30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

KERİME NADİR<br />

Özlem POLAT ATAN *<br />

Popüler aşk romanlarının Türk edebiyatındaki en önemli temsilcilerinden Kerime Nadir, 1981<br />

yılında yayınladığı “Romancının Dünyası ‐ Yazarlık Anıları” başlıklı kitabında; amacının anılarını yazmak<br />

modasına uymak değil, eserleriyle yaşadığı dünyayı bütün gerçekliğiyle okurun gözü önüne sermek<br />

olduğunu belirtmiştir. Anı kitabının önsözünde “…bütün içtenliğimle, kırk yılı aşan yazarlık yaşamımın<br />

anılarını aktarmaya çalışacağım... Romanlarımı yazılış tarihleriyle ele alacağım. Kırk yılın kırk basamağı<br />

olan bu kitap dizisi, bir romancı olarak geçtiğim yoldur.” 1 sözleriyle kitabının başlığında da yer alan<br />

“Yazarlık Anıları” ifadesinin altını çizen yazar, anılarının yaşamının salt yazarlık yönünü kapsayacağını<br />

vurgulamıştır. Kerime Nadir’in bu noktadaki en önemli hassasiyeti, olumsuz yargıların birikimi olan<br />

yanlışlıkları düzeltme isteği ve “… gelecek kuşaklar içinden bu anıların toplumsal ve tarihsel niteliği<br />

üzerine eğilecekler bulunacaktır sanırım” 2 sözleriyle belirttiği geleceğe yönelik temennisidir.<br />

Türk edebiyatının geleneksel yapısı içerisinde popüler santimantal yazın, özellikle aşk romanları,<br />

edebiyat dışı olarak değerlendirilip ötelenmiş, dışarıda bırakılmıştır. Oysa birbiri ardına gelen ve tüm<br />

Anadolu’ya yayılan bu romanlar “yeni toplum tarzının popüler destanları, Cumhuriyet kuşağının adab‐ı<br />

muaşeret manifestosu” 3 olarak değerlendirilmektedir. Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand gibi<br />

yazarların isimleriyle özdeşleşen bu romanlarda “kadınların aileye, bilime, sevgiye, ölçülülüğe dayalı<br />

yeni yerini bilme pratikleri” 4 aktarılmıştır. 1917 doğumlu Kerime Nadir, yazar kimliğinin ötesinde<br />

kadın ve birey olarak toplum içinde var olma mücadelesi vermiştir. O, Cumhuriyet’in yenilik<br />

heyecanlarını bizzat yaşamış; iyi eğitimli, birey olarak donanımlı, kadın olarak ideali tanımlayıp<br />

yaşamına uyarlamaya çalışan aydın kadınlardandır. Kerime Nadir’in yetiştiği, yazmaya başladığı<br />

dönemde; değişen sosyal hayatta “ideal kadın” tanımı yapılmaktadır. Dönemin toplumsal yapısına<br />

uygun olarak içeriği belirlenen bu tanım yüksek maneviyatlı; batı kültürünü tanıyan, aynı zamanda<br />

kendi geleneklerine ve toplum kurallarına saygılı olan, dış görünüşü itibariyle bakımlı, iyi eğitimli,<br />

yeniliklere açık, iyi bir eş ve iyi bir anne olmayı başarabilmiş, kendi ayakları üzerinde durabilen, sosyal<br />

yaşama katılımcı, dolayısıyla kendini temsil yeteneğine sahip, lisan bilen vb, en mükemmel sıfatları<br />

içermekte; aydın kadınlar da bu tanımla özdeşleştirilmektedir. Şüphesiz, Cumhuriyet kadını toplum<br />

için “ideal bir model” oluşturacaktır. İdealleştirilmiş bu kadın tipi, Kerime Nadir’in bakış açısını ve<br />

romanlarda sunulan kadın imgesinin sunumunu belirleyen bir modeldir. Nitekim kendisi de yetiştiği ve<br />

ilk eserlerini verdiği dönemin ideal kadın modelidir. Kerime Nadir, yazarlık serüveni boyunca bu<br />

bakış açısının etkisini taşımış ve yazın hayatını, doğal olarak, bu temel üzerine inşa etmiştir. Bu temel,<br />

onun gerçeklikle kurduğu ilişkinin de yönünü belirler. Kerime Nadir’in yazarlık anılarında, yazdıklarının<br />

“kendi yaşadığı, kendi tanıdığı, kendi bildiği gibi” olduğunu ortaya koyan ipuçları da yer almaktadır:<br />

Ailesi tarafından el üstünde tutulan bir çocuktum. Ailemdeki kolektif yaşam, dürüst bir<br />

ahlâk, erdem ve seviyeli bir görgü temeline dayanırdı. İnsanlığın anlamı sonsuz bir<br />

özveriydi ailemde… Sözün kısası, her zaman en iyiyi, en güzeli, en doğruyu bulmak ve onu<br />

benimsemek şaşmaz bir kuraldı ailemde… Bu ortam içinde büyüyen ben, bu yüzden<br />

madalyonun yalnızca bir yanını görmüş, hayatın gerçek çehresini tanıyamamıştım. …<br />

Kitaplardan öğrendiğim işin nazariyatıydı sadece… Sörlerin sıkı baskısı altında geçen<br />

öğrenim yıllarım da, yine bana gerçek hayat hakkında hemen hiçbir şey öğretmemişti. Bu<br />

bir mazeret sayılmasa da bir gerçek. 5<br />

Kendisi bu süreçte yalnız değildir. 1896’da Nabizade Nazım tarafından yazılan “Zehra” adlı<br />

romanda eşi Suphi’nin eve yeni gelen cariye Sırrıcemal’le aşk yaşamaya başlaması üzerine Zehra,<br />

“Romanlarına başvurdu. Monte Kristo’yu belki bir üçüncü defa olarak okumaya başladı. Kontun<br />

düşmanlarından ne yolda intikam aldığını tetkik ve taharriye” 6 koyulmuştur. Görüldüğü gibi roman<br />

gerçekliği ile yaşamdaki gerçeklik; kadınlık kimliği üzerinden birbiri ile ilintilidir. Yaşamı kitaplardan<br />

1<br />

Boğaziçi University, İstanbul‐ Turkey .

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!