30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

yine iç bahçede yanyana bulunan mezarlarda gömülü idiler. Salih Bey’in ölümü ile 9 yaşındaki Ruhiye,<br />

7 yaşındaki Kalbiye 5 yaşındaki Naciye ve 1,5‐2 yaşındaki Şem’i, dört kardeş yetim kaldılar.<br />

Çocukların bakımını anneanneleri Zühre Hanım üstlendi. Zühre Hanım çok genç yaşta kocasını<br />

kaybetmiş ve dört çocuğunu tek başına büyütmüş dirayetli bir kadındı. Şimdi de zorluklar içerisinde<br />

dört torununa bakıyordu. Bu dört torun, art‐arta kaybettiği kızı Şaziye Hanım ve Salih Bey’in çocukları<br />

idi. Zühre Hanım’ın en küçük oğlu Nuri Bey beyazlar giyinerek beyaz bir ata binmiş. ”Komşular<br />

hakkınızı helal edin” diyerek Çanakkale Savaşına gitmiş ve orada 1915’te şehit olmuştu. Zühre<br />

Hanım’ın büyük oğlu Burhan Bey ve kızı Edibe Hanım yetim kalan çocukların bakımı için Zühre Hanıma<br />

yardım etmeye çalıştılar. Zühre Hanım’ın kızkardeşinin oğlu, Şaziye Hanım’ın kuzeni Şükrü Bey (daha<br />

sonra Şükrü Tığlı) Konya İdadisi’nde ikinci sınıfta okuyordu. Okulu bırakarak gönüllü oldu ve<br />

Çanakkale Savaşına katıldı. Gazi oldu. Daha sonra da Kurtuluş Savaşına katıldı ve yine gazi oldu.<br />

Cumhuriyet döneminde Sayıştay’da önemli mevkilerde çalıştı. 1990’da Ankara’da öldü. Zühre Hanım,<br />

Çanakkale’de şehit olan oğlu Nuri Bey için çok gözyaşı döktü. Kendisine şehit maaşı bağlanmıştı ama o<br />

oğlunun öldüğüne inanmazdı. Hep “O gelecek” der ve Nuri Bey’in bir gün geleceğine inanırdı.<br />

Çocukların parasal kaynakları yoktu. Dört yetim çocuk, Zühre Hanım’a Nuri Bey’den kalan şehit<br />

maaşı ile büyüdüler. Konakta bazı odaları kiraya verdiler. Ayrıca anneleri Şaziye Hanım’dan kalan<br />

mücevherleri de paraya çevirip geçindiler. Fakat bir gün konakta çıkarılan yangın sırasında içinde<br />

mücevherlerin bulunduğu çanta çalındı. Bu yangını kiracılardan birisi çıkarmış ve mücevherleri de<br />

çalmıştı. Böylece, bu kaynaktan da mahrum kaldılar. Anneanneleri Zühre Hanım öldüğü zaman şehit<br />

maaşı kesildi. İşte o zaman çok büyük yoksulluk çektiler. Yoksulluk içinde kaldılar ve işte o zaman<br />

Fatih Muhtarlığına yardım için başvurdular.<br />

Cumhuriyetin İlanı<br />

Zaman çabuk geçti. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildiği zaman Kalbiye 10 yaşındaydı. Kalbiye<br />

ve kardeşleri Cumhuriyetin ilanını sevinçle karşıladılar. 3 Mart 1924’te Tevhid‐i Tedrisat Kanunu<br />

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kabul edildi. 29 Ekim 1924’te Cumhuriyet’in ilanının birinci<br />

yıldönümü törenlerle kutlandı. 30 Kasım 1925’te tekke ve zaviyeler ile türbelerin kapatılmasına dair<br />

kanun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi. Şazeli Tekkesi de 1925’te kapatıldı. Mülkiyeti<br />

kamulaştırılarak Vakıflar İdaresine devredildi. Konağın eşyaları kamulaştırıldı. Kalbiye ‘nin sözleri ile<br />

“Bir dokun bin ah dinle kase‐i fağfurdan,” usulü kaseler, seramik eşyalar, Çin’den gelme büyük<br />

vazolar, gümüş takımlar ve şamdanlar, minyatür levhalar, bakır ve ahşap eşyalar götürüldü. Salih<br />

Bey’in Osmanlıca, Arapça, Farsça ve Fransızca kitaplar içeren çok zengin kitaplığı, el yazması eserler<br />

dahil Süleymaniye Kütüphanesi’ne devredildi. 1 Kasım 1928’de TBMM yeni Türk harflerinin kabulü ve<br />

uygulanmasına yönelik kanunu kabul etti. Kalbiye yeni harflerle okuma ve yazmayı, okulda kısa<br />

sürede öğrendi ve hep kullandı. Fakat çocukluk yıllarında öğrendiği eski harflerle yazmayı bütün<br />

yaşamı boyunca kullanmaya devam etti. Özellikle not tutarken eski yazıyı steno gibi kullandı. Hatta,<br />

pazar alışverişi listesi tutarken eski yazıyı kullandığı çok olmuştur.<br />

Zaman çabuk ilerliyordu. Yaşam bütün zorlukları ve acımasızlıkları ile devam ediyordu. Bir gün<br />

küçük kardeşleri Şem’i’nin üzerine kaynar su döküldü. İleri derecede yanıklar oluştu. Tedavi ettirme<br />

olanakları olmadığı için bakımsızlıktan 14 yaşında öldü.<br />

Kalbiye, Ruhiye ve Naciye okumakta ve eğitimlerini sürdürmekte çok kararlı idiler. İstanbul’da<br />

önce Vefa Ortaokulu’nu sonra da Vefa Lisesi’ni bitirdiler. Her üçü de çok zeki ve çalışkandılar.<br />

Oğretmenleri tarafından çok seviliyorlardı. Lise bitirmede Bakalorya sınavını başarı ile verdiler.<br />

Kalbiye üniversitede tıbbiyede okuyarak doktor olmak istiyordu. Fakat parasal durumları uzun<br />

sürecek olan tıp eğitimini desteklemeye yeterli değildi. Kalbiye, bu yüzden tıbbiyeye girmekten<br />

vazgeçti. Bunun yerine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’ne girdi ve 1939’da<br />

mezun oldu. Ruhiye ise aynı fakültedeki Felsefe Bölümüne girdi ve 1939’da mezun oldu. Naciye de

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!