30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

karşılaştığı yetişkin Bulgarlarda bir “işgal fobisi” olması ve bunun bazen kolaya kaçarak her şeyin<br />

suçunu tarihteki Osmanlı işgaline yıkma kolaycılığını beraberinde getirmesi Emine’nin anılarında<br />

kuvvetli bir yer etmiş:<br />

“İlkokula başladım, ders kitaplarından Bulgaristan’ın tarihini öğreniyoruz, sürekli bir<br />

‘Barbar Türkler, Türkler yakıp yıktı, Türkler kadınlara tecavüz etti, Türkler bizi esir aldı’ gibi<br />

şeyler okuyorum. Ama ben Türküm? ‘Bizler bu kadar kötü insanlar mıyız?’ diye düşündüm,<br />

hatta hatırlıyorum bir gün eve gittiğimde dedeme sordum bunu. Hayatım boyunca ders<br />

kitaplarında atalarımın ne kadar korkunç insanlar olduğunu okudum. Bulgar gençleri tabii o<br />

dönemleri bilmiyordu ama belli yaşın üzerindeki Bulgarlar Türk olduğumu öğrendiğinde<br />

bana hep şöyle bir kaşlarının altından baktılar. Sonradan ne olduysa bu kez ‘Türkler safkan<br />

Bulgardır, Osmanlı onlara eziyet etti, Müslümanlaştırdı’ demeye başladılar. Kızım okula<br />

başladığında [’85 ve sonrasını kastediyor] tarih kitaplarında bunlar yazar olmuştu.” 4<br />

Emine’ye hangi mesleklerde Türklere rastlanmadığı sorulduğunda, öncelikle “asker ve polis”<br />

cevabını veriyor. Tanıdığı bütün Türkler içinde hiç asker olmadığını, hayatı boyunca yalnız bir Türk<br />

polise rastladığını söylüyor ve hiçbir Türk akademisyene de rastlamadığını ilave ediyor. Onları esas<br />

rahatsız edenin, sosyalizmin eşitlik üstüne attığı nutukları dinlerken, daimi ayrımcılığı kendi<br />

hayatlarında tecrübe etmek olduğunu söylüyor. İş hayatıyla ilgili benzer ayrımcı deneyimleri Ayşe de<br />

dile getiriyor: Türkler asla iyi ücretli ve nispeten rahat görevlere atanmamış, genellikle yönetici<br />

yapılmamış, hep en alt kademelerde çalışmışlar.5 Hiyerarşide daha aşağıda olma durumu sadece Türk<br />

kimliğiyle sınırlı kalmayıp kadın olmak da bundan payını alıyor, örneğin Sezai Sarıoğlu’nun görüştüğü<br />

Meryem Güneş de “Kadınların kurtuluşu sosyalizmde deniyorsa da, tarlada çalışanların tümü kadındı,<br />

sorumluları ise erkek…” gözlemini paylaşıyor.6 Bu durumda, Türk kadınların iki kere ayrımcılığa maruz<br />

kaldığını söylemek mümkündür.<br />

Ayrımcılığın diğer önemli noktalarını dinî kısıtlama ve sansür; Türkçe yayın yapma, konuşma ve<br />

öğrenim yasağı izliyor. Kendi kimliklerini, Osmanlı’dan gelen bir alışkanlıkla dil ve dinle birlikte<br />

tanımlayan Bulgaristan Türkleri için bunlar ciddi travma sebepleri. Örneğin İslam geleneklerine aykırı<br />

olarak ölülerin yıkanmadan ve giysi giydirilerek tabut içinde gömülmesi, dua okunmasının<br />

yasaklanması, cenazenin karma mezarlıklara defnedilmesi ve mezar taşlarına yeni Bulgarca isimlerin<br />

yazdırılması büyük öfke doğuruyor. Ayşe, Latin veya Arap alfabesiyle yazılmış Türkçe isimler yazan<br />

mezar taşlarının kırıldığını, kendi babasının da mezar taşının tahrip edildiğini üzüntü ve öfkeyle karışık<br />

şekilde aktarıyor. Anlatının burasında söz, belki de Yeniden Doğuş sürecinin en sembolikleşmiş<br />

uygulamasına geliyor, adların değiştirilmesi… Birçok Türk için travmatik olan bu uygulama, aslında<br />

1984 yılında ilk kez uygulanıyor değildi, önceden Pomak, Müslüman Roman, Tatar, Alevi ve<br />

Arnavutlara da uygulanmış, en sonunda ise ülkenin en büyük azınlığını oluşturan Türklere yönelmişti.<br />

Hükümet ise Türk azınlığa, ismi değiştirilenlerin sadece “Osmanlı döneminde zorla Müslümanlaştırılan<br />

Bulgarlar” olduğunu, kuzeydoğudaki Türkler ise “gerçek Türk” oldukları için onlara<br />

dokunulmayacağını söylemekteydi.7 Bu açıklamalardan sonra Türk azınlığı ne kadarı buna inandı<br />

bilinmez, ancak bu konuda Ayşe özeleştiri yapmaktan kendini alamıyor:<br />

“Ya bu daha önce de oldu, Pomaklar çok direndi misal, kaç kişi öldürdüler onlardan,<br />

Makedonu, Kızılbaşı, hepsine yaptılar da biz sesimizi çıkarmadık, nasılsa bize dokunmazlar<br />

diye… Biz ses etmedikçe geldi sonunda bizi buldu.”<br />

Esasen, kimin Türk olduğunu anlamayı garantilemese de, kimin Müslüman olduğunu anlamayı<br />

sağlaması açısından, Türkçe/Arapça isimlerin büyük önem taşıdığı açık; bu sebeple isimlerini<br />

değiştirmek, Türklere kendi kimliklerini kaybetme korkusunu en derinden hissettiriyor. Nitekim Sezai<br />

Sarıoğlu’nun görüştüğü Hasine Şen şunları söylüyor:

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!