve<br />

insanların, hayvan haklarına saygı göstermek suretiyle doğal yaşama katkıda bulunabileceklerini<br />

dillendirir. Öyküde, insanlar, Galata Kulesi, ebabil kuşları, güvercinler, Tembel Martı Murteza<br />

adeta bir resim tablosunda güzel bir bütünlük oluşturan birer ahenk unsuru olarak tasarlanmışlardır.<br />

Ayrıca Emre’nin şahsında, internet bağımlılığının çocukları/gençleri doğal hayattan yalıttığı,<br />

onları, kendilerinden ibaret bir yaşama mahkûm ettiği eleştirisine de yer verilir.<br />

Vapurları Seven Çocuk<br />

Yazarın bu öyküsü İstanbul’da, Boğaziçi’nde geçmektedir. Öyküde günümüzün temel<br />

meselelerinden biri, çarpıcı bir anlatımla dikkatlere sunulur. “Gelişim” adına değişip metropolleşen<br />

kentte, betonlaşmanın insanlar üzerindeki etkilerini güçlü bir gözlemle kurgulayan Ak,<br />

insan ve yaşadığı çevre arasındaki ilişkiyi duru bir anlatımla, gülümseten desenlerle anlatmaktadır<br />

(Cumhuriyet Kitap, 2009).<br />

Vapurları Seven Çocuk öyküsü üzerine kaleme alınan bir değerlendirme yazısında<br />

önemli tespitlere yer verilir. Söz konusu yazıda şöyle denmektedir: “Bir şehir hayali kuralım,<br />

rahat ve sosyal donatı alanları çok, semt parkları, kent ormanları, bahçeli evleri olan ve herkesin<br />

müstakil evi olan, çocukların okullarına yürüyerek gidebildiği, yaşlıların camiye, parka gidip<br />

buluştuğu rahat nefes alan bir şehir, mümkün mü? Mümkün! Behiç Ak böyle bir şehrin mümkünlüğünü<br />

anlatıyor Vapurları Seven Çocuk’ta… Kente sıkıştırılan, doğayla bağı koparılmaya<br />

çalışılan çocukların sözcüsüdür Behiç Ak. İşte böyle bir çocuğu anlatıyor Vapurları Seven Çocukta<br />

Behiç Ak” (Ayraç Dergisi, 2014).<br />

Öykünün kahramanı Fırat, kardeşi Emre ve olağanüstü bir masal anlatıcısı olan annesi<br />

Aysel Hanım ve bembeyaz kedileri Tebeşir’le birlikte İstanbul Boğazı kıyısındaki Hamsi<br />

Apartmanı’nda ikamet etmektedirler. Fırat, tatil günlerinde çok sevdiği minik Boğaz vapuruyla<br />

karşıya geçip, balon satar. Mahallede içten ve samimi bir yaşam varlığını her adımda hissettirir.<br />

<strong>II</strong>. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu 647

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!