30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

karşılaşabilecek ya da bakışına “maruz kalabilecek” gibi yaşarlar. Kitaba bir önsöz yazmış olan John<br />

Berger, bu durumu kadının erkeklerin mülkiyetinde olan bir yerde doğmuş olmasına bağlar. Bu<br />

anlamda içinde gözleyen ve gözlenen kişiliklerini bir arada taşıyan kadın kendini devamlı bir gözleyen<br />

olarak denetim altında tutmalıdır. Berger’e göre, ataerkil dünyada ideal seyircinin her zaman erkek<br />

olmasından hareketle, “kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenense kadındır”. 11 Böylelikle, kadınlar<br />

için hayat hâlihazırda bir tiyatro sahnesi olarak tezahür eder. Üstelik bu yaşamsal tiyatronun<br />

gelenekçi tarafı, kadınları, doğru davranışları sergilemeleri konusunda devamlı tahakküm altında<br />

tutar.<br />

Bu bağlamda, anlatıcının aynı yurt odasında kaldığı iki bekâr kız kardeşten söz edilebilir. Erkek<br />

kardeşlerini Almanya’ya aldırmak için para biriktiren kız kardeşler, yalnız kendi erkek kardeşleri ve<br />

babalarından değil, odadaki diğer kızların ailelerindeki erkek bireylerden de saygı duyulmaktan öte<br />

korkulması gereken kişiler olarak bahsederler. Bunlar, gittikleri mekânlara erkek kardeş ve<br />

babalarının yalnızca söylemlerini taşımakla yetinmezler; erkek kardeşleri için aldıkları iki takım<br />

elbiseyi de boş bir ranza üzerine boylu boyunca sererler. Bu elbiseleri bir çeşit totem gibi düşünmek<br />

mümkündür. Ailenin erkek bireylerine bir çeşit kutsallık atfettikleri, bu kutsalı totemle<br />

somutlaştırdıkları ve böylelikle kendileriyle birlikte odadaki diğer kızların da içine korku saldıkları<br />

görülmektedir.<br />

Erkek kardeşlerinden ve babalarımızdan öyle çok söz ettiler ki, kardeşleriyle<br />

babalarımız hakkında söyledikleri cümlelerin bir örümcek ağı örüp bütün odayı ve<br />

vücutlarımızı kaplayacağını sandım. 12<br />

Gelenekçi söyleme karşı özgürleşme temayülleri<br />

Anlatıcının henüz yeni gittiği Almanya’da özgürleşme yolunda çeşitli tahakküm biçimleriyle<br />

yüzleşmesi gerekir. “Üçümüz de bakireydik ve annelerimizi çok seviyorduk” 13 cümlesi, bakireliğin<br />

anneyle kurulan sevgi ilişkisine istinaden korunan yapısını işaret eder. Anlatıcının başlangıçta bütün<br />

yoğunluğuyla kullandığı anne vurgusu, vatanın ve bedene yönelik korumacı tutumun özellikle anneyle<br />

ilişkilendirildiğine yönelik güçlü kanıtlardır. Kızın bekâreti, toplumsal cinsiyet kurgusunda annenin<br />

görev ve sorumluluk alanına girmekle birlikte yıllar içinde kurulan bir özdenetim mekanizması<br />

vasıtasıyla genç kız, kendi kendisinin bekçisi olmaya doğru sebatla yol alır. Bu nedenle bu kurgudan<br />

sıyrılmanın yolu, önce anneyle hesaplaşmaktan geçer.<br />

Annesine yazdığı bir mektupta dile getirdiği satırlar, babaya ve Allah’a karşı sorumluluk alanının<br />

bilincinde bir vurguya sahiptir. Ancak mektup anneye yazılmıştır. Bu sorumluluk konusunda hesap<br />

verilecek kişi anne olarak belirlenmiştir. “Allah burada, babamın yardımıyla beni korur, burada kötü<br />

şeyler yapmayacağıma yemin ederim.” 14<br />

Yazarın ya da anlatıcının dile defaatle yaptığı vurgu, tam da bu noktada anlam kazanır. İlk<br />

göçmenlik deneyimlerini dille kurduğu ilişki üzerinden anlatan yazarın, diğer eserlerinde de görülen<br />

bu ısrarlı dil vurgusu, eserin derin yapısına ait temel izleklerden biridir. Kendini özgürleştirebilmesinin<br />

yolunun, annesi tarafından da paylaşılan iktidarın dilinden kurtulmasından geçtiğinin bilinçsizce<br />

farkındadır. Annesinden öğrendiği iktidarın dilini ve o dil üzerinden belleğinde yuvalanan bilgileri<br />

geride bırakmak isteği içerisindedir. Bu bağlamda annesi ile özdeşleştirdiği imge, olay ve olgular<br />

dikkat çekicidir. Açlık ve can acısı ona annesini hatırlatan temel unsurlardır. “Bu acı benim annem.” 15<br />

Dilin özgürleşmeyle ilişkisine işaret eden referanslardan bir diğeri, yurtta kalan kimi kadınların<br />

Türkiyeli olmalarına rağmen başka bir dilin bilgisine sahip oldukları müddetçe ayrıcalıklı bir konumda<br />

sınıflandırılmalarına ilişkindir. Yurtta Almanca bilen tek kişi olduğu metnin çeşitli yerlerinde<br />

tekrarlanan yurt müdiresinin, odasına zaman zaman erkek almasına tepki gösterilmez. Benzer şekilde,<br />

kendileriyle birlikte yurtta kalan ve çok iyi İngilizce bilen bir Türkiyeli kadının yabancı bir adamın<br />

arabasına binmesi de sorgulanmaz. Türkçeden başka bir dilin edinimi, kadının haklarının<br />

genişletilmesini de beraberinde getirir. Bu bilgi, etnik kimliğin kendini dille var eden yapısını ortaya<br />

koyarken başka bir dilin sınırlarında gerçekleştirilen eylemlerin etnik kimlikle ilişkilendirilemez ve bu<br />

bağlamda sorgulanamazlığının da göstergesi olur.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!