30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

eylik zihniyeti) diye nitelediği cömertlik, hayırseverliğe dayanan sosyal kodlar, aynı zamanda<br />

“hadşinaslık”, yani herkese hak ettiği yeri bildirmeyi içeriyordu. 9<br />

Bizim araştırmamızda en az 1980li yıllara kadar süregeldiği anlaşılan “evlatlık kız yetiştirme”<br />

adetinin Osmanlı’daki kökenleri bir çok araştırmacı tarafından incelenmiştir 10 ; evlatlık kurumunun<br />

süregiden izleri üzerine ise daha az araştırma var 11 . Buna göre, evlatlık kurumunun tarihsel kökenleri<br />

Osmanlı’daki ev içi köleliğe dayanmaktadır.<br />

“Gerek yaşamlarını saray örneği üzerine modelleyen seçkin ailelerin gerekse daha<br />

mütevazi ailelerin, ev içi organizasyonlarında kadın‐erkek kölelerin büyük ağırlıkları vardı.<br />

Konak haremlerinin saray hareminden önemli bir farkı, meşru eşlerin kadınlara özgü<br />

hiyerarşinin en yüksek basamaklarında bulunmaları ve kölelerin büyük kısmının bu<br />

hanımların özel malı olmalarıdır. Osmanlı toplumunda güzel ve iyi eğitimli köle kızlarla<br />

çevrili olmak, önemli bir prestij göstergesiydi. Çoğunlukla yüksek tabakadan Osmanlı<br />

hanımefendileri, ileride hediye etmek, cariye olarak satmak veya evlendirmek üzere, küçük<br />

yaşta kızlar satın alıyor ve bunları eğitiyorlardı. Özellikle beyaz ırktan köle kadınlar, kul<br />

olmaya eğitilmiş erkek köleler gibi, seçkinler sınıfına dahil ediliyor, sistemin iç, harem<br />

boyutuna katılıyorlardı. Kadın kölelerin başlıca üç çeşit kullanımı vardı. Ev içi hizmetlere<br />

tahsis edilenler, kapasitelerine göre kalfa, eğitimci, dadı, hizmetçi olabiliyorlardı. Çırak,<br />

çırağı veya besleme diye anılan genç kızlar, gelecekte kendilerine verilecek rolleri<br />

üstlenmek üzere eğitim gören, çoğunlukla kendilerini satın alan ailenin dışında işlev<br />

edinecek olanlardı. Üçüncü grup kadın köleler ise, odalık veya cariye denen, kendilerine<br />

sahip erkeğin cinsel yoldaşı olan kadınlardı.” 12 . Bu çocukları besleyip, evlendirmek ve yeni<br />

yaşamlarını kurabilecekleri maddi olanakları sağlama gereği üzerinde durulmuştur. Ancak<br />

miras hakkının kaldırılması ve evlatlıkların ensest kurallarının dışında tutulması, evlatlık<br />

uygulamalarını köle kullanımına benzer bir düzeye indirgemiştir. Osmanlı sayımlarında bu<br />

konuda farklı uygulamalar olduğu kullanılan terimlerden anlaşılmaktadır. Kimileri sayımda<br />

“manevi evlat” diye geçerken, diğerleri besleme, ahretlik, evlatlık diye belirtilmektedir.<br />

Ferhunde Özbay “evlatlık kurumu” üzerine incelemesinde, bu kurumun İslam hukuku<br />

tarafından da desteklendiğini anlatmaktadır: “İslam Hukuku evlat edinmeyi yasaklamıştır,<br />

yasal bir statü vermeden kimsesiz çocukları besleyip büyütmek sevap sayılmış, hatta bu<br />

çocukların “ahretlik”,“besleme”gibi adlarla anılması uygun görülmüştür. Kölelere karşı<br />

İslam hukukundaki yumuşaklık besleme olarak eve alınan çocuklara karşı da<br />

bulunmaktadır.” 13<br />

Özbay’a göre 20. yüzyıl başında Osmanlı topraklarındaki savaşlar, kıtlık, üretimin<br />

yavaşlaması, salgın hastalıklar, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar, göç sonucunda kimsesizve yoksul<br />

kadınlar ve çocuklar bir sosyal sorun olarak ortaya çıkmıştı; orta sınıflar ise Batıtoplumlarında olduğu<br />

kadar zenginleşmemiş ve sanayi burjuvazisi oluşmamıştı. “Bu durumda üst ve orta sınıflar yaygın<br />

biçimde ücretli yatılı hizmetçi kullanımına geçememiştir. Buna karşılık, Osmanlı döneminde<br />

yaygınlaşmaya başlayan küçük yaştaki kimsesiz, fakir, köylü kız çocuklarını evlat alarak, onları ev işleri<br />

ve çocuk bakımında kullanmak kurumsallaşmıştır.” Özbay, “evlatlık kurumu”nun ev işlerinde köle<br />

kullanımından ücretli hizmetçi kullanımına geçişte, bir ara kurum işlevi gördüğünü savunmaktadır. 14<br />

Findley’in makalesinde belirtilen haneye intisab suretiyle sağlanan sosyal hareketlilik, eşraf<br />

ailelerinin evlerinde yetişen evlatlıklar için de (bizim örneklerimizde gözlediğimiz kadarıyla) büyük<br />

ölçüde geçerliydi. Tarihsel olarak bu kalıbın izleri Osmanlı’dan Cumhuriyet toplumuna aktarılmıştı;<br />

özellikle taşrada hükümranlık ve sosyal nüfuz, nüfuzlu ailelerin haneleri çevresinde gelişen bu tür<br />

himaye ilişkileri ile sağlanıyordu. Sosyal refah devleti ve politikalarının gelişmediği bir toplumda bu<br />

sistemin aynı zamanda bir sosyal dayanışma ve yoksulluğu maskeleme, sınıfsal ayrımları yumuşatma<br />

mekanizması olarak da işlev gördüğünü söyleyebiliriz.<br />

Arifioğlu ve Bayazıt aileleri (Maraş) 15

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!