01.05.2013 Views

doğmunun 125. yılında mustafa kemal atatürk - Atatürk Araştırma ...

doğmunun 125. yılında mustafa kemal atatürk - Atatürk Araştırma ...

doğmunun 125. yılında mustafa kemal atatürk - Atatürk Araştırma ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

LAİKLİK VE TÜRK LAİKLİĞİNDEKİ UYGULAMALAR 393<br />

önünde tutmuş ve din-devlet ilişkisini “adâlet” fikri üzerine kurmuş<br />

ve bunu “kanun” yoluyla gerçekleştirmiştir.<br />

Daha Osman Gazi’den itibaren başlayan “örf” ile hükmetme<br />

yaklaşımı, 23 Fâtih Sultan Mehmet ve Kanunî Sultan Süleyman’ın ve<br />

diğerlerinin kanunnâmeleri, Kur’ân-ı Kerîm’in zaten çok az düzenlediği<br />

siyasal-toplumsal hayatın boşluklarını ya da ortaya çıkan ihtiyaçları<br />

karşılayan beşerî düzenlemelerdir. Aslında Emevîler zamanında<br />

başlayan ve Osmanlıda zenginleşen “kanun” ve “kanunnâme”<br />

adlı düzenlemeler, devletin kanun koyma yetkisinden kaynaklanan<br />

“dünyevî” bir yasama faaliyeti idi. 24 Elbette bunlar şerîat değildir;<br />

“maslahat” ve “örf’ gibi ilkelerden hareketle, devleti temsil edenler<br />

tarafından devrin şartlarına cevap veren insan iradesinin eseri<br />

kanun hukukudur. Elbette bu hukukun, teorik olarak şerîata aykırı<br />

düşmemesi beklenir. Ancak pratik olarak zaman zaman nass’ın önüne<br />

geçtiği de bilinmektedir. Bu durumda bile yapılan nass’ın reddi<br />

ve inkârı değil, İslam’ın temel ilkeleri çerçevesinde değişen şartlara<br />

uygun kural ihdasıdır, norm geliştirmedir. Esasen Halife Ebû Bekir<br />

ve Ömer’in uygulamaları hatırlanacak olursa, bu uygulamanın ne<br />

denli doğal ve Kur’ân’ın mesajına uygun olduğu görülür. Kaldı ki,<br />

İslam hukukçuları, yöneticiye, “örf ve âdetlerde mevcut bulunduğu<br />

ve amme menfaat ve maslahatının gerektirdiği hallerde kanun ve nizam<br />

koyma” yetkisini tanımışlardır.<br />

Öte yandan Osmanlıda adliye hizmetleri şer’î ve örfî olarak ikiye<br />

ayrılmış ve her iki grup dâvâya bakan kadıların atanmaları da<br />

Sultan tarafından yapılmıştır. Aslında daha Selçuklularda başlayan<br />

bu kurumlaşma, Osmanlıda din hizmetlerini yürüten “ulemâ” veya<br />

“ilmiye” denen bir sınıfın doğmasına sebep oldu. Bu sınıf, adâlet,<br />

eğitim, dini ibâdet ve dînî hizmetler alanında görevli ve yetkili idi.<br />

En üst noktada ise Şeyhülİslam bulunuyordu. Ancak Şeyhülİslam<br />

da dâhil bu sınıfı oluşturan kadılar, müderrisler, müftüler, imamlar<br />

ve müezzinler ve diğer ilgililerin tamamı, Hıristiyan Batı’daki Kilise<br />

gibi özerk değil, tamamen sîyâsî iktidarın kontrolünde bir kamu<br />

görevlisidirler. 25<br />

23 7. A’râf 199.<br />

24 Tâhâ Akyol, Medîne’den Lozan’a, İst 1996, 39-40.<br />

25 Osmanlıdaki dini-siyasi yapılanma hk. bk. Davut Dursun, Yönetim-Din İlişkileri<br />

Açısından Osmanlı Devletinde Siyaset ve Din, İstanbul 1992.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!