30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

MÜZELERİ BİR FIRSAT OLARAK DEĞERLENDİRMEK: ÖTEKİNİ TEMSİL<br />

ETMEK VE GÖRÜNMEZİ SERGİLEMEK<br />

Derya ACUNER *<br />

Kadın hayatlarının müzelerdeki temsili üzerine düşünmeye başladığımızda, karşımıza öncelikle, iki<br />

boyutlu bir yokluk çıkıyor. Söz konusu yokluğun ilk boyutu, müzelerde kadınların sayısal anlamdaki<br />

azlığı. Örneğin, 1985’te kurulan feminist grup Guerrilla Girls, 1989’da Metropolitan Museum of Art’ın<br />

modern sanat bölümlerinde işleri sergilenen kadın sanatçıların oranının %5’i geçmediğini ama<br />

çıplaklığın %85 oranında kadınlar üzerinden temsil edildiğini belgeler. 1 Kadın tarihlerinin müzelerdeki<br />

yokluğunun diğer boyutu ise niteliksel; başka bir deyişle anlatılan hikayelerin içerikleriyle ilgili. Örnek<br />

vermek gerekirse etnografya müzelerinde karşılaştığımız kadınlar çoğunlukla eş ve anneyken;<br />

cinsiyetçi işbölümünü reddeden ve genel ahlak kurallarının dışında hayatlar süren kadınların<br />

hikayelerine bu koridorlarda denk gelmek neredeyse imkansız. Üstelik görünmezlik her zaman bu<br />

kadar tahmin edilebilir de olmayabilir. Mesela Eylül 2011–Ocak 2012 arasında İstanbul Modern’de<br />

düzenlenen ve “Türkiye’nin toplumsal ve kültürel dönüşümünü kadın sanatçıların üretimleri<br />

üzerinden dile getirmeyi amaçlayan” Hayal ve Hakikat – Türkiye’den Modern ve Çağdaş Kadın<br />

Sanatçılar sergisinin, merkeze kadını alması ve alternatif bir bakış açısını mümkün kılması sebebiyle<br />

öneminin aşikar olmasına rağmen şu tespite de kulak verilmeli: 2<br />

İstanbul Modern’deki sergi de son yıllarda öne çıkan yaygın eğilimi tekrarlayarak<br />

70’lerin ve 80’lerin çağdaş sanat üretimini görünmezleştirmiş. Füsun Onur, Nur Koçak,<br />

Canan Beykal gibi 70’li ve 80’li yılların önemli kadın sanatçıları –sergiye dahil olmalarına<br />

rağmen‐, bu yıllardaki işleri ile değil, 1990’lı ve 2000’li yıllardaki işleri ile sergide yer almış.<br />

Bu seçim kriteri de, Batı’da 70’li ve 80’li yıllarda feminist ve kadın sanatının ortaya çıktığı<br />

bir dönemde bizde de bu konuda çok çarpıcı çalışmaların yapıldığı noktasını adeta<br />

görünmezleştirmiş ve 70‐80 dönemini konvansiyonel tuval resmi dışında tarih yazımından<br />

silmiş... Sergide kadınların sayısal çoklukları görülürken, niteliksel farklılıkları, önemleri<br />

görünmezleştirilerek, belli tarihsel dönemler açısından öncü olma konumları<br />

vurgulanamamış. 3<br />

Peki amaçları, tarihi gün ışığına çıkarmak ve gelecek kuşaklara aktarmak olan müzeler nasıl olur da<br />

birtakım hikayeleri görünmez kılar? Bu sorunun cevabı, aslında, müze ve toplumsal belleğin yakın<br />

ilişkisinde saklı. Toplumsal hafıza, yapısı gereği maddi ve sembolik desteklere dayanır ki, müzeler de<br />

hikayeleri objelerle kanıtlama imkanına sahiptir. 4 Bununla beraber, müzeler, hangi objelerin<br />

biriktirilip gelecek nesillere aktarılacağına ve bunların nasıl yorumlanıp sunulacağına da karar verme<br />

yetkisi olan kurumlardır. Bu sebeple, ‐bugün anladığımız anlamıyla‐ müzenin ortaya çıkışının ulusdevletin<br />

doğuşuyla aynı döneme denk gelmesi tesadüf değildir: Kabiliyetleri dolayısıyla, müzeler,<br />

resmi söylemi sağlamlaştırmak üzere kurumsallaşmıştır ve süreç, ironik şekilde, hem hatırlamayı hem<br />

unutmayı, hem kapsamayı hem dışarıda bırakmayı içermektedir. 5 Örneğin bir insan hakları aktivisti,<br />

İsrail’deki müzelerde Filistinli kimliğinin nasıl temsil edildiğini anlamak üzere birçok müze ve ören<br />

yerini ziyaret ediyor; ulaştığı sonuç, buralarda Filistinlilerin neredeyse tamamen görünmezleştirildiği<br />

oluyor. 6<br />

Konu müzelerde kadınların temsiline gelince, görünmezleştirme –veya gözden kaçırma‐ daha<br />

“kendiliğinden” bir hal alıyor. Bu durumu anlamak için, National Museum of American History’nin<br />

siyasi tarih bölümü küratörü Barbara Clark Smith’in aktardığı bir anısına bakabiliriz: 7 Üç kişisel hikaye<br />

üzerinden 18. yüzyıl Amerikası’nı anlatmayı hedefleyen bir sergiyle ilgili çalışmaya başladığında, örnek<br />

*<br />

İstanbul Bilgi University - İstanbul, Turkey

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!