30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Dolayısıyla Woolf’un saptamasının izini sürecek olursak, “cinsiyetlendirilmiş bir okuma”ya; yani<br />

okurun, cinsiyetiyle işaretlenmiş ve kadın‐öznenin izlerini deşifre etmeye yönelmiş bir özne olduğunu<br />

kabul eden bir metin okuma pratiğine ihtiyacımız olduğu ortaya çıkar. “Bu okuma, özyaşamöyküsü<br />

okuru ile yazarı arasında varsayılan alışılagelmiş ve metnin “açıkça gerçeği yansıtan bir proje”<br />

olmasını talep eden “sözleşme”den daha farklı bir “sözleşme”ye ihtiyaç gösterir. Böyle bir<br />

“sözleşme”, kadınların kendi yaşamları hakkında ne söylediklerini ama daha önemlisi ne<br />

söylemediklerini deşifre etmeye yönelmelidir.<br />

Öz yaşam öyküsünün çekiciliği, okuma yoluyla paylaşılan deneyimin kendi yaşamlarımızda<br />

sürdürülmesinde yatar; çünkü başka birinin yaşamına ilişkin metin, bizi kendi yaşamlarımızın metnine<br />

geri gönderir. Özyaşamöyküleri aracılığıyla, hem yazarlar hem de okurlar, yaşamı “bilme”ye başlarlar.<br />

Bu mutlaka entelektüel ya da bilimsel bir bilgi olmak zorunda değildir, ama en az onun kadar gerçek<br />

ve değerli olan sezgisel bir bilgidir : “İmgelem aracılığıyla bilme, imgelemde yeniden canlandırma<br />

yoluyla gerçeği aniden kavrama, yaşamın ve yaşanmışın duygusunu edinme...” Özyaşamöyküsünü<br />

bizim için değerli bir deneyim kaynağı yapan, onun aslında hiçbir zaman hakikat olamayacak olan<br />

“hakikiliği” değil, tersine, özyaşamöyküsü yazarının kendisini ve yaşamını nasıl algıladığını, bize<br />

göstermek istediği öz‐imgenin ne olduğunu kavramamızı sağlayarak başkalarının ve kendimizin bilinç<br />

derinliklerine dalabilmek için bize benzersiz iç görüler sunabilmesidir. Özyaşamöyküsü, yaşamı “tüm<br />

hakikati içinde yansıtma”nın çok ötesinde, bize o benzersiz hakikati ‐ içeriden kavranan ve karmaşık,<br />

akışkan, sürekli değişen, başlangıçtaki yazma ediminde olduğu kadar okuma sürecinde de değişen ve<br />

gerçekleşen “hakikat” i sunar. Büyüleyici olan yanı da, işte budur.<br />

Kadınlar açısından yazmak zorlu ve acılı bir süreçtir demiştim, sözlerimin başında. Kadının kalemi<br />

eline alıp kendisini dile getirmeye, kendi adını kendisi koymaya, simge olmaktan çıkıp simgeleyene<br />

dönüşmeye kalkışması yerleşik kalıpları bozma ve eril düzenin tanımladığı cinsiyet rollerini hiçe sayma<br />

anlamına geldiği için egemen ideolojik yapıya bir tehdit, iktidar konusunda bir hak iddiası anlamına<br />

geliyor. Bu açıdan elbette ödenecek bedeller var ama ve bu beraberinde korkuyu getirse de kalemi<br />

eline almaya cesaret edenlere çarpıcı bir özgürlük olanağı da sunuyor. Özgürlük duygusuna yol açan,<br />

belki de imgelemin dönüştürücü gücünün yazma edimi sırasında serbest bırakılmasıdır. Ama bu<br />

duyguyu yaratan aynı zamanda çağlar boyu süren haksız bir geleneği hiçe sayıp kişinin kendisini özgür<br />

bir birey olarak tanımlaması, adlandırma eylemine girişmenin “yasak zevki”ni tatması, ve hepsinden<br />

önemlisi cinsiyetçilikle, eşitsizlikle lekelenmemiş yeni anlatım biçimleri, yeni bir dil arayışındaki<br />

olağanüstü tadı duyumsamasıdır. Sempozyumumuzun bu yeni dil arayışında önemli bir aşama olacağı<br />

inancıyla sözlerimi Chris Cherry’nin dizeleriyle bitirmek istiyorum:<br />

Güçlü şiirler yazmak istiyorum<br />

Boyun eğdirilemeyecek sözcüklerle.<br />

Yaşamak için yeni bir dil arıyorum,<br />

Beden ile zihnin uyum içinde olduğu,<br />

Kalp çarpıntılarının denizlerde yankılandığı,<br />

çelişkileri kucaklayacak bir dilbilgisi…<br />

Prof. Fatmagül BERKTAY<br />

Istanbul University,<br />

Political Science and Women’s Studies

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!