30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

olay olarak ele alınacak üç vakanın da erkek olmasından dolayı kadın tarihi anlatımının eksik<br />

kalacağını belirterek, bunlardan birinin kadın olarak değiştirilmesini önerir. Hayli ilginç bir cevap alır;<br />

önerisi övgüye değerdir ama sergilenecek objeler arasında kadın hayatıyla ilişkilendirilebilecek olanı<br />

yoktur. Halbuki, serginin içeriğinde mobilyalar, tencere‐tavalar, oyuncaklar, seramikler, kostüm ve<br />

aksesuarlar yer almaktadır. Bu örnekte açıkça görülebilen kadın hayatlarına yönelen “körlük”, Smith’e<br />

göre kişisel olmaktan ziyade müze çalışanları ve ziyaretçilerini de kapsayan genel bir körlük. Smith,<br />

müzelerde, bu körlüğün farkında olunarak, koleksiyonları oluşturan objelere yeniden bakılmasını ve<br />

bunların ziyaretçilere nasıl sunulacağıyla ilgili tekrar düşünülmesini öneriyor. Bunun için öncelikle,<br />

çoğu küratörün tercih ettiği “objelerin kendi adına konuşmasına izin vermek” fikrinin terk edilmesi<br />

gerektiğini; çünkü aktif müdahaleler olmadığı sürece ziyaretçinin bugüne kadar öğrenmiş oldukları<br />

ışığında ve içinde yaşamaya alıştığı körlük sebebiyle aynı şekilde görmeye ve görmezden gelmeye<br />

devam edeceğini iddia ediyor. Dolayısıyla müze profesyonelleri, objeleri, cinsiyet, sınıf, ırk gibi farklı<br />

bağlamlarda ziyaretçilere sunmalı ve ziyaretçinin müzeye gelmeden önceki ve sergiyi gezdikten<br />

sonraki bakış açıları arasında fark yaratabilmeli. Ancak yazar, feminizmin otoriteyi sorgulamasından<br />

yola çıkarak, müdahale sırasında dilin otoriter ve ayrımcı olmamasına özen gösterilmesinin<br />

gerekliliğine dikkat çekiyor. Smith’in değindiği bir diğer nokta ise, sadece erkeklerin ilgisini çektiği<br />

düşünülen alanlarda bile doğru soruları sorarak kadın ve “öteki” ziyaretçilerin tamamını kapsayacak<br />

şekilde anlam inşa edilebileceği. Mesela bir uzay ve havacılık müzesine feminist perspektiften<br />

bakmak, neden kadınların bu sektörlerden dışlandığı veya bu mesleklerdeki kadınların yeterince<br />

temsil edilmediği soruları üzerinden yeni ilişkiler kurabilir. Benzeri bir uygulama Maritime Museum of<br />

Finland’da hayata geçirilmiş: Bir denizcilik müzesinde kadın tarihini anlatma girişimi sırasında,<br />

teknolojik bir konu olarak düşünülen denizcilik tarihinin beyaz, erkek ve heteroseksüel kimlik<br />

üzerinden yazılmış olması, kadını ve genel olarak cinsiyeti marjinalleştirmesi başlıca sorunu<br />

oluşturmuş. Çalışmayı yürütenler, sergilerde cinsiyet temsili problemlerinin çoğunlukla içerik<br />

yönetimi eksikliği nedeniyle ve yazım aşamasında ortaya çıktığını belirtiyor. 8<br />

Bir başka müzeci Gaby Porter, müzelere feminist bir perspektiften bakmakla ilgili araştırmasında<br />

postyapısalcılığı ve yapısökümü, argümanının çıkış noktası olarak belirleyerek, metin, yazar ve<br />

okuyucu ilişkisini müzeler bağlamında sergi, küratör ve ziyaretçi olarak yeniden yorumluyor. 9 Müzeler<br />

kendilerini mabet konumundan çıkarıp atölye ve stüdyo olarak sunmadıkça, ziyaretçilerin pasif<br />

katılımının baki kalacağını öne sürüyor. Ona göre odak, sonuçtan, üretim sürecinin kendisine ve<br />

ziyaretçinin bu sürece aktif katılımına kaydırılırsa, müzeler, farklı bakış açılarının temsil edilebileceği<br />

ve bunlar arasında alışverişin sağlanabileceği dinamik platformlara dönüşebilir. Yazar, teorinin pratiğe<br />

geçirilmesi aşamasında, didaktik ve kategorik söylemden uzak durmak; gerçek formlarla düşsel olanı<br />

–mesela dokümanlarla sanat üretimlerini‐ bir arada sergilemek; dinamik bir ortam yaratmak için ışık,<br />

hareket, ses gibi imkanları kullanmak gibi bazı öneriler paylaşıyor. Önemli bir diğer nokta ise sürekli<br />

yerine süreli sergilerin hazırlanması; bu, kurumun kendi koleksiyonuna bağımlılığını azaltarak yeni<br />

kaynaklara yönelmesinin ve hem sergiyi hazırlayan hem de ziyaret eden taraflar için konvansiyonelin<br />

dışında yeni keşiflerin önünü açıyor. Müzelerin sergi ve koleksiyonlarında sunulan bilgilerin<br />

çoğunlukla kurgusal olmasına rağmen, bunların maddi kanıtlarla bir araya gelerek “kesin gerçeklere”<br />

dönüştüğünü belirten Porter, çoğu müze çalışanının evrensel bir gerçeklikle uğraştığını düşündüğünü,<br />

bu sebeple amatörlerle çalışmanın ufuk açıcı olacağını hatırlatıyor.<br />

Akademisyen Hilde Hein, müzeler ve feminist yaklaşım üzerine kaleme aldığı yazısına, müzelerin<br />

köklerinin, 17. yüzyıldan beri seküler batı toplumunu yönlendiren doktrinlere uzandığı iddiasıyla<br />

başlıyor ve aynı doktrinlerin tek ve evrensel bir doğuyu idealize eden çok daha eski felsefi akımlardan<br />

türediğinin altını çiziyor. 10 Geçtiğimiz binyılın genel kabul gören bu felsefesini “maskülinist” olarak<br />

tanımlayan yazar, feminist teori için müzelerin iyi bir laboratuvar olabileceğini belirtiyor. Büyük ve<br />

köklü olanlar yerine küçük ölçekli müzelerde feminist yaklaşımı uygulamaya koymanın daha kolay<br />

olacağına değinen Hein, geleneksel anlayıştan kaynaklanan birçok kurumsal alışkanlığın bu şekilde

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!