30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Ulus kurucu olarak aktif bir rol üstlenen kadının ‐özellikle 1990’lardan sonra özgürleştirecek kadın<br />

imgesiyle‐ dışarı çıkması bazı şartlara bağlanmıştır. İşte bu noktada kadın cinsiyetsizleşerek dışarı<br />

çıkabilmektedir. Ulus kurma sürecinin “yeni aile”sinde kadın, erkeğin yoldaşıdır. Kadına verilen aktif<br />

rol ilk başta toplumsal cinsiyet kurgusunu kırıyor gibi görünse de dışarı çıkması cinsiyetsizleşmesine,<br />

yoldaş olmasına bağlanan Kürt kadını kurgusu, ataerkil bir perspektifle geleneksel kodları<br />

pekiştirmektedir.<br />

“Davanın kutsallığı", "kardeşlik", "yoldaşlık", "tanrıçalaşma" gibi söylemler, kadınların kamusal<br />

alana çıkmalarını sağladı. Kamusal alanda aktif ve hak sahibi "yeni kadın" kimliğinin kapsayıcılığı ise<br />

"iffetli" davranmaları koşuluna bağlandı. Bu davranış kurallarının dışına çıkanlar, yeni kimliğin<br />

sunduğu ayrıcalıklarını yitirerek dışlandılar. Yeni aile kurgusu içindeki ilişkiler "yoldaşlık ilişkileri"<br />

olarak tanımlandı. Görüldüğü gibi bu tanımlama "yeni aile"yi ataerkil bir "kurucu baba" figüründen<br />

kurtardı. Fakat kadınların bu kurgusal ailenin saygın ve aktif bir üyesi olmaları, yeni kimliğin<br />

normlarına göre davranmaları ve kamusal alanda cinsiyetsizleşmeleri koşuluna bağlanmış oldu. (8)<br />

Politik bir kimlikle dışarıya çıkabilen Kürt kadını, diğer rollerini de ancak politikleştirebildiği oranda<br />

dışarıda yaşayabilmiştir. Anneliği, aktif siyasete katılımı, dağdaki konumu kadın kimliğinden önce<br />

milliyetçi bir refleks taşımakta ve bu kimliklerle beraber kadın kimliği de politikleştikçe<br />

kamusallaşmaktadır. Denilebilir ki; bu dönemler içinde iktidar alanlarında kadınlar ancak<br />

cinsiyetsizleştirilerek varolmaktadır. Kürtlerin “yeni aile”si de buna göre kurgulanmıştır. “Yeni aile”,<br />

politik pasifliği reddeder ve “ulus aile” kurgusunda verilen roller, politik aktifliğe yöneliktir; fakat bu<br />

ataerkilliği tamamen kıran bir aktiflik değildir. Çağlayan da, eski erkeğin öldürülmesiyle ve kadının<br />

evden çıkartılmasıyla ataerkinin çözülmediğini belirterek şunları söylemektedir:<br />

Kadının evden çıkartılmasına paralel gelişen erkeği öldürmek söylemi, ilk bakışta ataerkinin<br />

çözülmesine yönelik bir söylem olarak değerlendirilebilir. Ancak daha yakından bakıldığında aynı<br />

söylemin geleneksel cinsiyet hiyerarşisini yeniden üretebilecek paradoksları da içerdiğini görmek<br />

mümkündür. Her şeyden önce öldürülen "sahte" erkekliktir. Anımsanacak olursa, erkekliğin bu sahte<br />

formu, erkeğin aile içinde ve kadın üzerinde deneyimlediği ve onu dışarıdaki "düşman"a karşı<br />

özgürlüğünü kazanmaktan alıkoyan erkeklik olarak niteleniyordu. (9)<br />

Kısaca ve sadece birkaç boyutuyla bakılan Kürt kadını kurgusunun elbette ki daha derin bir analize<br />

ihtiyacı vardır ve bu konuda birçok çalışma, araştırma bulunmaktadır. Burada bir kadın olarak dengbêj<br />

olmanın sorunsalında bir perspektif yakalamak amaçlandığından Kürt kadını kurgusunda kadının,<br />

politikleştikçe ve kabul edilir haliyle cinsiyetsizleştikçe dışarıda olması, evden çıkabilmesi durumuna<br />

odaklanılmıştır. Elbette Kürt kadın hareketinin verdiği ulusal mücadele ve kadın olarak verdiği<br />

mücadele içiçe ilerlemeye devam etmektedir. Kendi dinamikleriyle dönüştürücü rolü her alanda<br />

üstlenmektedir. Bu haliyle; ataerkinin çözülmesine getirdiği yeni yaklaşımlar, jineoloji, dikkate değer<br />

bir önem atfetmektedir. (10) Temel motivasyonunu “kadın” olmaktan alan mücadelelerin gözardı<br />

edilmemesi gerekmektedir. Bu çalışma, bu hareketin eylemliliğin farkında olarak; ama bir kurgu<br />

olarak Kürt kadınına yaklaşımda kamusal alana çıkmanın şartının cinsiyetsizleşmeden geçmesi üzerine<br />

sorular sormaktadır. İşte bu noktada dengbêjliğin erilliği sorusuna şu şekliyle varılmaktadır: Kürt<br />

kadınının kamusal alanda yer alması politik kimliğinden bağımsız bir şekilde gerçekleşmezken; bir<br />

kadının dengbêj olarak varlığı nasıl düşünülmelidir? Kendal Nezan, “Kürt Müziği” adlı yazısında,<br />

“köken itibariyle sadece vokal olarak icra edilen Kürt şarkısının bestecisi çoğu zaman, nadiren sevinç<br />

ve genellikle üzüntü duygularını ifade etmek isteyen bir kadındır” (11) vurgusunu yapmaktadır.<br />

Duygularını ifade etmek isteyen Kürt kadını sesini kilamlarda, şarkılarda duyurmaktadır. Kilamlar<br />

burda önemli bir noktada yer almaktadır; çünkü anlatılanların gerçek olması, bir anlamda tarihin<br />

“kadın ağzı” kilamlarla aktarıldığını göstermektedir. Gerçekten de Kürtlerin tarihi “kadın ağzı”yla mı<br />

aktarılmıştır? Yoksa dengbêjlik, erilliğin kültürel kodlar üzerinden yeniden pekiştirildiği bir alan mı<br />

olmuştur? Bu sorulara cevap vermeden önce evrensel olanın “erkek” olduğu bir söylemde “kadın<br />

dengbêj” vurgusunu yaparak, dengbêjliğin erilliğine bu noktadan başlamak gerekmektedir. “Dengbêj”

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!