30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

tatilinden sonra Haven House’a, odama döndüm gene. Sıla özlemi, şu anda bana egemen<br />

olan hastalıklı duyguya verdikleri ad. Odamda, iki dünya arasında yalnızım. 12<br />

Yukarıdaki satırlar Plath’ın hissettiği sıla hasretine yalnızlık duygusunun da eşlik ettiğini<br />

göstermektedir. Bu satırları destekler nitelikte, 27 Kasım 1950’de Şükran Günü’nün hemen ardından<br />

annesine gönderdiği mektupta Plath’ın “…yalnızlık dalgalarının ne zaman vurduğunu anlayamadım<br />

ama sanıyorum ki odama girdiğimde oldu –bomboş ve anlamsızdı. Evde yalnızca üç dört kız vardı…<br />

Tanrım, kendimi yalnız hissettim!” 13 satırlarını yazdığı görülmektedir.<br />

Bununla beraber Plath’ın 20 Haziran 1951 tarihinde annesine yazmış olduğu mektuptaki “...tüm<br />

insanlıkla bağlarımın koptuğunu hissediyorum. Son bir haftanın nasıl geçtiğini bile bilmiyorum. Canım<br />

başımı omzuna koymak ve sıla hasreti içinde ağlamak istiyor” 14 satırlarının da yalnızlık duygusuyla iç<br />

içe geçmiş bir sıla hasretine işaret ettiği görülmektedir. Yazları farklı işlerde çalışan Plath, yukarıdaki<br />

mektubunun tarihinden ve içeriğinden anlaşılacağı üzere, üniversitedeki ilk yılının ardından daha<br />

evde ailesiyle özlem gideremeden yine yeni bir işe başlamıştır. Bu durumun, hissettiği sıla hasreti ve<br />

yalnızlık duygusunu daha da pekiştirdiği gözlenmektedir. Ayrıca bahsi geçen satırlar Plath’ın hem<br />

bağlanma figürü olan annesinin varlığını fiziksel olarak yakınında hissetmeye duyduğu ihtiyaca hem<br />

de diğer insanlarla kurduğu ilişkilerden kendini çekecek yoğunlukta bir yalnızlık duygusu yaşadığına<br />

dair ipuçları vermektedir.<br />

Sıla hasreti yalnızca sevilen kimselere değil bireyin önceki çevresinde aşina olduğu ve o anda<br />

eksikliğini hissettiği öğelere duyduğu özlem duygusunu da içermektedir. Özellikle ev, kişinin kendi<br />

mahrem alanı olarak, bu özlemin yöneltildiği ilk öğelerden biridir. Yapılan araştırmalar sıla hasretinin<br />

eve bağlı olmayla yakından ilişkili olduğunu göstermiştir. 15 Güncelerinde yer alan “…ama gene de,<br />

evde benim varlığımla dolu bir odam var, biliyorum” 16 satırlarından da anlaşıldığı üzere, Plath yalnızca<br />

ailesine değil evine, alıştığı ve ait olduğu çevreye de özlem duymakta, henüz kendisini ait hissetmediği<br />

yeni evinde varlığının tam anlamıyla kabul edildiğini duyumsamamaktadır. Froust’tan yaptığı “Ev<br />

gittiğin zaman seni içeri almak zorunda oldukları yerdir!” 17 alıntısı da Plath’ın “evinin daima onu<br />

kabule hazır bir şekilde beklediğine duyduğu inancı” temsil etmektedir. Dolayısıyla Plath için özlem<br />

duyulan ev, koşulsuz kabul edildiği tek yerdir.<br />

Yukarıdaki günce kayıtları ve mektup alıntıları, Plath’ın evden ilk uzun süreli uzak kalışının ve<br />

bunun yol açtığı sıla hasretinin, yalnızlık duygusunun gelişimine zemin hazırladığını göstermektedir.<br />

Çalışmanın sonraki kısmında Plath’ın yaşadığı bu yalnızlık duygusu mercek altına alınarak hem<br />

değişkenlik gösteren doğası hem de kişilerarası ilişkilerdeki yansımaları ortaya konulmaya çalışılmıştır.<br />

Yalnızlık duygusu ve beslendiği kaynaklar<br />

Smith College yılları Plath’a yalnızca iyi bir eğitimin, üstün başarı ve bursların değil, sadece kızların<br />

yaşadığı ve daha önce hiç deneyimlemediği bir arkadaşlık dünyasının da kapılarını açmıştır. Plath, 27<br />

Eylül 1950 tarihinde, yani okulun ilk günlerinden birinde, annesine gönderdiği mektupta “Kızlar benim<br />

için yepyeni bir dünya. Onlar hakkında bilgi edinmek ilginç olmalı. Şu işe bak, benim yaşlarımdaki 48<br />

kızla aynı evde yaşıyorum – Amma da güzel! Sınıfımda da 600 kız var” 18 ve hemen ertesi günkü 28<br />

Eylül 1950 tarihli mektubunda ise “bütün ev hayal edebilecek en sıcak insanlardan oluşuyor” 19<br />

satırlarını yazarken bu yeni dünyayla tanışmanın kendisi için ne kadar ilgi çekici, farklı ve heyecan<br />

verici bir deneyim olduğunu dile getirmiştir. Bununla beraber Plath’ın yalnızlık duygusunun beslendiği<br />

en temel kaynaklardan birinin de yine bu yeni dünyada kurması gereken kişilerarası ilişkiler olduğu<br />

görülmektedir. Plath’ın yalnızlık dalgalarının benliğini şiddetli bir biçimde sarstığını belirttiği Şükran<br />

Günü’nün ardından yazdığı satırların devamına bakıldığında hissettiği yalnızlık duygusunun derinlikli<br />

olmayan kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan bir tatminsizlikle ilgili olduğu gözlenmektedir: 20<br />

…en çok da, odamda, bu evdeki kızların hiçbirini tanımadığım gerçeğinin bilincine<br />

varıyorum her zamankinden çok. Evet, onları yüzeyde görüyorum, ara sıra dedikodu<br />

ediyorum onlarla, üstelik dostça (davranıyorum), ama gene de hiçbirini gerçek anlamda<br />

tanımıyorum –onları hangi düşüncelerinin devinime geçirdiğini, yönettiğini de bilmiyorum.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!