30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

HALİÇLİ KÖPRÜ ROMANINDA ETNİK KİMLİK, TOPLUMSAL CİNSİYET<br />

VE ULUSLARARASI GÖÇ BAĞLAMINDA KADIN GÖÇMENLER<br />

Ömür AKYÜZLÜ *<br />

Emine Sevgi Özdamar'ın Almanca kaleme aldığı ve özgün adı Die Brücke vom Goldenen Horn olan<br />

romanı ilk olarak 1998 yılında Almanya’da yayımlanmış; 2008 yılında Haliçli Köprü 1 adıyla Türkçeye<br />

kazandırılmıştır. Alman edebiyatında bireyin gelişimini konu alan bildungsroman türüne ait kabul<br />

edilen romanda, Batı Berlin'e göçmen işçi olarak giden genç bir kadının yaşadıkları isimsiz ben anlatıcı<br />

tarafından aktarılır. Bir yandan kadın‐göçmen olmanın kültürel travmalarına değinilirken diğer yandan<br />

siyasi ‐ sosyal açıdan hararetli günler geçiren İstanbul’a dönen anlatıcının, kadınlık deneyimini<br />

yeniden sorgulaması konu edilir.<br />

Özdamar’ın Berlin’de bulunduğu 1965‐67 yılları arasındaki tecrübelerinden hareketle yazdığı<br />

Haliçli Köprü romanında anlatıcı, farklı kadınlık deneyimlerini kültürel kodlar üzerinden sorgulayan bir<br />

göçmen kadın temsilidir. Genç bir kadın olarak iki kültür arasında somut anlamda gidiş‐gelişleri,<br />

geldiği toplumun kültürel sınırlarının farkına varmasını sağlar ve böylece erginlenme sınavı hız<br />

kazanır. Öğrenci olaylarının hareketlendiği bu yıllarda, söz konusu farkındalık onu kolaylıkla siyasi bir<br />

varoluşun alanına çeker. Bu hareketlilik içerisinde, bir yandan genç bir kadın olarak kendi kimliğini<br />

bulmaya ve oluşturmaya çalışırken diğer yandan sosyal ve siyasi alanda mevcut yapılara direnme<br />

pratiğini edinme sürecine de tanıklık edilir. Eser, roman türünde yazılmış olması sebebiyle<br />

kurmacanın alanına girmekle birlikte, ana karakterin temel eylem ve söylemleri ile yazarınki arasında<br />

doğrudan kurulabilecek çok boyutlu bir ilişkisellikten söz etmek mümkündür. Hülya Adak’ın “kurmaca<br />

belki de en otobiyografik itirafların yapıldığı, otobiyografi ise çoğu zaman kurmacaya en yakın<br />

türdür” 2 saptamasından hareketle, Haliçli Köprü’nün bireye ve toplumsal yapıya dair algı ve tanıklığı<br />

üzerinden toplumsal bellek ve ortak hafızaya sunduğu katkıyı gözden kaçırmamak gerekir. Sayısız<br />

referans noktasından sınırsız bilgi ve belge sunan eserin kadın göçmen olmaya dair söyledikleri, bu<br />

çalışmanın odak noktasını oluşturacaktır. Kadın göçünün kültürel uzantıları ve ulus‐devlet inşa<br />

sürecinde kurgulanan toplumsal cinsiyet rollerinin bilhassa dış göçlerde daha belirgin hale gelen<br />

yapısı, ana karakterin benlik algısında ve toplumu algılayışında yarattığı izlerin yanı sıra bireysel ve<br />

kolektif eylemlerine yansıyan tarafları üzerinden de irdelenmeye çalışılacaktır.<br />

Milliyetçi söylemin ideal kadınlık kurguları<br />

Milliyetçilik çalışmalarının temel vurgularından birini oluşturan modern uluslar ile aile analojisine<br />

göre, modern uluslar aile kurumuyla hatırı sayılır benzerlikler içermektedir. Kadınlar ve erkekler, her<br />

iki yapıda da birbirinden ayrışan toplumsal cinsiyet rollerine sahip olmakla birlikte erkekler her iki<br />

yapının da reisi konumundadırlar. Bir erkek kardeşler birliği olarak inşa edilen ulusal cemaatte,<br />

kadınların yeri ise sembolik fakat vazgeçilmezdir. Tesadüfî olmadığı aşikâr olan ulus ve aile analojisi,<br />

ulusun varlığını ve yeniden üretimini tanımlanan sınırlar içerisindeki aile kurumunun devamlılığına<br />

bağlarken diğer yandan aile için tanımlanan bütün ahlâkî ve doğal sınırların (kan bağı ya da evlilik gibi)<br />

ulus için de benzer vurgularla tekrarlandığını gösterir. 3<br />

Toplumsal cinsiyet olgusunun etnik ve ulusal kimliklerle ilişkisini ele alan çalışmalara en önemli<br />

katkıyı sunanlardan Yuval‐Davis ve Anthias, kadınların milliyetçi projeye dahil olma biçimleri arasında<br />

etnik toplulukların biyolojik ve kültürel yeniden üreticileri olmalarının yanı sıra topluluğun kültürel<br />

sembollerinin ve şerefinin de taşıyıcısı olduklarının altını çizerler. 4 Bu bağlamda, kadın bedeninin<br />

ulusu imlemesi, kadının namusu ile ulusun ve vatanın namusu arasında apaçık bir özdeşlik<br />

kurulmasına da zemin hazırlar. 5 Kadın bedeni; eril tahakkümün, sahiplik ilişkisi üzerinden hem bir arzu<br />

nesnesi hem de mücadele alanı olarak belirirken ulusu imlemesi dolayısıyla da ulusal ve uluslararası<br />

çatışmaların üzerinden yürütüldüğü bir cazibe alanı olarak kurgulanır.<br />

*<br />

İstanbul Technical University, Department of Turkish Language

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!