30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Halide Edip’in cephede olduğu yıllarda yaşadığı bir olay da basına çok farklı yansımıştır. Chicago<br />

Tribune gazetesinden Paul Williams, Anadolu’daki direnişi izlemek üzere Ankara’ya gelir ve Mustafa<br />

Kemal ile bir röportaj yapar. Tercümanlığı ise Halide Edip üstlenir. Williams çiftlikte, Mustafa Kemal’in<br />

arkasında duran Halide Edip’in fotoğrafını çeker. Williams, fotoğrafı Halide Edip’e gösterirken<br />

“Kemal’in arkasındaki kadın” der. Fotoğrafı yayımlamayacağı konusunda Halide Edip’e verdiği söze<br />

rağmen fotoğraf çok sayıda Amerikan gazetesinde “Kemal’in Arkasındaki Kadın” başlığıyla çıkar. İpek<br />

Çalışlar, Halide Edip’in anılarından yaptığı alıntı ile Halide Edip’in bu sözlerin gerçeği yansıtmadığını<br />

söylediğini ifade eder:<br />

Beni yabancı gazeteler hep Mustafa Kemal Paşa’nın arkasındaki kadın olarak takdim<br />

ediyor, hatta stratejik kararlarını alırken bile onu etkilediğimi yazıyorlar. Bu tamamen<br />

gerçek dışıdır. Kararlar alınmadan önce genel konuşmalar hep olurdu. O herkesin tek tek<br />

fikrini almakta ısrarlıydı. Hiçbir entelektüel birikimi olmayanlarla da tartışırdı. 21<br />

İpek Çalışlar, Halide Edip’in kaleme almış olduğu bir mektup dolayısıyla, eski harflerle baskısı 1927<br />

yılında yapılan ve 1928 başında satışa sunulan Nutuk’ta gösterildiği gibi “mandacı” olmadığını ise şu<br />

cümlelerle ortaya koyar:<br />

Halide, gerçekten yaşadığı toprakların egemenliğini ABD’ye sunmak isteyen bir hain<br />

miydi? Bu kötücül planları tek başına mı yapmıştı? Öyleyse Milli Mücadele başlarken<br />

erkeklerden önce neden cepheye koşmuştu?<br />

1920 yılında Amerikan mandası yaygın biçimde konuşuluyordu. Avrupa’nın tersine,<br />

Amerikan politikalarının imparatorluğu parçalamaya yönelik olmayışı aydınları etkilemişti.<br />

Rauf Orbay, Halide Edib’in imzasıyla kaleme alınan mektubun İstanbul’da Milli<br />

Mücadele’ye omuz vermeye hazır aydınların ortak görüşü olduğunu yazıyor. 22<br />

İpek Çalışlar, Halide Edip’in zannedildiği gibi mandacı olmadığını göstermekle bu çalışma ile<br />

gayesini ortaya koymuş olur. Tarihe yanlış düşülen bir notu belgeleriyle ve kanıtlarıyla düzeltir.<br />

Romanın en son cümlesi bunu açıkça ortaya koymaktadır: “ “Hakikaten mandacı mıydı?” Onun<br />

hayatını okuyanlar artık bu soruya gülüp geçecekler.” 23<br />

Kurmaca ile gerçeklik arasında<br />

Biyografi yazarı eserinin kahramanını iki kimlikle kaleme alır: Bunlardan biri tarihçi kimliği, diğeri<br />

ise sanatçı kimliğidir. Biyografi türü için geçerli olan tarih‐edebiyat ayrılmazlığı yazar için de geçerlidir.<br />

Hangi biyografi türü olursa olsun yazarın kaleminde her iki kimlik bir aradadır. Bu durum, biyografinin<br />

temel şartı gereğidir. Biyografi öncelikle araştırmacı/tarihçi kimliğine sonrasında ise yazar/sanatçı<br />

kimliğine ihtiyaç duyar. Biyografi yazarının ilk işi, ele aldığı kişinin geçmişine dönmek, geçmişte<br />

yaşananları belgeleriyle ortaya koymaktadır. Öznenin geçmişi ile ilgili araştırmanın ardından elde<br />

edilen verilerin yazıya aktarmasında biyografinin türüne göre bu iki kimliğin rolü değişir. Çünkü eserin<br />

yazılış amacı da değişmiştir. Bilimsel biyografiler ile biyografik anlatı adı verilen belirli bir kurguya<br />

dayalı diğer biyografi türlerinde yazarın tutumu dolayısıyla üslubu birbirinden farklıdır. Ele alınan<br />

öznenin bilinen hayatı ve bu hayatın belgelerle ispatlanan ayrıntıları tarihçi kimliği ön planda olan<br />

biyografi yazarı için birer malzeme iken romancı için kendi hayal dünyasını harekete geçiren ilham<br />

kaynağı ve bir kurgu unsuru olarak önem taşır. Bu durum, üslubunun ve eserin türünün belirleyicisi<br />

olur.<br />

Prof. Dr. Fatih Andı, klasik biyografinin de bir üsluba ihtiyacı olduğunu şu cümlelerle açıklar:<br />

...insan hayatı (en basiti bile) o kadar çok boyutlu, girift, o kadar yalnızca bilgi ve<br />

belgelerin düz mantığıyla kuşatılamaz, ifade edilemez bir “örgü”dür ki, içinde “irreel”den<br />

absürde, fantazyadan “izahsız”a pek çok olay, durum, eylem, düşünce, duygu, heyecan,<br />

olgu, heves, beklenti vs. barınır.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!