30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Nebile başka bir eve doğru kazıyordu tünelini; orada, tünelin ucundaki o evde mutlu bir hayatın<br />

olduğuna inanıyordu çünkü: “... mutlu... bir yaşamın sesleri geliyordu kulağına.” Duvarı kazmak için<br />

kullandığı tırnaklarının yerini sapı kırık bir çatal aldı sonra. Sapı kırık çatalla sıvasını döktüğü duvar,<br />

“Nebile’nin kendine ait odası”nın, ondan başka kimsenin girmediği odanın duvarıydı; “içinde<br />

süpürgelerin, cilâların, faraşların ve çamaşır sepetiyle sabunların durduğu oda”nın duvarı! Nebile<br />

özgürlüğü, bilmediği bir sokağa sapıp kaybolmakta değil de, ondan başka kimsenin girmediği bir<br />

odadan kaz(ı)maya başladığı tünelin sonuna varmakta bulmuştu. Hem “öte yana varmasına az<br />

kalmıştı.”<br />

Bir gün kolsuz siyah elbisesini, duman renkli külotlu çorabını, yüksek topuklu pabuçlarını giyip az<br />

önce açtığı delikten sürünerek geçti diğer tarafa, karanlık bir odaya. Duyduğu ilk cümle tanıdıktı: “Al<br />

çantamı, çok yorgunum... Akşama ne yemek var?” Bu sesin sahibi, kadının sığındığı karanlık odanın da<br />

sahibiydi. Kadın bir adamın karanlık odasına varmıştı ve bu “karanlık odadan çıkıp evin içine geçeceği<br />

günü bekl[eyecekti].”<br />

Sarı Duvar Kâğıdı’nın kadını çekerek çekiştirerek, kâğıdı duvardan sökerek yazarken hayatının<br />

hikâyesini, Nebile de yazıyor başka bir odanın duvarına, tırnağıyla ama ve sonra sapı kırık bir çatalla.<br />

Yazdığı ona bir tünel açıyor, eski dünyasına yeniden açılan bir tünel: “Al çantamı, çok yorgunum...<br />

Akşama ne yemek var?” Başka bir kadının hayatından yine kendi hayatını dinliyor Nebile. Karanlığın<br />

içinde oturarak... Bir adamın karanlığının, karanlık odasının içinde... Nebile’nin eski odası her ne kadar<br />

süpürgeler ve cilâlarla, faraşlar ve çamaşır sepetiyle, sabunlarla dolu olsa da kendine aitti aslında.<br />

Sadece kendisinin bildiği bir sırrı, kimseden habersiz kazdığı bir tüneli vardı o zaman; “içinde durup<br />

dururken bir sevinç, bir umut kıpırdayıveriyor[du].”<br />

Sarı Duvar Kâğıdı’ndaki kadının duvarda “benden başka hiç kimsenin bilmediği, belki de<br />

hiç bilemeyeceği bir şeyler var” 13 dediği, Nebile’nin de bildiğidir. Oda duvarı her iki kadın için de<br />

başka bir dünyaya açılmaktadır. Birisi çekiştirip sökerken, diğeri kazımakta; odanın o dar mekânının<br />

sınırları zorlanmaktadır. Ve fakat, Jale Parla’nın da dikkat çektiği üzere, sınırları zorlanan mekâna<br />

tekrar tekrar sığınır kadınlar; dışarı çıkıp orada kaybolmayı seçmezler. 14 Biri odanın duvarındaki kendi<br />

hikâyesinin peşine düşmüşken, Nebile de yan evden öteye gitmeyen hayâlinin ardından kazar<br />

tünelini; “caddeler, meydanlar, açık alanlar korkutucudur” çünkü. 15 Her ne kadar sokak, kadınlar ve<br />

erkeklerin aynı toplumsal şartlarda, aynı deneyimler ve özgeçmişlerle dahil olduğu ‘romantik’<br />

mekânlar olmasa da; sadece “tehlike”yi, kısıtla(n)maları gören/anlatan ve “imkân”ı öteleyen, çoğu<br />

zaman sadece tehlike ve korku içeren bir dolu sokak anlatısı, kadınları “dışarı”dan uzaklaştırır. Böyle<br />

bir uzaklık, başka bir yakınlığı getirir beraberinde; ev “mağdur” ve “öğretilen çaresizliğe boyun eğen”<br />

kadının itaat ettiği bir mekân değil “kendi güç ve özerklik kaynakları[nı]” yarattığı, belli stratejiler<br />

geliştirerek kendisine hareket alanı açtığı bir kadınlık bilgisi alanıdır. 16<br />

Böylece Woolf’un dışarıya, kamusala açılmak için bir güçlenme alanı olarak tariflediği<br />

“kendine ait oda”, kadınların dışarıdan, kamusaldan korkarak/kaçarak/dahil olamayarak ve/ya<br />

çekilerek sığındığı/saklandığı/güçlendiği bir alana dönüşür. Bu sebeple, oda gerilimi yüksek bir yerdir.<br />

Odada hayâl kurulur; içe, geçmişe, hatıraya dönülür; rüyaya, kâbusa düşülür; kaçmaya cesaret,<br />

kalmaya korku bulunur. Her odanın her an kilitlenmeye ya da açılmaya/kırılmaya müsait bir kapısı,<br />

dışarıyı hatırlatan bir penceresi vardır. Sığınak dışarının bilgisini sızdırır kapısından penceresinden.<br />

Sarı Duvar Kâğıdı’nın kadınına pencereden görünen dışarısı, yalnızlığın ve kendine biricik görünen<br />

kaderin sona erdiği, duvardaki parmaklıkları tutup şiddetle sarsan kadının yani kendi esaretinin<br />

kalabalıklaştığı yerdir: “... orada sürünen bir sürü kadın var, çok hızlı sürünüyorlar.” 17 Sürünen<br />

kadınlardan biri de Nebile’dir belki:<br />

Nebile sapı kırık çatalı duvara bir iki kez sürttü. Duvar zar kadar incelmişti, bir delik<br />

açıldı. Nebile sessizce deliği büyüttü. Delik, geçebileceği kadar olunca, sürünerek öte yana<br />

geçti. 18<br />

Tünelin nereye vardığına değil de bir “yeraltı” faaliyeti olarak tünelin kendisine, iki deliğin arasına<br />

saklanan o “gayri‐resmî” ve/ya “illegal” dünyaya bakmak gerekir sanki. Tünel kendine ait bir odanın

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!