30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

İKİ TÜRK KADINININ YAŞAM ANLATILARINDA SOSYAL ADALET<br />

ARAYIŞLARI<br />

Aylin AKPINAR *<br />

Türkiye’nin sosyal değişimini kadınlar içine doğdukları ve içinde yaşayarak sosyalleştikleri bölgesel<br />

ve ailesel farklılıklar bazında deneyimlemektedir. Örneğin, Ankara’da, başkentte doğmak ve kentsoylu<br />

bir ailede büyümek veya Urfa’da doğmak ve aşiret kültürünün baskın olduğu coğrafi bölgede yer alan<br />

bir ailede sosyalleşmek kadın olma halleri açısından önemli bazı farklılıklar ortaya çıkarabilmektedir.<br />

Toplumsal cinsiyet açısından kadın genel bir kategori olarak kabul edilse de tekil olarak kadın olmak<br />

durumunun biyo‐sosyo‐kültürel bağlamlar içinde kurgulanırken nasıl farklılaşabildiğine feminist<br />

kuramcılar dikkatimizi çekmiştir. Örneğin, Harding 1 “odak noktası” (standpoint) kuramında,<br />

kadınların deneyimlerini, feminist analizin başlangıç noktası olarak ele almamız gerektiğine işaret<br />

eder. Bu kuram genel anlamda, kadınların erkeklerden ve bazı kadınların da başka bazı kadınlardan<br />

farklı odak noktalarına sahip olabildiklerine vurgu yapmaktadır. Daha radikal bir okuyuşla ise bizi, her<br />

birimizin kültürel sembolleri ve söylemleri farklı deneyimleyebileceği ve anlayabileceği ön kabulüne<br />

kadar götürebilir. Öte yandan, toplumsal yaşamda temel soru her birimizin bir diğeriyle ne kadar<br />

ortaklık paylaşabildiğidir, aynı zamanda. Toplumsal cinsiyet ilişkilerinin bireysel olarak<br />

deneyimlenmesi farklı düzeylerde iktidarla ve sosyo‐politik ilişkilerle bağlantılıdır. Başka deyişle, kadın<br />

olmak öznelliğinin inşası kadınların sosyo‐politik ilişkilerde ne kadar güçlü olduklarını hayal<br />

edebilmeleriyle de ilişkilidir. Odak noktası kuramı, erkek ve kadının yapısal eşitsizliklerden<br />

kaynaklanan farklı pozisyonlarının bir perspektifin de ötesinde kavranması gerektiğine, çünkü yapısal<br />

eşitsizliklerin kurumsallaşmış ve kolektif olduğuna işaret eder. Bourdieu 2 bir adım daha öteye giderek,<br />

herhangi bir toplumdaki yapısal eşitsizliklerin ‘habitus’ olarak adlandırdığı yapılandırıcı ilkelere ve<br />

ortak pratiklerin yanı sıra ortak temsilleri de oluşturan ortak algılama ve kavrama şemalarına yol<br />

açtığını savunmaktadır. Habitus kavramında tarihsellik gizlidir; çünkü sosyal aktörlerin yeni<br />

deneyimleri, onların eski deneyimleri tarafından belirlenir. Bourdieu’ye 3 göre özne hiçbir zaman<br />

varoluşunun maddi şartlarından bağımsız düşünülemez; maddi dünya ise onu inşa eden temsillerden<br />

bağımsız değildir.<br />

Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra, on ve yirmi yıl arayla Ankara ve Urfa gibi iki farklı<br />

kentte doğan iki kadından yaşam öykülerini, din olgusunun öznelliklerindeki izdüşümlerini içerecek<br />

şekilde, anlatmaları istenmiştir. 1933 Ankara merkez ve 1944 Urfa merkez doğumlu iki kadının<br />

Türkiye’de 2000’lerde kadın olma hallerini kurgularken öne çıkardıkları konu, farklı habituslara sahip<br />

olsalar bile, toplumumuzda kadınların ezilmişliğidir. İki kadının da, bu ezilmişliğe karşı çıkma noktası<br />

olarak, İslam ahlâkı bağlamında anladıkları kul hakkının yenmesi kavramına başvurmaları dikkat<br />

çekicidir. Aralarındaki fark ise, Ankaralı ve kentsoylu olan kadının birey olma bilincini çocukluğundan<br />

itibaren özümsemeye başlamış olması; buna karşılık, üzerine kuma getirilen Urfalı kadının kendi<br />

öznelliğini ve yaşamını hane ilişkilerinde kurucu rol oynayan erkeklerin belirleyiciliğinden<br />

kurtaramayışıdır.<br />

Ankaralı kentsoylu kadın, toplumda kadınların ezilmişliği karşısında sadece kul hakkının<br />

yenmesine itiraz etmekle yetinmez; aynı zamanda kendisini, kadınlara medeni haklarını öğretmeye<br />

çalışan bir dernek örgütlenmesinin içinde bulur. Ankara’da kocasından ayrıldıktan sonra, daha<br />

önceleri yazları geldikleri Pendik’e göç eder ve Pendik’in eski Pendik olarak kalmadığını görür.<br />

Kentsoylu Ankaralı kadının yaşam anlatısı kurgusunda, yapmış olduğu iki evlilik, boşanmaları, eski<br />

kocaları ve çocukları arka plandadır. Kimliğini, ulusun inşası sürecinde, kendi deyişiyle, “ilgiye ve<br />

sevgiye muhtaç” olan Anadolulu kadınlara hizmet etmeye adamış idealist bir kadın olarak inşa eder.<br />

Cumhuriyet aydını olan babasından aldığı aile terbiyesinde, babasının onu ve kardeşlerini, yine kendi<br />

*<br />

Marmara University, Department of Sociology.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!