30.05.2016 Views

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

sempozyum_bildiri_kitabi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Wonaym’da ikamet eden ve markete gidip gelmek dışında sosyal hayata nüfuz etmeden yaşayan<br />

kadınlar bir gece, yurt müdiresine gelen bir davetle, Berlin’deki İngiliz kışlalarında bulunan askerlerle<br />

düzenlenen danslı toplantıya gönderilirler. Erkeğin iktidarını en güçlü biçimde gösterebildiği bir alan<br />

olan, vatanı koruma ve kollamanın, sahiplenmenin ve koruyuculuğun simgesi olan askerlik ile<br />

karşılaşma, aynı zamanda wonaym’da oturan kadınların en iyi bildiği “güçlü erkek figürü” ile<br />

karşılaşmak anlamına da gelir. “Askerler bizimle dans ettiler” 16 cümlesi; kadının arzu düzleminde<br />

kendini ikincilleştiren, edilgenliğe mahkum eden bakışını içerir. Kadınlar, arzu ve isteklerini harekete<br />

geçiren bu gecenin ardından yurda döndüklerinde birbirlerinin yüzüne bakmamaya gayret ederler.<br />

Ancak bu ortak deneyim, kadınların ortak belleğinde çoktan yerini almış ve hızla bir ortak konuşma<br />

platformu yaratılmasını sağlamıştır. Kadınlar, bir alt kimlik olarak gördükleri kadınlıklarıyla üniforma<br />

önünde yeniden karşılaşınca ortak utancın birleştirici gücüyle birbirleriyle Almanya’ya gelme<br />

hikâyelerini paylaşmaya başlarlar. Bu hikâyeler biçim yönünden çeşitlenmekle birlikte özde erkeklerle<br />

kurulan ilişkiler ve beden üzerinden tanımlanmaktadır.<br />

Kadınların wonaym’a yerleşmelerinden kısa bir süre sonra kendisini sanatçı ve komünist olarak<br />

tanımlayan bir erkek yurt müdürlüğüne getirilir. Kadınlara Almanca şarkılar ezberleten, onlarla<br />

kitaplarını paylaşan, şakalarıyla yurdu şenlendiren yeni yurt müdürüyle birlikte kadınların hayatı da<br />

hareketlenir. Öte yandan, müdürle yakınlıkları üzerinden aralarında bir saflaşmanın da başladığı<br />

görülür; zira hem tedirgin olunan bir sıfata (“komünist”) sahiptir hem de erkektir, yeni yurt müdürü.<br />

Yurt koridorlarında bazen üstü çıplak halde dolaşır. Kendisini gören kadınlar, çıplak olan<br />

kendileriymişçesine utanırlar. Kadınların yalnız kendi bedenleriyle değil aynı zamanda erkek bedeniyle<br />

de barışık olmadıkları anlaşılmaktadır.<br />

Komünist yurt müdürünün gelişiyle birlikte hayatımız değişti. O gelmeden önce<br />

wonaym’da sadece kadınlar vardı. Kadınlar, öteki kadınlarda annelerini, kız kardeşlerini ya<br />

da üvey annelerini arıyorlardı ve yağmurlu bir gecede şimşeklerden ve yıldırımdan korkan<br />

koyunlar gibi birbirlerine sokuluyorlardı, bazen de öyle sıkı sarılıyorlardı ki solukları<br />

kesiliyordu. Şimdiyse şarkı söylemesini bilen bir çobanımız olmuştu. 17<br />

Söz konusu saflaşma ilkin söylemsel düzeyde gerçekleşir. Komünist yurt müdürünün yurttaki<br />

kadınlara “şeker” diye seslenmesi sebebiyle kendisini seven bazı kadınlar da birbirlerine “şeker” diye<br />

hitap etmeye başlarlar; sevmeyenlerse birbirlerine “şeker” demezler. Ardından birbirlerine “şeker”<br />

diyen kadınlar zamanla akşamları dışarı çıkmaya ve diğer kadınlar tarafından dışlanmaya başlarlar.<br />

Yurtta kalanlar, şekerlere “Orospu olacaksınız hepiniz!” 18 diye bağırırlar. Bu ötekileştirmenin vardığı<br />

noktada “orospu” sözcüğü fütursuzca kullanılmaya başlanır. Bir süre sonra bu kadınların, Türklerin<br />

çalıştığı fabrikalara gidip onlarla birlikte oldukları, birtakım fanteziler üzerinden kurgulanarak dile<br />

getirilirken ataerkil söylem üreten denetleyici konumdaki kadınlar tarafından yasak cinselliğin sınırları<br />

etnik kimlikle belirlenmiş olur: “Orospusunuz siz, Türk erkeklerinin olduğu öteki fabrikaların<br />

wonaym’larına gidiyor, bu erkeklerin menilerini ekmeklerinize sürüyor ve yiyorsunuz.” 19<br />

Kadınların birbirlerinin karşısında konumlanmaları sonucunu doğuran durumlar, ağırlıklı olarak eril<br />

tahakkümün kadınların gündelik yaşam pratikleri üzerinde yarattığı sınırlardan kaynaklanmaktadır.<br />

Kendilerine dayatılan sınırları aşmaya meyilli kadınlar ve aşmaktan imtina ederken ataerkil söylem<br />

üreten kadınlar vardır. Örneğin akşam vakti, gündüzü bile şaibeli olan kadının sokakta olması, kabul<br />

edilebilir bir durum değildir. Anlatıcı ile arkadaşları akşamları wonaym’ın yakınındaki telefon<br />

kulübesinin yanından geçerken aileleri duyabilsin diye yüksek sesle konuşarak görünürlük kazanmaya,<br />

yanlış bir şey yapmadıklarını bu yolla ispat etmeye çalışırlar.<br />

Göçmen kadınların yaşadığı ortak deneyimlerden bir diğeri, ailenin yokluğunda hissedilen<br />

kimliksizleşme ve yalnızlaşmadır. Anlatıcı, sokaktan geçen insanların arasında, kendi varlığını<br />

duyumsamakta zorlanır. “Ben o insanları görüyordum, ama onlar beni görmüyordu. Uçup bir yerlere<br />

giden ve ara sıra yeryüzüne inip yeniden havalanan kuşlar gibiydik.” 20 Ancak bu kimliksizleşme ve<br />

yalnızlaşma, kimi kadınlar için yeni bir kimlik edinimini de beraberinde getirir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!