30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

BİRBİRİNE DEĞEN HAYATLAR<br />

Umut BELEK ERŞEN *<br />

Ben bir kadının yaşam öyküsünden bahsedeceğim. Fatmagül Berktay’a göre yaşamöyküsünün<br />

çekiciliği, okuma yoluyla paylaşılan deneyimin kendi yaşamlarımızda sürdürülmesinde yatar; çünkü<br />

başka birinin yaşamına ilişkin metin, bizi kendi yaşamlarımızın metnine geri gönderir.<br />

Özyaşamöyküleri aracılığıyla, hem yazarlar hem de okurlar, yaşamı “bilme ”ye başlarlar. Bu mutlaka<br />

entelektüel ya da bilimsel bir bilgi olmak zorunda değildir, ama en az onun kadar gerçek ve değerli<br />

olan sezgisel bir bilgidir. 1<br />

Berktay’ın bahsettiği “başkalarının metinlerinin bizi kendi yaşamlarımızın metnine geri<br />

göndermesi” kimi zaman tersine bir süreç olarak işler. Kendi öykümüzü oluşturmaya çalışırken başka<br />

öykülere ihtiyaç duyarız, yalnız olmadığımızı hatırlatan, başka yollar olabileceğini gösteren, kendimizi<br />

oluştururken dokunabileceğimiz öykülere… Ben, kendi öykümü kurmaya çalışırken Janis Joplin’in<br />

yaşamına dokundum ve kimi zaman ona tutundum. Bu makalede kadın olmanın, kadınlık‐benlik<br />

bilincini oluşturmanın çok da kolay olmayan engellerini aşmaya çalışırken onun yaşamının başka bir<br />

kadına nasıl yardım ettiğini ortaya koymaya, bu şekilde kadın öykülerinin aslında geleneksel normatif<br />

tarih anlayışından öte yapısının, eril hegemonyanın koyduğu normları aşmaktaki işlevini tanımlamaya<br />

çalışacağım.<br />

Bunu yapmaya çalışırken “ben” diyeceğim hep. Objektif olmaya, dışarıdan bakmaya<br />

çalışmayacağım, tersine tam içinden, kendi kişisel tarihimden deneyimlerimi aktarırken başka<br />

birisinin yaşam öyküsünü anlatacağım ya da tam tersi başka birisinin yaşam öyküsü çerçevesinde<br />

kendi deneyimlerimi ortaya koymaya çalışacağım. Bunun için Joan Scott’un tarih anlayışından yola<br />

çıkacağım.<br />

Scott geleneksel tarihin kanıt anlayışı bağlamında normatif tarihe meydan okumayı, resmin<br />

büyütülmesi, kusurlu veya eksik bakıştan kaynaklanan hataların düzeltilmesi olarak tanımlamıştır. Bu<br />

meydan okuma, meşruiyet talebini deneyimin otoritesine dayandırmıştır; yani ötekilerin doğrudan<br />

deneyiminin otoritesine olduğu kadar metinlerinde ötekilerin hayatlarını görmeyi ve bu hayatlara ışık<br />

tutmayı öğrenen tarihçinin deneyiminin otoritesine de. 2<br />

Kadınların hayatlarını ele alırken deneyimi görünür kılmak baskıcı mekanizmaların varlığını açığa<br />

çıkarır, fakat bunların iç işleyişini veya mantığını açığa çıkarmaz; tahakkümü de görünür kılabilmek,<br />

bunu yaratan baskıcı mekanizmaların işleyişlerinin de ortaya konulması gerekir. Bunun için, söylem<br />

aracılığıyla özneleri konumlandıran ve öznelerin deneyimlerini üreten tarihsel süreçlere bakmalıyız.<br />

Deneyime sahip olanlar, bireyler değil; deneyim aracılığıyla kurulan öznelerdir. O halde bu<br />

tanıma göre deneyim, açıklamamızın kaynağı veya bilinenleri temellendiren otoriteye sahip bir<br />

kanıt olmaktan ziyade, açıklamaya çalıştığımız, hakkında bilgi üretilen şeyin kendisi haline gelir.<br />

Deneyim üzerine bu şekilde düşünmek deneyimi tarihselleştirmek demektir. Bu tür bir<br />

tarihselleştirme, veri kabul edilen her açıklayıcı kategorinin, “deneyim” kategorisi dâhil, eleştirel<br />

incelenmesini gerektirir. 3<br />

Joan Scott’a göre deneyimin işleyişini incelemek ve anlamını yeniden tanımlamak kimlik<br />

süreçlerine odaklanmayı, “deneyim” in söylemsel doğasını ve inşasının siyasetini vurgulamayı<br />

gerektirir. Scott, deneyimi aynı anda zaten hep bir yorumlama ve yorumlanması gereken<br />

bir şey olarak tanımlar. O halde deneyim üzerine çalışmak, deneyimin tarihsel açıklamadaki<br />

birincil statüsünü sorgulamaktır. Bu, tarihçilerin projelerini deneyim aracılığıyla ulaşılacağı söylenen<br />

bilginin yeniden üretimi ve aktarımı olarak değil, bizzat bu bilginin üretiminin analizi olarak<br />

tanımlamalarıyla mümkün olur. Böyle bir analiz açıklayıcı gücünü ve ilgisini değişime dayandıran<br />

ama belirlenmiş kategorilere dayandırmayan, bunları yeniden üretmeyen, gerçek anlamda normatif<br />

olmayan bir tarih kurar. Tarihçinin tarafsızlığını garanti altına almaz, çünkü artık önceden<br />

belirlenmiş kategoriler ve normlara uyma zorunluluğu yoktur. Tarihçi, bilgi üretiminde kendisine<br />

düşen payı kendisi belirler. Deneyim bu yaklaşımda, açıklamamızın kaynağı değil, açıklamak<br />

istediğimiz şeyin kendisidir. Bu tür bir yaklaşım öznelerin varlığını yok sayarak deneyimden<br />

yararlanmanın önünü kesmez, bunun yerine<br />

*<br />

Hacettepe University, Department of Sociology

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!