30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

iyi geliyordu. Bu öfkeli şairi “efendim” diyerek yüceltiyor, belki de yüreğinde ailesinin ve özellikle de<br />

babasının boşalttığı derin oyukları şefkat, saygı ve aşk karışımı bir merhemle dolduruyordu.<br />

Muhterem şairin ülkesinde gördüğü hürmetten, bu büyük abidenin kendisinden 42 yaş küçük bir kız<br />

çocuğuna danışmasından, ona tutkuyla bağlanmasından çok etkileniyordu.<br />

Türkçe derslerine başlamıştı Lüsyen. Sevdiği adam hissesine düşeni “elimden gelmez” diye kabul<br />

etmemişti. Şayet sıkışır da bir şey sorarsam aklım ermez, git hocalarına sor, derdi. Sevdiği adam onu<br />

başından savuyordu. Ne zaman ki Lüsyen Hâmid’le muhatap olacak derecede dil öğrendiyse işte o<br />

zaman Hâmid Lüsyen’le Türkçe konuşma lütfunu gösterdi. Hâmid, Lüsyen’e sana hoca değil, taşı<br />

gediğine koyacak; her kelimenin yerinde kullanılıp kullanılmadığını anlatacak kimseler lazım derdi. Ev<br />

birden Lüsyen’e sevdiği adamın dilini öğretecek hocalarla dolmuştu. Ali Ekrem(Namık Kemal’in oğlu) ,<br />

Rıza Tevfik (Filozof Rıza) ve hocaların hocası Tevfik Fikret… Mevlevî, Bektaşî, Kadirî şeyhleri de<br />

Lüsyen’le ilgilenme tenezzülünde bulunarak ona varlığından haberdar olmadığı ufuklar açtılar.<br />

1914‐1918 yılları arası<br />

1914 yazında Avrupa’da patlayan umumi harp Hâmid ve Lüsyen’nin hayatlarında faklı bir sayfa<br />

araladı. Belçika topraklarının Almanlar tarafından işgal edildiğini bir ağustos akşamı öğrendi Lüsyen.<br />

Her geçen gün memleketinden yeni zapt haberleri geliyordu. Ailesi, dostları, akrabaları, bahçesi,<br />

köpeği yani ona ait olan her şey yerle bir oluyordu ve o memleketinden çok uzaktaydı. Hâmid ise<br />

Lüsyen’in matemine hem üzülüyor hem de tahammül edemez tavırlar gösteriyordu. Sen Belçikalı<br />

mısın, Türk müsün? diyerek Lüsyen’i daha da yaralıyordu. Bir süre sonra 1915’te Lüsyen’in yeni vatanı<br />

Osmanlı da dünya harbine girdi. Babası ve kocasının vatanları birbirine karşı safta birbiriyle<br />

savaşıyordu. Hem baba ocağından hem de yeni vatanından gelen haberlerle perişan olan Lüsyen,<br />

kendini savaş mağdurları için hayır işlerine adadı. Osmanlı topraklarında kıtlık ve sefalet hüküm<br />

sürüyordu. Bu durumda Lüsyen, birbiriyle ilgisiz de olsa birçok yere girip çıkıyor, zengin ahbapları<br />

ziyaret ediyor; top top kumaşlar, eski elbiseler, şeker, sigara gibi malzemeler topluyordu ve ihtiyaç<br />

sahiplerine ulaştırıyordu. Kasım 1917’de Rusya’da patlayan ihtilal her şeyi değiştirdi. İstanbul’da<br />

sevinç gösterileri yaşanırken, Belçika’dan sürekli felaket haberleri geliyordu. Ülkede açlık tehlikesi de<br />

baş göstermişti. Lüsyen’in aklı ailesindeydi. Hâmid’i Belçika’ya gitmek için zorluyordu. Hâmid<br />

sonunda ısrara dayanamadı, gözlerindeki rahatsızlığı bahane ederek Avrupa’ya geçiş izni istedi.<br />

Hâmid, Lüsyen’le önce Viyana’ya giderek gözünden tedavi oldu. Oradan özel izinle Belçika’ya geçtiler.<br />

Harap olmuş bir Belçika buldu Lüsyen karşısında. Binlerce ev yıkılmıştı ve binlerce kayıp vardı. Lüsyen<br />

gördükleri karşısında perişan olmuştu. Oysa Alman hayranı eşi Almanların yerli halka anlayışlı<br />

davrandığı düşünüyordu. Lüsyen baba evini işgal edenlere karşı iltifatlar düzen eşine sitem etmedi.<br />

1918 yılında Viyana’dan Peşte’ye kaçtılar. Buranın durumu daha beterdi. Lüsyen ve Hâmid Ritz<br />

Oteli’nde aylarca mahsur kaldı. Burada birçok felaket yaşadılar. Makineli tüfek ateşine maruz kalıp<br />

ölümün eşiğinden döndüler. Bunca felaketle başa çıkmaya çalışan Lüsyen bir de Hâmid’in türlü<br />

çocukluklarıyla uğraşıyordu. İstanbul’a gitmek üzere yaptıkları girişimler sonuçsuz kalırken bavullarını<br />

da kaybetmişler ve elbisesiz parasız kalmışlardı. Lüsyen Hâmid’e battaniyeden iç çamaşırı dikmişti.<br />

Otel buz gibiydi. Banyo odasındaki kaplıca suyuyla ısınıyorlardı. Ancak onlar başlarına gelen her türlü<br />

felakete rağmen eğleniyorlardı. Birlikteyken hayat aslında sürekli bir sevinçten ibaretti. Dostlarının<br />

yardımıyla para ve vize işlemlerini türlü sıkıntılardan sonra hallettiler. Ve uzunca bir süre sonra açlığı,<br />

soğuğu ve sefaleti arkalarında bırakıp Türk topraklarına adım attılar. Önlerinde şehitlerin kanıyla<br />

kırmızıya boyanmış Çanakkale kıyılarını gördüler.<br />

1919 ‐ İşgal yıllarında Lüsyen<br />

İşgal yıllarında İstanbul’a bir kara haber daha geldi. Lüsyen babasını kaybetmişti. Baba ocağına<br />

gitmek istiyordu. Bin güçlükle pasaport temin etti ve baba evine gitti. Çatısı bir gülle ile yüzülmüş ve<br />

kapısı ortadan yarılmıştı Lüsyen’in karşısında duran evin. Yine de yuva sıcaklığını hissetti. Bu esnada<br />

Abdülhak Hâmid Lüsyen’i mektup yağmuruna tutuyor, geri gel sensiz yaşayamam, diyordu. Yine<br />

yolculuk zamanı gelmişti Lüsyen için. Birçok evrak imzaladı ancak pasaportta aksaklıklar oluşuyordu.<br />

Hâmid sürekli ısrar ediyordu. Her ikisinin de kaderin ağlarını örmekte olduğundan haberi yoktu.<br />

Lüsyen İstanbul’a dönemiyordu. Roma’ya, onun hayat çizgisini bir süreliğine de olsa değiştirecek olan

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!